Suriye’de kadim bir halk: Türkmenler


Ağırlık merkezinde Anadolu, Suriye ve Irak’ın kuzey bölgeleri bulunan Ortadoğu neredeyse bütün tarihî süreç boyunca neredeyse her alanda hep yüksek değerli alanlardan birisi (çoğu zaman da birincisi) olmuştur. Küresel düzlemde hegemonya arayışında olan tüm güçler de kuvvetlerini zirveye çıkarmak ve dünya hâkimiyetlerini perçinlemek maksadıyla buraya yönelmişlerdir. Jean Paul Roux’nun klasik eseri Türklerin Tarihi içerisinde “… Kuzey ormanlarından çıkıp geldiler, cesur, dağınık, marifetli ve henüz yolun başındaydılar. Önce bozkıra, sonra Çin içlerine ve sonra da sonu başı belli olmayan bir sel gibi garba doğru yayıldılar…” cümleleri ile tasvir ettiği Türklerin batıya doğru yoğun bir şekilde akışları da muhtemelen bu nedenle olmuştur. Aslına bakılırsa Ortadoğu’nun önemi geçmişte ne ise bugün dahi odur. Dünya hâkimiyeti zirvesinin zirvesine giden yol Türkiye’nin de bir parçasını oluşturduğu bu topraklardan, Ortadoğu’dan geçmektedir.
Ortadoğu’da bugünü anlayabilmek için geçmişi idrak etmek çok önemlidir. Suriye’de hadiselerin nasıl başladığını üç aşağı beş yukarı hepimiz biliyoruz. 2011'de Dera’da barışçıl gösteriler başladı. Bu gösterilerde seçim yapılması, kültürel hakların verilmesi talep ediliyordu. Lakin bu barışçıl gösterileri bastırmak için Beşar Esad Rejimi çok ciddi güç kullandı. Bunun sonucunda da olaylar ülke geneline yayıldı. Esad Rejimi hadiseleri dış destekli terör olarak niteleyip ve kimyasal silahlar da dâhil olmak üzere elindeki tüm imkânları bu talepleri bastırmak için kullandı. Şiddet ülke genelinde hızla arttı. En az 6 milyon Suriyeli ülke içerisinde evlerinden oldu. En az 7 milyon kişi de yurt dışına kaçmak durumunda kaldı. Ülke dışına kaçanların %75'ine Türkiye, Lübnan ve Ürdün ev sahipliği yapıyor. Suriye'nin zengin tarihî mirası da bu süreçte büyük ölçüde yağmalandı ve talan edildi. Ülkede UNESCO kültür mirası olarak tanımlanan bütün eserler ağır hasar gördü ve büyük kısmı da yok oldu. Bu eserlerin çoğu da Türk-İslam eserleriydi.
On yıldan uzun süre devam eden bu trajik sürecin sonunda, HTŞ ve SMO’nun başkent Şam’a girmesiyle Suriye’de yeni bir dönem başladı. Bugün Suriye’de Esad Rejimi’nin devrilmesi ile nevi şahsına münhasır bir siyasi gerçeklik meydana geldi. Bu gerçeklik, yeni dönemde Suriye’nin hem iç düzeninde hem de uluslararası ilişkilerinde köklü değişiklikler yaratacak bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Türkiye açısından bakıldığında ise, Türk dış politikasının en önemli gündem maddelerinden biri olan Suriye meselesinin, yalnızca dış siyaseti değil iç siyaseti de derinden etkileyebildiği görülmektedir. Dolayısıyla Suriye’de Türkmen meselesinin çok boyutlu bir gözle analiz edilmesi çok önemlidir.
