STARBUCKS OLAYLARI VE İSRAİL’E TEPKİLERDEKİ YETERSİZLİK

Geçtiğimiz haftalarda Starbucks isimli kahvecide olan eylemleri gördük. Bazı kişiler dükkanın içine girerek masalardaki insanlara müdahalede bulundular, ters yapanların içeceklerini döktüler. Yapanların eylemlerini rasyonelleştirmeye çalıştıkları temel ise bu işletmenin global marka sahibinin İsrail'e yardım ettiği idi. Bunun dışında kendim de benzer başka işletmelerin girişlerinde bir nevi tebliğ yapan vatandaşları o dükkandan uzaklaştırmak isteyen insan gruplarına tanık oldum.

Özünde bakarsanız Türkiye'deki isim hakkını kiralayan işletme sahibi ile İsrail'e verilen desteğin ilişkisi çok küçüktür. Elbette duyarlı insanlar için bu ilişki dahi bu işletme yerine başka işletmeleri tercih etmelerine sebep olabilir.

Peki bir kahvecide oturan insanların anayasal haklarına tecavüz edilmesi büyük bir sorun değil mi? Kişi dokunulmazlığı, kişi hürriyeti, kişi güvenliği. Bunların hepsi vatandaşlar ile devlet arasındaki bir sözleşme niteliğindeki anayasanın koruduğu haklardır. Öte yandan o işletme de Türk Ticaret Kanunu'na göre kurulmuş bir işletme ise devletin ona da çalışma güvenliği sağlama yükümlülüğü vardır.

Elbette şahıs olarak İsrail'e destekleri var ise bu işletme yerine başka bir işletme tercih edebiliriz. Açıkçası ben de böyle yapıyorum. Ama burada çeşitli eylemler yaparken yine vatandaşların haklarına tecavüz etmek kabul edilemez.

Herkesin gözü önünde bir kahvecide durum bu iken, bugün bakılsın, İsrail ile ticaret hala güçlü. Türkiye’nin ihracatında İsrail’e giden ihracatın payı %3 civarında. İsrail’in ithalatında ise Türkiye 5inci sırada.

Ticarete bir örnek alan olarak siber güvenlik verilebilir. Türkiye’de kullanılan siber güvenlik ürünlerinde İsrail sermayesi tercihi hala güçlü. Bazı iyi niyetli azaltma çabaları olsa da bu malların girişi ile ilgili bir kısıtlama yok, ek vergi yok, alımlar devam ediyor. 7 Ekim’den bu yana alternatifleri olan hangi İsrail ürünleri alınmaya devam ediliyor, hangi İsrailli üreticileri konu eden servis sözleşmeleri güncelleniyor, bakıldığında durum daha iyi anlaşılır.

Ya da biraz daha genişletelim. Küresel İsrail sermayesinin dünyanın öte ucu Amerika’da yatırım yaptığı şirketler para kazandıkça bu sermaye güçlenmiyor mu? O zaman sadece İsrail’in ürettiği ürünlere bakmak da yetmiyor demek ki. Örneğin, Starbucks Amerika’da kurulmuş, 3 kurucusunun ikisi ve şirketi esas büyüten sonraki sahibi Yahudi. İsmi her ne kadar Battlestar Galactica ve Moby Dick’te geçen karakterlere atıf edilse de İngilizce “yıldız parası” anlamına da geliyor, baştan niyet belli, para. Facebook, Google, kurucularında hep Yahudiler var. Yıllık ciroları milyarlarca dolar.

2010 yılında gerçekleşen Mavi Marmara olayını hatırlıyorum, o dönemin İsrail boykotlarını da. 1999’da Apo’nun İtalya’da saklandığı dönemde İtalyan mallarına boykotu da hatırlıyorum. Bu boykotların kalıcı olmadığını da gördüm.

Unutulmaması gereken, İsrail’in Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde büyük idealleri olan bir devlet olduğudur.

Peki, neler yapılabilir? İsrail menşeli ürünlere ek vergiler konulabileceği gibi, İsrail’e giden ticarete de ek vergi konulabilir. Ticaret gözden geçirilerek almak zorunda olmadığımız her malın alternatifleri tercih edebilir. Elbette bunda kamu örnek olmalıdır.

Esasında bunlar yine reaktif tepkiler olarak kalacaktır. Esas kalıcı olması gereken, komünizme, faşizme, siyonizme, kapitalizme ve her türlü emperyalizme karşı, ülkücü yeminindeki gibi, dimdik mücadeleyi kalıcı şekilde vermektir. Bu yemindeki fikriyatın anlaşılması, ülkenin dönem ve hükümetlere göre değişmez politikası olması da önemlidir. Yoksa çok İsrail olayları görürüz, çok boykotlar görürüz, saman alevi gibi gelir giderler.