Sivas Kongresi’nin 100. yıldönümü dolayısıyla Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 4 Eylül’de Sivas’taki kutlamalara katılacağına dair duyuru, Sivas Kongresi’nde alınan kararlara CHP’nin ne ölçüde sadık ve bağlı kaldığı sorusunu akıllara getirmiştir.
Kongre kararlarının birinci maddesinde yer alan “Millî sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.” ifadesi, o zaman henüz adı konmamış olsa da yüreklerde cevher hâlinde bulunan Misakımillî düşüncesine zemin hazırlamıştır.
Sivas Kongresi’nde; aynı zamanda sömürgeci devletlerin taşeronlarına, muhiplerine karşı amansız ve tavizsiz bir mücadele kararlılığı vurgulanmıştır.
Oysa CHP; etnik ayrılıkçılığın, bölücülüğün hamisi ve sözcüsü işlevi görmekte, uluslararası aktörlerin taşeronlarına kol kanat germektedir.
Kongre sırasında yapılan tartışmalarda; Türk vatanı üzerinde bağımsız ve uydu devletçikler kurmaya çalışan bölücülerin, azınlık ırkçılarının kurdukları zararlı cemiyetlerle şiddetli bir mücadelenin önemi vurgulanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşları, Anadolu’da birlik ve beraberlik gayretlerini baltalamaya çalışan ayrılıkçı ve isyancılarla; İngiliz Muhipler Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti gibi zararlı kuruluşların temsilcileriyle asla pazarlığa oturmamış, onlarla iş birliğine gitmemiştir.
Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşları, zararlı cemiyetlerle anayasal ve kültürel haklar gibi tartışmalara girmemiş, bölücü ve ayrılıkçı unsurlara asla taviz vermemiştir.
Onun kurduğu CHP’nin bugünkü siyasi portföyündeyse Koçgiri İsyanı’na kalkışanların; İngiliz ve Fransızlarla, hatta Yunan askerleriyle birlikte Kuvayımilliye’ye karşı çarpışan ayrılıkçı ve bölücülerin bugünkü temsilcileri vardır.
CHP, Millî Mücadele’nin karşısında olan bölücü örgüt Kürt Teali Cemiyetinin bugünkü uzantılarıyla kader ortaklığı ve siyasi iş birliği içindedir.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu; Sivas’ı basmak, millî iradenin sesini susturmak isteyen Ali Galip’le aynı kafadadır.
Kılıçdaroğlu’nin ilham kaynağı, Birinci TBMM’ye Dersim adına katılan Diyap Ağa değil; İtilaf Devletleri adına Koçgiri’de isyan çıkaran Alişan ve Haydar kardeşler gibi hainlerdir.
CHP’nin siyasi kanadını koruyup kolladığı PKK-PYD, dün Kâzım Karabekir Paşa’nın Doğu Anadolu’dan temizlediği ayrılıkçı Ermeni çetelerinin mirasçısı olan günümüzdeki silahlı militanlarla PKK’nın emperyalist güçler tarafından bir araya getirilerek organize edildiği bir katiller sürüsüdür.
Sivas Kongresi kararlarında, “Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet topyekûn kendisini müdafaa edecek ve direnecektir.” maddesi yer almaktadır.
CHP’nin başı Kılıçdaroğlu ise Türkiye sınırları içerisinde siyasi mücadele vererek başarılı olmak, demokratik yollardan ve millî irade marifetiyle iktidara gelmek yerine, yabancı ülkelerde Türkiye aleyhinde açıklamalarda bulunmayı, küresel aktörlerin müdahale ve desteğiyle iktidarı iş başından uzaklaştırmayı yeğlemiştir.
Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet hükümetini Batılı kavramlar üzerinden eleştirmekle yetinmeyip Türkiye’yi ABD’ye, Almanya’ya şikâyet ederek küresel aktörlerden medet uman bir politikayı seçmiştir.
CHP’nin başı; Atatürk’ün, "Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir." diye başlayan ifadelerinden ders ve ibret almamıştır.
Sivas'ta manda ve himaye kabul görmemiştir ama CHP, manda ve himayeyi çağıran gammazcı ve iş birlikçi bir politika takip etmektedir.
CHP’nin anatomisi çıkarıldığında görülür ki hem Mustafa Kemal Atatürk’ün karakterini, hem de Sivas Kongresi kararlarının gayesini özetleyen “istiklal-i tamme”, yani “tam bağımsızlık” anlayışı terk edilmiş, bunun yerine “tam otonomi” görüşü benimsenmiştir.
Teröre karşı verilen amansız mücadeleyi es geçen CHP Lideri Kılıçdaroğlu; iktidar uğruna şehitlerin aziz hatırasına saygısızlık etmeyi göze alarak açılımcı ve çözümcü kesilmiş, askerimize ve polisimize kurşun sıkan bölücülere özerklik vadinde bulunmuştur.
Sivas Kongresi kararlarının ikinci maddesinde vurgulanan “her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı topyekûn mücadele azim ve kararlılığı” CHP tarafından terk edilmiştir.
15 Temmuz ihanet kalkışması sonrasında 4 Eylül kararlarını yeniden hayata geçiren Yenikapı Ruhu’na kısa süre katılan, ancak fabrika ayarları emperyalist güçler tarafından değiştirildiği için sonradan “millî mutabakat zemini”ni terk eden CHP, FETÖ’yü ve küresel aktörleri sevindirmiştir.
CHP’nin bugünkü siyasi partnerleri, kader ortakları arasında geçmişin zararlı cemiyetlerinin bugünkü uzantıları vardır; Kandil’den yönetilen, Okyanus ötesinden sevk ve idare edilen FETÖ ile PKK’nın siyasi kanadı vardır.
