YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki depremden sonra 10 ilimizle birlikte Türkiye’nin yüreği de enkaz altında kaldı. Ekranlar karşısında biz de nefessiz kaldık. Kaybettiğimiz on binlerce candan sonra on binlere bölündü yüreğimiz… Hayatımızda hiç görmediğimiz canlar için, tanıdığımız, bildiğimiz dostlarımız için, dostlarımızın aileleri, yakınları, arkadaşları için gözyaşı döktük, dualar ettik. Kaybettiğimiz yahut kurtardığımız her canı, kendi anamız, kendi babamız, kendi kardeşimiz, kendi çocuğumuz, kendi ninemiz, kendi dedemiz, kendi amcamız, kendi dayımız, kendi teyzemiz gördük…
Böyle yürekten bir acı yaşadık.
Ailece son sohbetlerini edip, beraber televizyon izleyip, müzik dinleyip, yemeklerini yiyip, son çay ve kahvelerini yudumlayıp, hayata dair umutlarını paylaşıp, çocuklarıyla son oyunlarını oynayıp uykuya dalmıştı çoğu… Anneler, babalar son kez öpmüştü çocuklarını, çocuklar son kez sarılmıştı analarına, babalarına, kardeşlerine… Fakat saat 04.17’de gerçekleşen depremden dolayı enkaz altında kalan çoğu canımız bir daha hayata gözlerini açamadı. Kimi ailelerin tamamı enkazın altında son nefesini verdi bu dünyada… Kimi çocuklar anasız, babasız, kimi analar ve babalar evlatsız kaldı. Saat 13.24'te gerçekleşen ikinci depremde de hasarlı binalara “Çocuğum dışarıda üşümesin, aç-susuz kalmasın” diye mont, battaniye, yiyecek almaya giren ama enkaz altında kalarak bir daha çıkamayan binlerce ana ve baba da oldu.
Yitirdiğimiz on binlerce canın her biri için ayrı ayrı yüreğimiz yandı. Ama anasız, babasız kalan deprem çocuklarına, can çocuklara yüreğimiz ayrı bir yandı. Enkaz altından günler sonra kurtarılan çocuklarla hayatımızın en büyük sevincini yaşadık. Ama buruk ve hüzün karışık bir sevinçti. Çünkü kimi çocuk öksüz, kimi yetim kalmıştı.
Enkaz altından günler sonra kurtarılan o çocukların hayata tutunma mücadelesi, enkazdan çıkarılırken vakur hâlleri hepimizi derinden etkiledi. Günlerce enkaz altında havasız, aç, susuz kalan 5 yaşındaki Hazal’a su isteyip istemediğini sorduklarında "Yok, daha muayene olmadım" cevabını vermesi, depremde anne, baba ve abisini kaybeden 4 yaşındaki Naz’ın “Abimi çıkarmadınız mı daha?” diye sorması, 8 yaşındaki Ahmet’in “Yarın okulum var” demesi… Enkazdan çıkar çıkmaz dondurma isteyen çocuklar, şeker isteyen çocuklar, oyuncak isteyen çocuklar.
Can çocuklar! Umarım bundan sonra da öksüz, yetim ve o vakur hâlinizle hayata tutunmayı başarırsınız. Devletin şefkati, milletin merhameti sizlere ömür boyu yaşam kalitesi sunacaktır. Türk devletinin kurumsal görevi, milletimizin gönüllü neferleri bu çocukları ortada bırakmayacaktır.
Kaybettiğimiz canların ardından on binlerce kez parçalanmış yüreğimiz, geride kalan deprem çocuklarına ayrı bir kalp çadırı kurmuştur.
Bir Kızılderili atasözü "Unutmayın! Çocuklarınız sizin değildir. Onları Yaratıcıdan ödünç aldınız" der. Giden çocuk canlarımız melek oldu ve sahibine döndü. Geride kalan çocukların yaratıcıdan ödünç olduğunu kavrayarak onların hayatına ışık olmalıyız. Elimiz, gönlümüz onların gönlünü hep ısıtacak yakınlıkta olmalıdır. Can çocuklar, dualarımız sizinle…