Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beykoz Cam ve Billur Müzesi Açılış Töreni'nde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;
Müze binasının da içinde yer aldığı bu alan başlı başına bir sanat vahasıydı. Günümüzde bu eserlerden geriye kalan ahır binası Milli Saraylar tarafından restore edilerek müzeye dönüştürülmüştür. Gönül isterdi ki inşa edildiği tarihteki tüm eserleri ile bu birası yaşatabilseydik. Dönem mimarisinin en nadide eserlerinden olan bu müzeyi Cumhurbaşkanlığı olarak ülkemize kazandırmış olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Maalesef ülkemizde bir dönem ecdat mirasına gerçekten çok hoyrat davranılmış, nice güzel eserler yerle yeksan edilmiştir.
"Yatay mimariyi yaygınlaştırmak suretiyle Türkiye'nin çehresini orta ve uzun vadede tamamen değiştireceğimize inanıyoruz"
Tarihi mirasımızdan koruma altına almak için özel gayret sarfettik. Tarabya'daki harap halde bulunan Huber Köşkü ile Vahdettin Köşkü'nü de yeniden ayağa kaldırdık. Bununla kalmıyor Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere yeni yapılan kamu binalarını Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin bugüne miras kalması sebebiyle o izleri yarına taşımak ve modern mimari yorumlarıyla inşasını temin etmektir. Ülkemize uzunca bir süredir hakim olan çirkin, ruhsuz, kimliksiz yapı inşası dönemini sona erdirerek, gelenekle geleceği harmanlayan yeni bir devri başlatmayı hedefliyoruz. Yatay mimariyi yaygınlaştırmak suretiyle Türkiye'nin çehresini orta ve uzun vadede tamamen değiştireceğimize inanıyoruz.
Yaşadığımız coğrafyada 200 yıllık Selçuklu, ardından 600 yıllık Osmanlı ve bir asra yaklaşan Cumhuriyet tecrübeleriyle yaklaşık bin yıllık bir geçmişimiz var. Bugün de Orta Asya'dan Avrupa'nın içlerine kadar her yerde ecdadımızın bıraktığı kültür izlerine rastlıyoruz.
Sahip olduğumuz bu büyük tarih, kültür ve medeniyet mirasına hakkıyla sahip çıkamadığımız ise acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Sorumluluk üstlendiğimiz her yerde ve alanda kökü mazide olan ati anlayışı ile hareket ediyoruz. Elbette kültür, sanat, bilim dediğimiz hususlar bir anda üretilemediği gibi bir anda da ortadan kaybolmuyor. Sağlam siyasi, ekonomik, askeri güce sahip olmayan ülkelerin sanatlarını, bilimlerini yaşatmakta zorluk çektiklerini biliyoruz.
Türkiye ve Türk milleti olarak böyle bir felaketi kısmen de olsa yaşadık. Son asırlarda arka arkaya maruz kaldığmız çöküntüler bizi beka mücadelesine öylesine yoğunlaştırdı ki diğer konuları vakit ve enerji ayıramadık. Son devletimizi de iste bu hercüment içerisinde kurduk. Kültür sanatta da kopya çeken taklit eden durumunda kalarak özgürlüğümüzden uzaklaştık.