Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4,5 yılın ardından ilk kez Şubat ayında Suudi Arabistan'ı ziyaret edeceğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'daki bir toplantı çıkışında Suudi Arabistan'la ilgili bir soru üzerine herhangi bir isim vermeden "Şu anda Şubat'ta beni bekliyor. Söz verdi. Şubat'ta Suudi Arabistan'a ziyaretimi yapacağım" dedi.
Geçen Mayıs ayında da Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Suudi Arabistan'a gitmişti.
Peki Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri nasıl gelişecek? İki ülke için ne gibi faydalar sağlayacak? Normalleşme, Ortadoğu'daki dengeleri hangi yönde etkileyecek?
Ortadoğu uzmanı Oytun Orhan, Dış Politika ve Güvenlik Araştırmacısı Ömer Özkızılcık ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, konuyu Haber7'ye değerlendirdi.
Suudi Arabistan halkı Türk ürünlerina hasret kaldı
Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Türkiye-Suudi Arabistan'ın tarihi müşterekleri olduğunu söyledi.
İki ülke ilişkilerinin tarihteki seviyeye gelmesi gerektiğinin altını çizen Kurşun, Suudi Arabistan halkının 'Türk ürünlerine hasret kaldığını' ifade etti.
Kurşun, şunları söyledi:
"Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki zaten 4-5 yıl içerisinde yaşananlar olağandışı bir süreci temsil ediyordu. Evet Türkiye ile Suudi Arabistan hiçbir zaman husumet derecesine girmemişti. Ama malum Arap Baharı, özellikle de arkasından Katar'ın ambargosu ve kuşatma alınması sürecinde Türkiye'nin tavrı karşı tavır belirlemelerine neden oldu. Nasıl ki orada Katar'a uygulanan ambargo siyasetinden geri dönüşmüş ise, aynı şekilde Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin en azından kesildiği tarihteki seviyeye inmesi gerekiyor. Daha da iyi seviyeye gelmesi gerekir. Çünkü tarihi müşterekleri var, geçmişten gelen menfaat işbirlikleri var. Türkiye'nin orada müteahhitlik sektörü olmak üzere çeşitli alanlarda gerçekleştirdikleri var. Bu süreç içerisinde ticaret azaldı. Benim irtibatta olduğum Suudi halkı açısından baktığımızda onlar Türk ürünlerine hasret kaldılar. Ve bir beklenti içindeler. Dolayısıyla her halükarda ikili ilişkiler bağlamında yapılması atılması gereken bir adım. Ama onun ötesinde bölgenin geleceği açısından bölgesel ittifakların da geliştirilmesi gerekiyor. "
Kurşun, "Suudiler nezdinde normalleşmeye çok olumlu bir bakış var. Bu geçen süreç içerisinde yaşananlar o durumu halk nezdinde değiştirmedi. Halkın genel olarak Türk ürünlerine Türkiye'ye bakışında büyük bir problem yok. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye'ye yönelik seyahatlerini kesmemişlerdir." dedi.
Dengeler nasıl olur?
Prof. Dr. Kurşun, bu adımın Ortadoğu'daki dengeleri hangi yönde etkileyeceği yönündeki soruya, "Daha barışçıl bir Körfez olacağına katkı sunacağına inanıyorum" şeklinde yanıt verdi.
Kurşun, şunları aktardı:
"Bu sadece Türkiye'nin bizahiti kendi iradesiyle tamamlanacak bir şey değildi. Zaten karşı tarafdan ülkelerinde bu yönde eğilimi geliştiği için ilişkiler yumuşadı. Bir süre sonra eski seviyesine gelecektir. Dolayısıyla görülüyor ki taraflar arasında bu konuda bir eğilim var. Bu açıdan bu önemli bir şey. Ama onun ötesinde şunu bilmemiz gerekiyor, özellikle Trump döneminde bölgede meydana gelen yıkıcı yapılanmalar, Biden'la birlikte yeni bir sürece doğru evrildi. Ve büyük ihtimalle uluslararası sistemde bölge ülkelerinin birbiriyle daha yakın durmasını zorunlu kıldı. Bu açıdan hem ticaret hem de çeşitli alanlardaki ilişkilerinin gelişeceğine inanıyorum, daha barışçıl bir Körfez olacağına katkı sunacağına inanıyorum. "
"Riskliydi ama..."
Ortadoğu uzmanı Oytun Orhan ise Türkiye'nin ABD'nin bölgedeki etkisinin azalmasıyla doğan boşluğu iyi değerlendirdiğini ifade etti.
Özellikle Irak, Suriye ve son olarak Afrika açılımlarını hatırlatan Orhan, "Türkiye özellikle Arap Baharı'nın bölgede yarattığı istikrarsızlığa karşılık daha sert gücünü öne olan bir dış politik yaklaşım geliştirdi. Riskliydi ama bu alınan risklerin başarı sağlaması Türkiye'yi bölgede önemli bir güç ve doğrudan askeri varlık beraberinde getirdi" diye konuştu.
"Türk savunma sanayiinin etkisi var"
Orhan, şöyle devam etti:
"Diğer taraftan tabii Türk savunma sanayiinin giderek gelişiyor olması bu da dış politikada sert gücün kullanılması konusunda Türkiye'yi daha fazla motive etti. Türkiye'ye daha bağımsız ve özgüvenli hareket etme imkanı sağladı. Şu anki süreçte, normalleşme süreciyle bağlantılı olarak düşündüğümüzde Türkiye'nin son yıllarda elde etmiş olduğu gücü konsolide etme çabası olduğunu söyleyebiliriz. Artık daha fazla alana yayılmaktan ziyade zaten sağlanan nüfuzun kontrol edilme çabası olacak bu dönemde. O bağlamda da normalleşme"
Orhan'a göre normalleşme sağlanırsa tarafların farklı sahalarda yürüttüğü rekabet sonlanabilir. Bu da çatışma alanlarına gerginliğin düşmesi olarak yansıyabilir.
Bunun ötesinde ekonomik alanda potansiyelin daha etkin bir şekilde sağlanması da mümkün.
Türk mallarına yönelik boykot organize edildiğini ve Suudi Arabistan'ın bu nedenle Türk savunma sanayi ürünlerine ilgi konusunda ilerleme sağlayamadığını ifade eden Orhan, normalleşmeyle birlikte bu alanda da ciddi adımlar atılabileceğinin altını çizdi.
Dış Politika ve Güvenlik Araştırmacısı Ömer Özkızılcık, Haber7'ye yaptığı değerlendirmede, "Türkiye ve Suudi Arabistan’ın karşılıklı olarak ilişkileri normalleştirmesi, iki ülkenin ortak çıkarıdır. Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye karşı uyguladığı ekonomik ambargoların son bulması, iki ülkenin de ekonomik çıkarına olacaktır" dedi.
"Siyasete bakan yöne geçecek olursak, son dönemde Türkiye diplomasi alanında atağa geçmiş durumda" diyen Özkızılcık, şunları aktardı:
"Suudi Arabistan yeni dönemin dışında kalmaktan korkuyor. Bununla beraber, ABD’de Biden’ın seçilmesi Suudi Arabistan’ı ciddi olarak endişelendiriyor. Biden yönetiminin Suudi Arabistan’ın Yemen’de yürüttüğü savaş hakkındaki tutumu ve İran ile tekrar bir nükleer anlaşma sağlama isteği, Suudi Arabistan’ı yalnızlaştırıyor. Suudi Arabistan, Türkiye ile ilişkileri düzelterek Ortadoğu’da yalnız kalmaktan kurtulmaya çalışıyor. Özellikle ABD’nin Ortadoğu’ya daha az önem verdiği bir denklemde, Türkiye ile iyi ilişkiler Suudi Arabistan için elzem olabilir. Türkiye açısından ise Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltmenin farklı olumlu yansımaları olabilir. Öncelikle Körfez ülkeleri ve sonrasında Mısır ile ilişkiler farklı bir boyuta taşınabilir. Eskiden Türkiye bu bölgelerde sadece ekonomik ve siyasi güç olarak vardı. Şimdi Türkiye’nin Katar’da üssü, Libya ve Suriye’de askeri varlığı, Somali’de ciddi bir etki alanı bulunmaktadır. Katar hükümeti, Somalı hükümeti, BM tarafından kabul edilen meşru Libya hükümeti ve Suriye Geçici Hükümeti Türkiye ile beraberdir. Bu kazanımları koruyarak Körfez ülkeleri ile ilişkileri düzeltmek, Türkiye için büyük ve uzun vadeli bir kazanım olacaktır"
"Türkiye’nin Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmesi bölgesel dinamikleri mutlak surette etkileyecektir" diyen Özkızılcık, "Kuzeydeki en güçlü devlet ile güneydeki en güçlü devletin beraber hareket etmesi, bölge adına olumlu sonuçlar doğurabilir." düşüncesini dile getirdi.
