İslam düşüncesine fikrî, itikadî ve ilmî anlamda önemli katkılarda bulunan, Ehl-i sünnet kelâmının en önemli temsilcisi ve yaşadığı dönemde yeni Müslüman olmuş Türkler arasından İslamî ilimlere  vakıf olan bir isim: Ebû Mansûr el-Mâtürîdî

Namıdiğer; İmamü’l-Hüda(hidayet imamı),Alemü’l-hüda(Hidayet bayrağı),İmamu’l-mütekellimin (kelamcıların önderi), Reisü Ehli’s-Sünne (Ehl-i Sünnet’in Reisi)…

Matüridî’nin eserlerinde kullandığı dilin girft ve zor olması,eserlerindeki birçok cümlenin kuruluşuna, bilhassa bazı fiillerin bağlaçlarına bakıldığında Arapça gramere aykırılığı yanında Türkçe gramere uygunluğunun görülmesi,ayrıca yaşadığı Semerkand ve çevresinin Türklerin çoğunlukta bulunduğu bir bölge olması gibi hususlar göz önüne alındığında onun Türk asıllı olduğunu söylemek yerinde bir ifade olacaktır.

Ehl-i sünnet mezhebinin en önemli temsilcilerinden olan Mâtürîdî, çeşitli din, inanç, ideoloji, kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapan Mâverâünnehir’de dünyaya gelmiş; dinî, felsefî ve siyasî görüşlerin ortaya çıktığı ve İslâm inancına hem dışarıdan hem içeriden zararlı ve yıkıcı düşüncelerin sokulmaya başlandığı bir dönemde yaşamıştır. Yaşadığı toplumun inanç ve değerlerine karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmiş, telif ettiği eserleriyle, İslâm dışı ile inançlarla büyük bir mücadele vermiştir.

Mâturîdî'nin Kitâbu't-Tevhîd'i ve Te’vîlât adlı eseri, Türk din anlayışı ve Türklerin dini düşünce tarihi açısından oldukça önemlidir. Çünkü onun bu eserleriyle birlikte, akılcılık ve hoşgörü Türk din anlayışının  temel taşları olmuştur.

Mâturîdîliğin hakim olduğu bu kültür havzasında, bugün dahi hikmetleri Türk boyları arasında ezbere okunan Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli  ve Yunus Emre gibi büyük Türk mutasavvıflarının yetişmesine, Şiî/İsmâîlî fikirlerin etkisiz kılınarak Türk boylarının Hanefî-Mâturîdî din anlayışı etrafında toplanmasına ve Selçuklu ve Osmanlı adıyla bilinen büyük Türk devletlerinin kurulmasına zemin hazırlamıştır.

Bugün bir itikadî mezhep olarak tanıdığımız ve İslâm dünyasında asırlarca etkisini sürdürecek olan “Mâtürîdîlik” de onun çabaları sonucu doğmuş, birçok Müslüman toplumun itikatta hak yolu takip etmelerine vesile olmuş ve özellikle Türk-İslam kültürünü yüz yıllar boyunca inanç açısından besleyip desteklemiştir.

Maturidilik, İslam düşünce tarihinde derin izler bırakan ve Türklerin müslüman olmasına büyük katkı sağlayan önemli bir mezheptir. Çok sayıda taraftarı olmasına rağmen, Maturidilik, ve bu mezhebin kurucusu olan Mâturîdî’nin hayatı, eserleri, fikirleri, kendisinden sonrakilere etkisi şimdiye kadar hak ettiği ölçüde araştırılıp incelenmemiştir ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar akabinde ,Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik belli bir takım toplumsal, siyasî görüşlerin kurucu unsuru olarak yeniden kurgulanmaya çalışılmıştır. Bunlardan önemlilerini maddeler halinde şöyle tayin etmek mümkündür:

1. Mâtürîdîlik Osmanlı Müslümanlığıdır.

2. Mâtürîdîlik Türk Müslümanlığıdır.

3. Mâtürîdîlik Laik Cumhuriyetin teolojik temelidir.

4. Mâtürîdîlik, Balkan insanı ile Anadolu insanı arasındaki kültürel farklılığın ifadesidir.

Türklük Müslümanlığı’nı ele aldığımızda,Yahya Kemâl’in din anlayışından yola çıkarak şu hükme varılmaktadır.

Din anlayışını Mâtürîdî itikat, Hanefî fıkhı ve Yesevî tasavvufu temeline oturttuğu sürece Türklük yükselmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte, Osmanlı’dan devralınan geleneğin etkisi ve millî devlet anlayışının sonucu olarak Mâturîdîlik daha fazla ilgi görmeye başlamıştır. Hatta hazırlanan İlmihal kitaplarında veya din görevlileri için hazırlanan el kitaplarında "fıkıhta mezhebimiz Hanefîlik, itikatta Mâturîdîlik " şeklinde bir kimlik oluşturulmaya çalışılmıştır.