Türk İmparatorluğu’nun dağılmasından ve yapay sınırlarla yeni devletlerin oluşturulmasından bugüne bölgede kan ve gözyaşı hiç dinmemiştir (Çok değil 150 sene önce bugün Kuzey Suriye ve Kuzey Irak olarak nitelendirdiğimiz bölgeler, Türk İmparatorluğu’nun Halep Vilayeti, Diyarbekir Vilayeti, Rakka Vilayeti ve Musul Vilayeti idi). Bu bağlamda Dünya Türklüğünün mütemmim cüzü olan Suriye Türkmenleri üzerinde önemle durulması gereken bir olgu haline gelmiştir. Anadolu coğrafyası henüz Türk-İslamlaşmamışken Suriye olarak bildiğimiz yerde Türk beylikleri ve devletleri kurulmuştu. Anadolu'nun Türk-İslamlaşması sürecinde üs olarak kullanılan yerlerden biri de Halep'ti. 7. yüzyıldan itibaren Oğuz boylarının Irak ve Suriye'de varlık gösterdiğini biliyoruz. 10 ve 11. yüzyıllarda da bölgeye yoğun bir Türk göçünün başladığını yine biliyoruz. Suriye'nin hemen hemen her bölgesinde özellikle stratejik noktalarda Suriye Türkmenleri yaşıyordu. Halep, Lazkiye, İdlip, Hama, Humus, Tartus ve Rakka'da ciddi bir Türkmen nüfusu vardı iç savaş başlamadan önce. Ama bu nüfus büyük oranda komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Suriye Türkmenlerinin büyük bir bölümü Sünni, Hanefi mezhebine mensup. Aralarında az sayıda Alevi Türkmen toplulukları var. Suriye Türkmenlerinin konuştukları Türkçe Antep, Kilis, Urfa, Diyarbakır yöresine çok yakın bir Türkçe. Türkmenler yüzyıllardır Suriye'de ayrı bir halk olarak varlık gösteriyor.
Suriye'de Türkçe konuşan yaklaşık 1,5 milyon Türkmen var bizim yaptığımız araştırmalara göre. Türkçeyi unutmuş Türkmenlerle birlikte de Suriye'deki Türkmen sayısının 3 milyon civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Ama elimizde kesin bir kayıt yok. Rejimin de bu konuda elinde bir veri yoktu. Buradaki temel nüans şu: Türkmenler Türkiye sınırına yakın bölgelerde Türkçeyi de koruyarak büyük topluluklar hâlinde yaşıyorlar. Ama sınırımızdan uzak daha küçük topluluklar hâlinde yaşadıkları bölgelerde ise Türkçeyi unutmuşlar. Dolayısıyla bu küçük gruplar hâlinde yaşayan Türkmenler ya Araplaşmış ya da Afrin ve Ayn-el Arap’ta olduğu gibi Kürtleşmişler.
Suriye’de önümüzdeki süreçte bizi tam olarak neyin beklediğini bilemediğimiz için, daha iyi bir sonuç için sürekli mücadele etmeliyiz. Suriye, Ortadoğu'da bir diktatörlüğün büyük bir kutlamayla devrildiği son devlet örneğidir. Yine de Suriye’de, Fransızların İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülkeyi terk etmesinden bu yana, farklı düzeylerde zulüm ve kargaşa yaşamış bir ülkeyi istikrara kavuşturacak sağlam kurumlar mevcut değildir.
Gelecekte, Ortadoğu’da, tüm büyük güçlerin kademeli olarak gerilemesi ve bunun da genel olarak daha istikrarsız ve çalkantılı bir jeopolitiğe yol açması söz konusu olabilir. Ve teknoloji giderek coğrafyayı küçültüp daha endişeli ve klostrofobik bir gezegen yarattığı için, kriz ve istikrarsızlık hissi bölgede gelecekte hayal edebileceğimizden ya da başa çıkabileceğimizden muhtemelen daha fazla olacak.
Bahsettiğimiz tüm bu verilerin ışığında giderek derinleşen Suriye krizine doğrudan yahut dolaylı olarak müdâhil olan her aktör; pozisyonunu bugün yeniden gözden geçirmekte ve stratejilerini yenilemektedir. Bu noktada Suriye’de, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî güvenliği için önemli araçlardan birisi olan, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler gibi, Zazalar, Kurmançlar ve diğerleri gibi Türk Dünyası’nın mütemmim cüzü Suriye Türkmenlerinin yeniden organizasyonu da çok önemli bir konu olarak önümüzde durmaktadır. Türkiye’nin bu hususla ivedilikle ilgilenmesi hayati öneme haizdir.