AK Parti Sözcüsü Çelik, "Evlatlarımızın canını kurtarmak için diplomasi ve operasyon alanına giren her seçenek değerlendirilmiştir. Orada o evlatların canını kurtarmak için ne gerekiyorsa vardı." dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Regaip Kandili'nin idrak edildiğini belirterek, şehitlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diledi.
Türkiye'nin terörle mücadelesinin dünyanın en haklı mücadelesi olduğunu, terörün hem Türkiye için hem de bölge için bir bela ve büyük bir tehdit olduğuna dikkati çeken Çelik, "Her türlü terör örgütüyle Türkiye tek başına mücadele edecek kararlılığı ve iradeyi gösteriyor. Burada en büyük fedakarlık eşsiz fedakarlık hayatlarını milletimiz onurlu yaşasın, devletimiz yaşasın diye feda eden şehitlerimizdir, gazilerimizdir. Ebediyen onların aziz hatıralarını yaşatacağız, milletimiz ve devletimiz her zaman onlara minnettar olacaktır." diye konuştu.
Çelik, Diyarbakır annelerinin evlatlarına kavuşmak için başlattığı vicdan nöbetinin devam ettiğini dile getirerek, bu annelere katılarak, evlatlarını almak isteyen bazı ailelerin çocuklarının Gara'da şehit olduğunu ifade etti.
Gara'da 13 Türk vatandaşının katledilmesine ilişkin Çelik, "Bu son operasyonlarda kaybettiklerimiz, şehit verdiklerimiz ve şehadet mertebesine erişmiş kardeşlerimizin bir kısmı uzun zamandır terör örgütü tarafından alıkonuluyordu. Gara bölgesine yapılan operasyon hem oradaki terör unsurlarının temizlenmesi hem de bu kardeşlerimizin kurtarılması amacıyla gerçekleştirildi." ifadelerini kullandı.
Çelik, Gara'daki operasyonda terör örgütü PKK'ya ağır bir zayiat verildiğini ve Gara bölgesinin işlevsiz hale getirildiğini belirterek, şehitlere Allah'tan rahmet diledi.
Silahlı Kuvvetlerin, emniyetin ve jandarmanın terör örgütüne verdiği güçlü cevapların aynı şekilde verilmeye devam edileceğini aktaran Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu ortaya çıkan tablo içerisinde en üzücü olan konu, bütün bu acılarımızı yaşarken maalesef birtakım kara propagandalara cevap vermek durumunda kalmamızdır. Karşımızda bir cinayet şebekesi var. PKK terör örgütü, aynı DEAŞ terör örgütü gibi bir cinayet şebekesi, bir katliam şebekesi. Buna insanlık, haysiyet, namus, vicdan adına verilmesi gereken en hafif tepki lanetlemektir. Maalesef bu cinayet şebekesi ile aynı anlayış düzleminde yürüyen Türkiye'de 'cinayet siyaseti' diyebileceğimiz, 'katliam siyaseti' diyebileceğimiz bir siyaset yapma biçimi var. Bu katliam siyaseti, bu cinayet siyaseti, demokrasi, hukuk, çoğulculuk ve bir arada yaşama gibi kavramları çok sıkça kullanıyor. Tıpkı Avrupa'daki bu aşırı sağcılar ve faşistler gibi esasında hangi şey kendisinde yoksa en çok kendisini onunla ifade eden bir siyaseti sürdürüyor."
Çelik, "Bu cinayet şebekesine, bu terör örgütüne siyasi mazeret üretenler, ideolojik bir meşruiyet vermeye çalışanlar, 'terör aslında birçok şeyin sonucudur. Dolayısıyla o meseleler ortadan kalkmadan terörü konuşmak doğru değildir' diyerek cinayetleri ve katliamları uzun süredir meşrulaştırmaya çalışanlar, maalesef terör örgütünü hedef göstermek, terör örgütünü lanetlemek yerine dikkatleri başka noktalara çekmeye çalışıyorlar." diye konuştu.
