22 Aralık 2024
weather
6°
Twitter
Facebook
Instagram

ABD’den medet ummak

YAYINLAMA:
ABD’den medet ummak

İsrail’in 7 Ekim’den itibaren Filistinlilere yönelik yaptığı soykırımın durdurulması için BM’nin yaptığı ateşkes çağrıları dahi çare olmadı. Katil İsrail yönetimi Ramazan ve Kurban bayramında da çocuk, kadın, yaşlı, masum, sivil demeden katliamlarına devam etti. Uluslararası Adalet Divanının “Savaş suçu işlediğine dair somut deliller olduğu” yönündeki ara kararı bile İsrail’i bu suçu işlemekten alıkoymadı. İsrail, her çağrı ve karardan sonra daha büyük katliamlar yaptı. Bölge ülkelerinin tehdide varan çağrılarına bile kulak tıkayan İsrail, bölgesel bir savaşı da göze alarak soykırımın şiddetini artırdı.

İsrail, 7 Ekim’den itibaren görünürde yaptığı her ateşkesi ihlal etti. Hamas ateşi kesse bile İsrail saldırılarına ara vermedi. Hamas’ın elindeki esirleri dahi öldüren İsrail asıl amacının esirleri kurtarmak olmadığını da ispatladı. İsrail’in, ateşkes gündemiyle süreci uzatmaya, Gazze’yi insansız hale getirene kadar da yaptığı soykırıma ara vermemeyi hedeflediği anlaşıldı. Gazze’de siviller için hiçbir güvenli alan bırakılmadı. Sığınmacı kampları, hastaneler, okullar, cami ve kiliseler füzelerle vuruldu. Son olarak Han Yunus’a sığınan Filistinliler buradan da göç etmek zorunda bırakıldı. Bombalardan kaçan Filistinliler hastalık ve açlığa yenildi…

Dünya’nın kayıtsız kaldığı soykırım bugüne kadar sadece kınama ile geçiştirildi. İsrail’e yapılan tüm çağrılar karşılıksız kaldı. İsrail’in böylesine özgüvenli ve pervasız davranmasının sebebi de dünyanın suskunluğundan kaynaklanıyordu. BM’nin ateşkes çağrısı yapmaktan öteye gidemeyen tavrı İsrail’in daha hoyrat davranmasına yol açtı. Kıbrıs’ta BM Barış Gücünü Pile-Yğitler yolu için Kıbrıs Türklerine karşı kullanmaktan çekinmeyen BM, aynı gücü soykırımcı İsrail’e karşı kullanmayı gündemine bile almadı. 

7 Ekim’den itibaren İsrail’e destek amacıyla bölgeye askeri yığınak yapan hiç bir ülke yaşanan soykırımdan sonra gücünü tekrar geri çekmedi. Aksine İsrail’e karşı bölgede yükselen tansiyon sebebiyle daha fazla yığınak yapıldı. Sözde Filistin’deki katliamı kınayan uluslararası kamuoyu İsrail’in daha fazla katliam yapması için tüm gücünü seferber etti. Yaşanan gelişmeler Filistin’in karşısında sadece İsrail askerlerinin olmadığını gözler önüne serdi. Bu durum, İsrail’in yayılmacılığına karşı sesini yükseltecek tek bir Filistinli kalmayana dek İsrail soykırımın destekleneceğini ispatladı.

Bugüne kadar yürütülen sözde ateşkes görüşmelerine ABD’nin bir şekilde müdahil olması ateşkesin aslında Hamas ve İsrail arasında değil, Hamas ve ABD arasında cereyan ettiğini gösterdi. İsrail’in her görüşme öncesi ABD’nin fikrini alması, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in ateşkes görüşmeleri nedeniyle bölgeye ziyaretler bulunması bu durumu doğruladı. Bu görüşmelere ABD’nin müdahil olması bize başka bir gerçeği daha hatırlattı: O da, İsrail’in bölgede ABD’nin ileri karakol vazifesi görmekten başka anlam ifade etmediği… Yani Gazze’deki soykırımın da, bölgedeki gerginliğin de, Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyenin de ABD olduğu ve İsrail’in sadece bir üs olarak kullanıldığı… 7 Ekim’den bu yana bölgemizdeki tüm gelişmelere İsrail’in değil ABD’nin aldığı kararların yön verdiğini göz önüne alacak olursak bölgemizde aslında kiminle savaş halinde olduğumuzu da daha net görmüş oluruz.

ABD’nin bölgede 34 savaş gemisiyle Ortadoğu’da barışa hizmet etmek amacıyla bulunduğunu düşünmek çok iyi niyetli bir yaklaşım olur. Bugüne kadar o gemilerden bir tanesini bile soykırımı engellemeye çalışırken görmemişsek, durum sandığımızdan daha vahim demektir ve bu vahamet ise bölgesel bir savaşın hazırlığının yapıldığıdır.

Ortadoğu’da büyük İsrail devletinin amaçlandığı, İran’ın dolayısıyla da Rusya’nın rolünün kesildiği, Türkiye’nin açık hedef haline getirildiği bir ortam hazırlanıyor. Bu süreçte petrol zengini Arap ülkelerine “sessiz kalmaları halinde koltuklarında oturabilecekleri” tehdidi yapılıyor. Tabi ki sıra kendilerine gelene kadar…

En kötü durum ise böyle bir ortam da İsrail’i durduracak tek gücün ABD olduğu varsayımıdır. Katliamın asıl mimarının katliamı durdurmasını umut etmek sanırım çaresizliğin son raddesidir.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *