(03.01.2019)

Son yazımda, Türkiye’nin daha bağımsız ve proaktif davranabilmeye ve küresel güçlerle ilişkilerinde daha iddialı bir tutum sergilemeye başladığını ifade etmiştim. Özellikle geçtiğimiz Aralık ayında yaşanan bazı gelişmelerin Türkiye’nin ABD’ye karşı “hayır” diyebilmesinin getirisi olduğunu savunmuştum.

Aralık ayının ortalarında, beklenmedik haberler peş peşe geldi. ABD Savunma Bakanlığı, epeyce direndikten sonra Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemlerinin satışı için yeşil ışık yaktı. ABD’nin bir türlü yanaşmadığı bu durum, Türkiye’nin “madem müttefikinize Patriot satmıyorsunuz, öyleyse Rusya’dan S-400 satın alırım” demesine sebep olmuştu. ABD ise Rusya’dan S-400’lerin alınmasını engellemek için yaptırım tehdidinde bulunuyordu. Ancak Türkiye’nin ABD ve NATO’dan gelen eleştirilere karşı kararlı bir tutum sergilemesi, ABD’yi geri adım atmaya zorladı.

ABD, Türkiye’nin Rusya’ya yanaşmasından rahatsızlık duyduğu için ikili ilişkileri tedricen onarmak istedi. Bu noktada birçok sorunun merkezinde olan Suriye’de yaşanan bazı gelişmeler etkili oldu. ABD ile Türkiye önce Menbiç konusunda bir yol haritası belirledi. Menbiç ve Fırat’ın doğusunu terörden arındırarak terör koridorunu bertaraf etme hususunda kararlılığını muhafaza eden Türkiye, ABD’nin “hasım” olarak nitelendirdiği Rusya ve İran ile yürüttüğü “Astana Süreci”nde aşama kaydettikçe, hem Suriye’de çözüme yaklaşıldı hem de ABD’ye “sensiz de yapabiliriz” mesajı verilmiş oldu.

ABD, doğal olarak Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasından rahatsızlık duydu. S400’lerin yanı sıra, Rusya’nın Türkiye’deki ilk nükleer santrali kuracak olması, TürkAkımı doğal gaz nakil hattı gibi projeler ve artan dış ticaret hacmi, Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasının somut göstergeleriydi. Diğer yandan ise Rahip Brunson krizi, FETÖ elebaşının iadesi muamması, Halkbank davası, PKK/YPG’ye silâh yardımı yapılması ve ABD’nin yaptırım kararları yüzünden Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginlikler sıradanlaşmaya başlamıştı.

Geçen Aralık ayında, Türkiye-ABD ilişkilerinde temel sorun alanlarından biri olan Suriye’de bir diğer önemli gelişme yaşandı. Trump’ın ABD askerlerinin Suriye’den çekileceğini duyurması, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik planladığı askerî operasyonun önündeki en büyük engelin ortadan kalkması demek oluyordu. ABD, “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz” söyleminin ötesine geçerek, Türkiye’nin lehine olacak somut bir adım attı. ABD, Patriot ve asker çekme kararıyla Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırıp kendine yaklaştırmayı denedi.

ABD’nin FETÖ elebaşının iadesi hakkında görüşmeler için önümüzdeki günlerde bir heyet gönderecek olması da ABD’nin Türkiye’yle yakınlaşmak istediğinin bir diğer göstergesi oldu. Ancak, Türkiye bu adımlara aldanıp Rusya ile yürüttüğü işbirliğini aksatmayacak kadar kendinden emin bir tavır sergiledi. Vladimir Putin’in 2018’in son günlerinde gelen “Türkiye ve Rusya’nın, Avrasya’nın güvenliğini birlikte güçlendirmeye devam edeceğine eminim” şeklindeki mesajı Moskova’nın Türkiye-Rusya yakınlaşmasının devamını beklediğini ortaya koydu.

Artık Türkiye, hem Rusya hem de ABD açısından önemi artan bir ülke. Avrasya’nın merkezinde yer alan Türkiye, “Batı” içerisinde kalmaya devam etse de artık “Batı’ya mahkûm ve muhtaç” olmadığını ve Doğu’nun yükselen güçleriyle de yakın ilişkiler kuracağını ilân ediyor. Üstelik Türkiye aynı tavrı Rusya’ya karşı da sergiliyor. Türkiye, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımayarak Ukrayna ve Batı lehinde tavır almaktan çekinmiyor. Kısacası Türkiye, “millî menfaatlerimiz için herkese ‘hayır’ diyebiliriz” iddiasını ortaya koyuyor. 2018, bu iddianın güçlü bir şekilde ifade edildiği yıl oldu.

Türkiye’nin bu noktaya nasıl geldiğinin Türk iç siyasetiyle de yakından ilgisi var. Dış politikaya yansıyan iç siyaset gelişmelerini de ayrı bir yazıda inceleyeceğim.