CHP; Atatürk'ten sonra kuruluş ilkelerinden hızla uzaklaşmış, emperyalizme karşı mücadelenin çatısı olmak yerine emperyalizmin sesi, yerli işbirlikçisi hâline gelmiştir.
Sivas Kongresi kararlarıyla, millî vicdandan doğan cemiyetlerin, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirildiği duyurulmuştur.
CHP ise millet vicdanında yer bulan, milleti birleştiren demokratik kurum ve kuruluşlar yerine; rejim karşıtlarının, isyancıların, bölücülerin ayrılıkçıların, teröristlerin siyasi dayanağı, melcei ve yuvası olmuştur.
Kongre kararlarına göre, İstanbul hükümetinin haricî bir baskı karşısında memleketin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalması durumunda vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve kararın alındığı ilan edilmiştir. Buna göre, her türlü yol ve vasıtayla ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğü korunacaktır.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve avenesine göreyse önemli olan; takip edilecek siyasetin vatanın bütünlüğünü, devletin bekasını, milletin bağımsızlık ve hürriyetini temin etmesinden çok, CHP’nin hesaplarına hizmet etmesidir.
Türkiye’nin emperyalizme, bölücülüğe karşı varlık ve bütünlük mücadelesi verdiği bir dönemde CHP; Sivas Kongresi’nin ruhuna yaraşır bir tutumla meşru Türk hükümetine destek vermek yerine her olumlu çabayı, her isabetli ve yapıcı adımı kösteklemektedir.
CHP’de, “İktidar iş başından gitsin, Cumhur İttifakı dağılsın da ülkede birlik ve beraberlik ruhu bozulursa bozulsun. Türkiye tehlikeye girerse girsin.” anlayışı hâkimdir.
Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hayati güvenlik öncelikleri için Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonlar sonrasında “Afrin’de ne işimiz var?”, Doğu Akdeniz’deki vazgeçilmez çıkarlarımızı korumak için bölgede konuşlanan sondaj gemilerini görmezden gelerek, “Doğu Akdeniz’de yokuz.” diyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, inkâr batağındadır.
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun; doğru dürüst Cumhuriyet tarihi okumadığı, Sivas Kongresi tutanaklarını araştırma zahmetinde bulunmadığı, hatta kongre kararlarını bile incelemediği ortadadır.
Atatürk'ün ömrünü verdiği Türk milliyetçiliği davasının içi boşaltılmış; yerini sosyalist, komünist görüşler almış; enternasyonalist bir devrimcilik revaç bulmuştur.
Atatürk'ün dünya görüşü, devlet ve millet anlayışı, bir daha kapıdan içeri girmemek üzere CHP'den kovulmuştur.
Milli Mücadele kahramanlarının destansı hikâyelerinin, Kuvayımilliye Ruhu’nun yerini, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan gibi devlet ve millet düşmanı anarşistlerin sahte kahramanlık ve sözde “bağımsızlık savaşımı” masallarına duyulan hayranlık ve sevgi almıştır.
CHP için politika; 1960’lı yıllardan itibaren artış göstererek Türk gençliğinin 20 yılını yok eden, 1984 sonrasındaysa PKK saldırılarıyla yeni bir veçhe kazanıp Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan komünist anarşizmini kutsamak, bundan kahrolası bir romantizm çıkarmaktır.
CHP’de yuvalanmış komünistlerin nazarında Atatürk'ün, Marksist Nazım Hikmet kadar değeri yoktur.
Atatürk, artık CHP için sadece “zırh-ı kebair” ve bir paravandan ibarettir.
Velhasıl CHP'nin bugünkü politikaları, 4 Eylül'de alınan kararların muhtevası ve özüyle baştan ayağa çelişmektedir.
Bunun içindir ki CHP aşırı sol akımlarla, PKK ve FETÖ gibi bölücü terör örgütlerinin politik ayaklarıyla iyi anlaşmakta, kolayca iş birliği yapabilmektedir.
Türkiye’deki siyasi hazımsızlığın ve gerginliğin temelinde; haklı haksız, yerli yersiz her şeye karşı çıkma kompleksini muhalefet düsturu hâline getirerek gelenekselleştiren CHP’nin sağlıksız psikolojisi yatmaktadır.
CHP'nin yakalandığı solculuk illeti; iyiyi kötü, güzeli çirkin, doğruyu yanlış görme, hakikati inkâr gibi iflah olmaz sendromlarla kendini göstermektedir.
CHP’nin badireli bir dönemde halka umut aşılamak yerine karamsarlığı, felaket tellallığını, bozgunculuğu ve kaosu teşvik etmesine, bünyesini saran bu arazlar yol açmaktadır.
Kısacası CHP hastadır ve vücudunu zararlı virüsler işgal etmiştir.
Geçen yıl 4 Eylül’de kongrenin 99. yıldönümü dolayısıyla Twitter’dan “Milletin iradesini ve kurtuluşunu her şeyin üzerinde tutan Sivas Kongresi’nde ortaya çıkan ruh, bugün hepimize rehber olmalıdır.” ifadesini paylaşan Kılıçdaroğlu, ne kadar da riyakârdır.
Şüphe yok ki aynı ikiyüzlülük, bu yılki 4 Eylül’de de büyük bir pişkinlikle sergilenecektir.
Oysa CHP yöneticileri nezdinde 1917 Ekim Devrimi 4 Eylül'den daha kıymetli ve mühimdir.
Bu itibarla; Sivas Kongresi’nin ruhuna tuz ruhu kadar itibar etmeyen CHP'nin, 4 Eylül'de bu güzide ilimizde vereceği mesajın, millet nezdinde beş paralık değeri olmayacaktır.
CHP, yüz yıl önce Sivas Kongresi kararlarıyla devleti kuran kahramanların kararlılıklarına sadık değildir.