Doğu Türkistan… Yıllar yılı, adı ABD-Çin karşıtlığı üzerinden anılan, Dünya’nın gözünde esasında politik bir malzeme olmanın ötesine geçmeyen yurdumuz… Uygur Türklerinin, yıpranmış ve yılgın bir insaniyetle savunulan yaşam hakları...

Türk olmayan kimselerin insani yükümlülüğü, canavarlaşmış Çin yönetiminin elinde can çekişen Doğu Türkistan’ı bilmektir. Lakin Türk olanın, bilme yükümlülüğünün yanı sıra bir de hissetme, duyma yükümlülüğü vardır. Batıdan doğuya uzanan sarı çöller boyunca yer yer sarı kerpiçli Türk köyleri ve tasavvurlardaki Doğu Türkistan portresine uymayan kentleşmiş Türk illeri. Ve de içinde yaşayan 10.000.000’u aşkın Türk’le bir Türkistan, bir Türkiye. Doğu Türkistan, doğuda yer alan bir Türkiye, Türkiye ise batıda yer alan bir Türkistan’dır. Çin Halk Cumhuriyeti bu gerçeğin pek ala bilincindedir. Bin yıllarca savaş halinde bulunduğu Türk varlığını, kökleri tarihe dayanan bir düşmanlık hissiyle boğma niyetiyle hareket ederken, sağduyulu düşünme yeteneğini kaybetmiştir. Bir buçuk milyara yakın Çin nüfusunun 1/150’sini oluşturan Türkleri, ulusal varlıklarına kastetmeden, ülke içerisinde barındırmanın bir yolu olup olmadığına bakma gereği duymamışlardır.

Bin yıldan beri devam eden izolasyon tabanlı devlet modellerinin bir sonucu olarak insanlık aleminin ve bu alemin paylaştığı bütün ortak ve yüksek değerlerin dışında kalarak başkalaşım geçiren Çin, Doğu Türkistan Türklerini, sığındıkları ülkelerde de rahat bırakmamaya devam etmektedir. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde para karşılığında Çin adına espiyonaj faaliyetleri yürüten bir grup ajan Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından yakalanmıştır. Söz konusu faaliyetler çerçevesinde Türkiye’de ikamet eden Uygur Türklerinin kurmuş oldukları STK’ların faaliyetlerinin incelenmesi, bilindik isimlerin bulundukları çevrelerin, katıldıkları toplantıların raporlanması, fotoğraf ve video kayıtlarının alınması gibi pek çok “fiş” işlemi gerçekleştirilmiş, elde edilen materyaller Çin’in ilgili birimleriyle paylaşılmıştır. Çin, alenen vahşetle muamele ettiği Türkleri, bu vahşetin kurbanı olmama gayesiyle gittikleri yerlerde takip etmekte, sadece Çin sınırları içerisinde değil, sınırların dışında da seslerini duyurmalarına engel olmaya çalışmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin cüretkarlığı bu olayla da anlaşılabileceği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik alanını taciz edecek konuma gelmiştir.

Çin bu cesareti, Türk’ün doğal sınırlarının çok uzağında yer alması sayesinde elde etmektedir. Türk adı bölünmüş, bu adın taşıdığı ruhun üstüne Rusya, Çin, İran vb. gibi devletler tarafından çeşitli örtüler örtülerek büyük varlığımız gizlenmiştir. Doğu Türkistan’da yaşanan zulmün bir daha tekrarlanmayacağının teminatını elde etmenin tek yolu Türk Dünyası’nın ve Türk adının birliğinin sağlanmasıdır. “Tanrı Türk’ü korusun” diyerek kimi zaman haykırarak, kimi zaman nazikçe ettiğimiz duaların anlam kazanması için, başta Türk Türk’ü korumak zorundadır.