Erken seçim dönemi kapandı

Muhalefet ve medyasının her fırsatta Cumhur ittifakında fitne yaratma çabası iktidara gelmek için başka seçeneklerinin kalmadığının ispatıdır aslında. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 14 ve 17 Nisan’da yaptığı açıklamalarında Ekrem İmamoğlu hakkındaki soruşturma ve CHP’ye kayyum atanması iddialarıyla sokak arayışlarına hız verme girişimlerini dikkate alan açıklamalarını çarpıtanlar her ne hikmetse öğrencileri sokağa dökme teşebbüslerine ve imza toplayarak erken seçim dayatmalarına gösterdiği tepkiyi hasıraltı ettiler.
Terörsüz Türkiye hedefinin gerçeklemesinden rahatsızlık duyan ve bunu da oy avcılığına dönüştürmeye çalışan CHP ve medyasının son fitne arayışı da MHP ile uzun süredir hiçbir irtibatının olmadığını ve aldığı bir duyum ya da haber üzerinden konuşmadığını söyleyen Mümtazer Türköne’nin “erken seçim olacak” sözlerini MHP’nin düşüncesiymiş gibi servis etmek oldu.
Erken seçimle yatıp erken seçimle kalkan CHP ve medyasının bu fitne arayışı da yatsıyı görmeden son buldu. Türkiye’nin hala parlamenter sistemle yönetildiği, iktidarın da koalisyon hükümeti olduğunu zanneden “geride kalmış sol mecra” 24 Haziran 2018 tarihinden sonra kesintisiz bir istikrar döneminin başladığını derk edemedi.
Türkiye parlamenter sistemle yönetildiği ve koalisyon hükümetlerinin kurulduğu dönemlerde “erken seçim” telaffuzlarının sık kullanıldığı bir siyasi atmosferle iç içe yaşıyordu. Her an “seçim olacak” tedirginliği tüm alana sirayet ediyor, dolayısıyla da ne siyasi ne de ekonomik istikrar aradığı ortamı bulamıyordu.
Çok partili siyasi hayat geçişten AK Partinin tek başına iktidar olduğu 2002 yılına kadar ortalama hükümetlerin görev süresi 1 yıl 3 aydı. En uzun koalisyon hükümetinin olduğu DSP-MHP-ANAP’ın hükümeti ise 3,5 yıl sürdü.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin siyasi hayatında iki kez yaptığı erken seçim çağrısından ilki bu süreçte yer aldı. DSP’nin ortadan ikiye ayrıldığı, Türkiye’ye dışarıdan siyasi müdahalelerin yapılmaya çalışıldığı, ekonomi üzerinden kıskaca alındığı bir dönemde “Türkiye’de iktidarı küresel emperyalizm değil millet belirler” anlayışıyla Türkiye’yi erken seçime götürdü. Maksat, siyasi ve ekonomik istikrarın millet eliyle sağlanması ve dış müdahalelerin önünü kesmekti.
16 Nisan 2017 referandumuyla geçmişte yaşanan siyasi krizlerden medet uman demokrasi dışı arayışların son bulması için Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçildi. Ancak CHP bu referandumu meşru kabul etmedi, yok saydı, antidemokratik yolların önünü açar nitelikte siyasi kriz üretecek bir dil kullanmaya başladı.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ikinci “erken seçim” talebi de böyle bir zamanda geldi. 24 Haziran 2018 seçimleriyle hem Türk milleti 16 Nisan referandumunu tasdik etti hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk seçimi yapıldı. MHP Lideri Bahçeli’nin seçim çağrısı ikinci kez siyasi istikrarın önünü açtı.
Türkiye, Türk milletinin 5 yıllığına onay verdiği ve bunu da yüzde 50+1 ile pekiştirdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine güçlü bir adım attı. Başını CHP’nin çektiği muhalefetin artık erken seçimi gündeme getirmesinin yolu tamamen kapandı. Ancak muhalefetin erken seçim üzerinden oluşturduğu kof beklenti bir türlü tükenmek bilmedi. Bunu da “MHP Lideri Bahçeli erken seçim isteyecek” fitnesiyle beslemeye yeltendi.
MHP Lideri’nin bugüne kadar ki iki erken seçim çağrısının arka planında; siyasi-ekonomik istikrarın sağlanması ve dış müdahalelerin önünü kesmek vardı.
Türkiye’nin bölgesinde liderliğini hissettirdiği, küresel ölçekte sözünü dinlettiği, 40 yıllık terör prangasını kırmasının an meselesi olduğu, tüm badirelere rağmen ekonomik istikrarın planlandığı şekilde ilerlediği bir dönemde “erken seçim” tantanası koparmak siyasi ve ekonomik istikrarı hedef almaktır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel Türkiye’yi dışarıya şikâyet ederek siyasi istikrarı hedef alıyor, Hazine ve Maliye bakanını itibarsızlaştırmaya çalışarak ekonomik istikrarı baltalıyor, sokak çağrıları ve boykotları da mühimmat olarak kullanıyor. CHP, Türkiye’yi geriden takip ettiği için eski çamların bardak olduğunu göremiyor.