PKK'nın bölgede hesabı olan herkesin istediği şekilde kullanabileceği elverişli bir maşa olduğuna dikkati çeken Çelik, "Şimdi birileri çıkıp Kürt çocukların geleceğini buraya bağlamak istiyor, bunların bir özgürlük savaşçısı olduğunu söylüyor ve ideolojik mazeret üretmeye çalışıyor. Emin olun Kürt çocukların geleceğini buraya bağlayanların gözünde PKK'nın yöneticilerinin hayatı bütün Kürt çocuklarının hayatından daha kıymetli. Böylesine bir katliam siyaseti yapıyorlar. Bölgedeki Kürt çocukların geleceğinin ne olacağı hiç umurlarında değil." ifadelerini kullandı.
"Doğrudan bir provokasyondur"
Çelik, TBMM'de milletvekili sıfatı taşıyan bazı isimlerin, cinayet siyasetini propaganda makinesine dönüştürdüklerini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Meşru bir devletin meşru mekanizmaları içerisinde, meşru süreçlerle konuşan kişilerin yapması gereken nedir, terör örgütünü lanetlemektir. Bu cinayet siyaseti ve katliam siyaseti yapanların başka bir iradesinin olmadığını biliyoruz. Ne söylerlerse söylesinler geçmişte de gördük kendileri de Meclis'te pek çok arkadaşımıza söylediler 'örgüt karşısında bizim zerre kadar bir siyasi irademiz yoktur' diye. O süslü estetize edilmiş, kalabalıklaştırılmış başka kavramlarla zenginleştirilmiş lafların hiçbir önemi yok, tablo net. Fakat, Türkiye'de köklü bir parti olan vatandaşlarımızın önemli bir kısmının teveccühünü kazanmış olan, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Genel Başkan çıkıp da '13 şehidin sorumlusu Erdoğan' dediği zaman bu, Türkiye'nin terörle mücadelesine doğrudan saldıran bir provokasyondur. Geçmişten itibaren terör konusunda söylenmiş bütün sözleri yan yana koyun, ana akım partilerin hiç birisinden böyle skandal bir cümle duyulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkan'ına söylediği söz PKK terör örgütüne söylediği sözden daha ağır bir söz. PKK terör örgütüne söyleyeceği sözü, Türkiye'nin Cumhurbaşkanına söylüyor. Bu tespit edilmesi gereken, üzerinde düşünülmesi gereken gerçekten üzüntü verici vahim ve trajik bir sapma. Ne Cumhuriyet Halk Partisi'ne gönül vermiş, oy vermiş destek veren vatandaşlarımız böyle bir şey arzularlar ne de milletimizin tamamı arzular. Bir ülkenin terörle mücadele hakkını, bir ülkenin terörle mücadele iradesini bu şekilde doğrudan hedef almak görülmemiş bir provokasyondur."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Dünyada en ağır şekilde düşmanca saldıranlardan bile buna benzer cümleler duymadık. Bu son derece üzüntü vericidir. Cumhurbaşkanımız, buna cevap verdiği zaman söylenen söz şu Sayın Kılıçdaroğlu tarafından 'Ben şehitlerin hakkını savunmaya devam edeceğim' şehitlerin hakkını savunmak hepimizin boynunun borcudur, şehitlerimizin hatırasına sahip çıkmak ve mirasına sahip çıkmak bize verdikleri mesaja sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Burada şehitlerin hatırasına sahip çıkan şehitlere sahip çıkan bir yaklaşım yok ki. Şehitlerimizi öldüren terör örgütüne alan açan bir yaklaşım var. PKK terör örgütüne söylenecek laf Türkiye'nin devlet başkanına söylenirse bu şehitlere sahip çıkmak olur mu?"