Özkızılcık, şunları aktardı:
"Örneğin Suriye dosyasında son dönemlerde Esed rejimin uluslararası alanda tekrar normalleştirilmesi gündemde. Rejimin Arap Ligi’ne dönmesini veto etmesi sonrasında, Suudi Arabistan’ın BM temsilcisinin yaptığı Esed rejimi karşıtı sert konuşma bu normalleşme çabalarına karşı önemli bir direnci oluşturdular. Suriye muhalefetinin yegana garantörü olan Türkiye için Suudi Arabistan’ın Suriye dosyasında daha aktif olması olumlu sonuçlar doğurabilir. Ayrıca İran ve İran’a bağlı Şii milislere karşı ve bu milislerin oluşturduğu tehditte karşı iki ülke beraber hareket edebilir. Bilindiği üzere, sözkonusu İran destekli Şii milisler Türkiye’yi savaşla tehdit etmişti. PKK’ya karşı olası bir Sincar operasyonunda Türkiye’yi ve Türk askerlerini hedef alacaklarını açıklayan İran destekli Şii milislere karşı Türkiye ve Suudi Arabistan arasında bir dayanışma mümkün olabilir."
Türkiye'nin Körfez ve Mısır'la yakınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin önce BAE düzeltmesi, Mısır ile görüşmelere başlaması ve Suudi Arabistan ile de normalleşme sürecinde ilerleme kat etmesi birçok açıdan faydalı olacaktır. Arap devletleri ile ilişkilerin düzelmesi, Filistin meselesine olumlu yansıyacağı gibi, Ortadoğu’daki sorunların çözümü için bölge devletlerin daha fazla ön plana çıkmasına yol açabilir. Bununla beraber özellikle Doğu Akdeniz gibi hayati bir meselede Türkiye Mavi Vatan’ın uluslararası alanda kabul edilmesini sağlayacak anlaşmaları Mısır ile yapabilirse, bu kazanımdan dolayı çocuklarımız ve torunlarımız bugünleri anarak bizlere teşekkür edecektir. Türkiye’nin en büyük sorunu olan enerji bağımlılığını çözmenin değeri biçilemezdir. Bunun için öyle görünüyor ki bazı tavizlerin verilmesi de gerekecektir. Özellikle Mısır ile olan normalleşme çabalarında, Mısır tarafının mutlak ön şartı darbeci Sisi hükümetinin tanınması ve darbe karşıtı söylemin bırakılmasıdır. Bunu sağlamak adına belki iki ülke ortak bir söylem ve bazı ortak adımlar ve yol haritası üzerinde uzlaşı sağlaması gerekebilir.
Türkiye-Körfez yakınlaşmasıyla, 'ABD bölgede daha az söz hakkına sahip olacak' denebilir mi?
Türkiye’nin Körfez ülkeleri ile yakınlaşması ABD’nin Ortadoğu’daki söz sahipliğini dolaylı olarak etkileyebilir. Örneğin, beklenildiği gibi ABD’nin Çin’e odaklanması durumunda, Ortadoğu’da sadece üç tane ülkenin kayda değer askeri kapasitesi bulunmaktadır: İsrail, İran ve Türkiye. Özellikle son dönemde Türkiye’nin elde ettiği askeri tecrübeler ve başarılar göz önünde bulundurulduğunda, bölge ülkeleri ABD’nin olmadığı bir denklemde Türkiye’ye güvenmeye başlayabilir. Nitekim Katar’ı işgal etmek isteyen devletler, Türkiye’nin Katar’ı nasıl koruduğunu unutmadı. Gerektiği takdirde Türkiye’nin onlar için de benzer bir rol oynayabileceği hissi dahi güven verici olacaktır.