Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Serhan Alkan İspirli ve ekibi tarafından yapılan araştırmada Barış Manço’nun yazdığı 69 şarkının sözünde 283 deyim ve 38 atasözü kullandığını belirlediklerini hatırlatan Akçay, Manço'nun eserlerinin tümünün toplumu eğitmek amacıyla yapıldığının düşünülebileceğini ve aslında deyimlerimizdeki Manço etkisine de dikkat çekilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Türkçede binlerce atasözü ve deyim bulunuyor. Ancak biz içinden çok sık kullanıldığını düşündüğümüz 3 deyimi seçtik ve hikâyelerini Türkolog Ayça Akçay'a sorduk:
1- ATEŞ PAHASI Genelde fiyatını pahalı bulduğumuz ürünleri almadan ya da alırken kullandığımız 'ateş pahası': Rivayet olunur ki Osmanlı padişahlarından biri -ki bu padişahın Kanuni olduğu söylenir- bir gün maiyetiyle birlikte avlanmaya çıkmış. Gide gide payitahttan bir hayli uzaklaşmışlar. Hava bir hayli soğukmuş üstelik yağmur da yağmaya başlamış. Haliyle sırılsıklam olmuşlar. Çevrede buldukları bir kömürcü kulübesine sığınmışlar. Tebdili kıyafet olmalarına ve kendilerini tanıtmamalarına karşın kömürcü misafirlerin kim olduklarını sezmiş. Hemen ateşi yakmış, ortamı ısıtmış, onlara sıcak bir şeyler ikram etmiş. Geceyi çok rahat geçirmelerini sağlamış. Ertesi gün kulübeden ayrılmak üzerelerken padişah, borçlarının ne kadar olduğunu sormuş. Uyanık kömürcü de '100 altın yeter' cevabını vermiş. Bu parayı çok bulsalar da geceyi sıcacık bir ortamda geçirdikleri için 'ateş pahası' diyerek ödemişler. Bu deyim günümüze kadar gelip umduğumuzdan pahalı olan her şey için kullanılır oldu. Özellikle de son zamanlarda da sıkça zikrediliyor. 2- BURNUNDAN FİTİL FİTİL GELMEK Yaşadığı güzel olayları üzüntü verir duruma sokmak, zehir etmek anlamında kullanılan 'burnundan fitil fitil getirmek' tüyler ürperten bir hikâyeye sahip: Deyim, Evliya Çelebi’nin kaleme aldığı o dönemlere ait bir işkence biçimini düşündürüyor. Düğüm atılmış bir ipliğin ucu, suçlunun burun deliğinden itilerek ağzından çıkarılır ve iplik bir ileri bir geri yapılmak suretiyle o insana acı çektirilirmiş. Bunun sonucunda da işkence gören kişinin burnundan haliyle damla damla kan gelir. Bir damla kan ise hemen hemen bir Osmanlı 'ölçü birimine' eşit. Dirhemin dörtte birine denk, dengin dörtte birine kırat, kıratın dörtte birine fitil denir. 1 fitilin ağırlığının da aşağı yukarı 1 damla sıvıya denk geldiğini tahmin etmek mümkündür. Yani işkence çeken kişinin burnundan gelen her damla kan, fitil fitil gelmiş olur. İşte 'birine yaptığı bir şeyin cezasını çektirmek ve bunun için ağır bir bedel ödetmek, yaptıklarına pişman etmek' anlamındaki deyim, haksızlık yapanın burnundan damla damla kan gelmesi şeklindeki bir cezayı bize anlatır aslında.
Uyanık kömürcü de '100 altın yeter' cevabını vermiş. Bu parayı çok bulsalar da geceyi sıcacık bir ortamda geçirdikleri için 'ateş pahası' diyerek ödemişler. Bu deyim günümüze kadar gelip umduğumuzdan pahalı olan her şey için kullanılır oldu. Özellikle de son zamanlarda da sıkça zikrediliyor. 2- BURNUNDAN FİTİL FİTİL GELMEK Yaşadığı güzel olayları üzüntü verir duruma sokmak, zehir etmek anlamında kullanılan 'burnundan fitil fitil getirmek' tüyler ürperten bir hikâyeye sahip: Deyim, Evliya Çelebi’nin kaleme aldığı o dönemlere ait bir işkence biçimini düşündürüyor. Düğüm atılmış bir ipliğin ucu, suçlunun burun deliğinden itilerek ağzından çıkarılır ve iplik bir ileri bir geri yapılmak suretiyle o insana acı çektirilirmiş. Bunun sonucunda da işkence gören kişinin burnundan haliyle damla damla kan gelir. Bir damla kan ise hemen hemen bir Osmanlı 'ölçü birimine' eşit. Dirhemin dörtte birine denk, dengin dörtte birine kırat, kıratın dörtte birine fitil denir. 1 fitilin ağırlığının da aşağı yukarı 1 damla sıvıya denk geldiğini tahmin etmek mümkündür. Yani işkence çeken kişinin burnundan gelen her damla kan, fitil fitil gelmiş olur. İşte 'birine yaptığı bir şeyin cezasını çektirmek ve bunun için ağır bir bedel ödetmek, yaptıklarına pişman etmek' anlamındaki deyim, haksızlık yapanın burnundan damla damla kan gelmesi şeklindeki bir cezayı bize anlatır aslında.
3- TURNAYI GÖZÜNDEN VURMAK Bir konuda gerçek şansı yakaladığımızı düşündüğümüzde kullandığımız bu deyimin çıkış hikâyesi oldukça sıra dışı: Enderun Mektebi, Osmanlı’nın hâkimiyeti altındaki topraklarda yaşayan Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların gerekli siyasi, idari ve askeri kadroların oluşturulması amacıyla eğitilerek görevlendirilmesi için kurulan bir eğitim kurumudur. Enderun’a, kimsesiz ve 8-18 yaş aralığındaki çocuklar seçilir. Bu çocukların seçiminden Asker Ocağı'nın en kıdemlilerinden biri olan Turnacıbaşı sorumludur.
Turnacıbaşı Ağa, Yeniçeri Ocaklarına gayrimüslim oğlan devşirmesiyle görevlendirilmiş ocaklı yeniçeri zabitidir. Turna, sadakati ve dayanıklılığı temsil eder. Bu devşirme oğlan kafilelerinin turna kuşları gibi dizilmesi sebebiyle bu çocuklara 'turnalar', başlarındaki zabitin onlara önderlik etmesi sebebiyle bu zabite de 'Turnacıbaşı Ağa' denmiştir. Turnacıbaşı, bu gençlerin içlerinden en iyi olanları seçer, zira işinde artık o kadar ustalaşmıştır ki Enderun Mektebi’ne seçeceği bu devşirme çocukların hangi alanlarda başarılı olacağını gözlerinden anlardı. Turnacıbaşı'nın yaptığı isabetli seçimler, 'turnayı gözünden vurmak' deyiminin doğuşuna vesile olmuştur.
Kaynak: Milliyet