Fikir aynasında geçmişten bugüne bakmak
Doksan dokuz yıl önce bugün Cumhuriyet ilan edildi. Bugün artık ilgili olan herkesin bildiği gibi birlikte İstiklal Harbini gerçekleştiren devrin namlı kumandanlarının bir bölümü cumhuriyete farklı gerekçelerle karşı idi. İçlerinde kimilerinin tutumu duygusaldı: Kursağımda Devlet-i ali Osmani’nin ekmeği var!
Tartışmalar elbette sadece duygusal temalarla olmuyordu.Mesele aslında dünya görüşleri, hayata ve dünyaya farklı bakışlar etrafında dönüyordu.Bu tartışmalar hiç şüphesiz İstiklal Harbi sonrasında başlamamıştı.
Merhum Peyami Safa “ Türk İnkilabına Bakışlar “ adlı eserinde kendinden önceki bu fikri toplaşmaları kaleme almış, mesela merhum Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak terkibi gibi çalışmalara dayanarak daha detaylı ve geniş açılı açıklamalar yapmıştı. Safa, kapsayıcı bir bakışla,Cumhuriyeti hazırlayan şartların fikri çekişmeler, gruplaşmalar, farklılıklar etrafında şekillendiğini,her fikri toplaşmanın da bu şekillenmeyi Tanzimat ile başlattığını belirtir.
Ziya Gökalp,adı geçen kitaba şu cümle ile başlar :
“Memleketimizde üç fikir cereyanı vardır. Bu cerayanların tarihi tetkik olunursa görülür ki mütefekkirlerimiz evvela muasırlaşmak lüzumunu hissetmişlerdir.Üçüncü Sultan Selim devrinde başlayan bu temayüle meşrutiyet inkılabından sonra İslamlaşmak emeli iltihak etti.Son zamanlarda ortaya bir de Türkleşmek cereyanı çıktı.”
Peyami Safa adı geçen kitabında bu paragrafı süreç açısından ama tatlı ve fevkalade saygı dolu üslupla eleştirir.Daha ileri gider ve şu iddiada bulunur : Aslında fikri kamplaşmalar belli dergiler etrafında bu kadar keskin değildi.Mesela batıcıların yani muasırlaşmak yolunu tutanların temsil dergisi Abdullah Cevdet’in,” İçtihat”ında Celal Nuri’nin “ İttihad-ı İslam “ eseri övülüyor,bu övgüye aynı dergide Abdülhak Hamid’ te bir şiiriyle katılıyordu.
Aynı durum İslamcı düşünüş yolunun temsil dergisi olan Sebül-ülreşad ‘ta Yusuf Akçura,Ziya Gökalp gibi fikir adamlarının yazmaları ile de görülüyordu.
Benzer durum Türkçü fikrin temsil dergisi olan Türk Yurdu için de geçerliydi.
Yani Peyami Safa’ya göre bu zümreler hayat karşısında birbirine karışıyordu : “ Türkçü İslamcı,Türkçü –Garpçı,İslamcı-Garpçı ve Türkçü-İslamcı-Garpçı gibi mürekkep fikir zümreleri peyda olmuştu.
Bütün bunları niye yazdık?
Neredeyse yüz yıldan fazla geçmiş olan bir süreçten bahsetmekle bugüne ne anlatabiliriz?
Aslında bütün bu bahislerin yüz yıl sonra devam ettiğini söylemek istiyoruz.Türkiye’nin zihin sahasında bu tartışmalar yeni kelimelerle hala yapılıyor.
Ama çok temel bir farkla :
Sert,kavramlardan uzak,hakikati arama erdeminden yoksun şekilde.
Abdullah Cevdet’in İçtihatçılığı batıcılığa,Amrikanizme evrilmiş durumda. Çünkü Abdullah Cevdet, yüzyıl önce kültürü kalsın, teknolojiyi alalım demiyor, bütünüyle batılı olalım diyordu. İngiliz toplarını,Anglo sakson aklı yarattı biz o aklın peşinde gitmeliyiz,toplar ardısıra gelir fikri hakimdi. Bugün Türkiye’de hala bu fikrin siyasal zeminde üstelik yüksek volümle dillendirildiğini görmüyor,duymuyor muyuz? Türk Milletinin binlerce yıllık tarihini omuzlamış olan Türk cumhuriyetini sadece çağdaşlaşmak amacına bağlayanlar 1932’de Türk Tarih Kongresi yaparak maziyi binlerce yıl öteye taşıyan, böylece cumhuriyeti tarihi perspektifle maziden atiye yürüyen köklü bir millet formuna dönüştüren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlayabilir mi?
Aynı hal farklı bakış açısıyla cumhuriyetin kuruluş uygulamalarını kıra döke, evirip çevirenlerde görülüyor.
Halbuki siyaset bir devlet meşgalesidir ve devlet geçmişin sırrına vakıf, bugünün kudretine sahip, yarının umudunu saklı tutan kararlılıktır.
Bu meşgale biz Türkler için sadece form olarak da açıklanamaz aynı zamanda kutlu bir sosyo-kültürel süreçtir.
Cumhuriyet,hürriyet,refah,geleceğe özgüvenle yürüme ve bunu yaparken de “ Cumhurun “ kendi azim ve kararlılığına dayandığı rejimdir.
Türk Milleti olarak,doksan dokuza kadar çok iş yaptık.
Yüzüncü yıla yürüyoruz; seneye ” Türkiye Yüzyılı “ meşalesi yakacağız.
Kutlu olsun.