Dünyanın her tarafında rehinelerin kurtarılmasıyla ilgili operasyonların riskinin çok yüksek olduğunu anımsatan Çelik, "Netice itibarıyla devlet hayatı açısından pek çok metot denendikten sonra, hayatlarını kurtarmak için her türlü hassasiyet gösterildikten sonra ortaya çıkan bu tablo karşısında bu kadar ağır bir üzüntü içerisindeyken tartışmamız gereken konu bu terör örgütünün bölgemizde yaratmaya çalıştığı derinliği yok etmek üzere bütün dünyaya tek bir yumruk gibi mesaj vermek olması lazımdı." ifadelerini kullandı.
Çelik, şöyle devam etti:
"CHP'den beklenen şuydu, geçmişte başka olaylarda da yaptılar, onlar da takdir edilecek davranışlardı. Bütün dünyaya karşı kabine-muhalefet-iktidar partisi tek bir yumruk olarak dünyaya nasıl bir mesaj veririz arayışı içerisinde olmalıydı. Ama çıkıp da ilk baştan itibaren PKK terör örgütüne söylenecek laf, Türkiye Cumhuriyeti'nin Devlet Başkanı'na söylendiği zaman bu artık siyasi kıblesini kaybetmiş, siyasi coğrafyadan yoksunlaşmış, bütün siyasi değerlerden boşanmış bir tabloyu gözümüzün önüne getiriyor. Bu son derece üzüntü vericidir.
Orada birtakım sorular soruyorlar, bu soruların hangisi mantıklı, hangisi mantıksızdır? Onlara cevap veririz. Bunlar, esnasında makul bir zeminde de çeşitli şekillerde yüce Mecliste tartışıldı ama en tepeye '13 şehidin sorumlusu Erdoğan'dır' diyerek Türkiye Cumhurbaşkanı'nı suçlayacaksın. Terör örgütüne söyleyeceğin lafı Türkiye Cumhuriyeti'nin Devlet Başkanı'na söyleyeceksin, böylesine bir sapma, böylesine bir sapkınlık içine gireceksin. Ondan sonra 'şehitlere sahip çıkıyorum' diyeceksin. Bu utanç vericidir, doğrusunu söylemek gerekirse devlet ve siyaset hayatımızda görülmüş en büyük skandallardan bir tanesidir."
"Düşmanlık üreten bir yaklaşım bu"
"Keşke daha sağduyulu bir değerlendirme yapılsaydı" değerlendirmesinde bulunan Ömer Çelik, "Çünkü bu iktidar-muhalefet meselesi değil. Keşke daha makul, daha akıllıca muhalefet edeceği yerle düşmanlık üreteceği yeri ayırt edebilen bir basiret görebilseydik. Muhalefet yerine husumet üretip, 'muhalefet yapacağım' diye düşmanlık üreten bir yaklaşım bu." dedi.
Açık ve net bir şekilde muhalefetin bir hak olduğunu söyleyen Çelik, "İstediği meseleyi irdeleyebilir, istediği meselede 'Hesap soruyorum' diye birtakım argümanlar geliştirebilir. Ama siz, Türkiye Cumhuriyeti'nin Devlet Başkanı'nı, terörle mücadele iradesinin arkasındaki ismi, tutup da birtakım düşmanlarımızın bile söylemediği şekilde itham ederseniz bunun ilacı yoktur. Bu yeni bir durum, katliam siyaseti yapanlarla aynı yerde durmak gibi bir durum." diye konuştu.
Terör örgütü PKK'nın, "Türk Ordusu bombaladığı için bu şehitler oldu" açıklamasının baştan aşağı yalan olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, şunları söyledi:
"İşte yalan şehitlerimizin fotoğraflarında da otopsi raporlarında da gözüküyor. Onların misyonu bu. Terör örgütünün yaydığı yalanı, siyasi dille yaymak. Onu biliyoruz ama her halükarda bizim rakibimiz olsa da CHP'nin, Sayın Kılıçdaroğlu tarafından bu hale düşürülmesi, siyaset hayatı için iyi değildir. CHP'ye gönül veren, destek veren vatandaşlarımızın asla arzu ettiği şey değildir.
Sonuçta Türkiye, terörle mücadelesini aynı irade ve kararlılıkla sürdürecektir. Bu son operasyonda kara desteği olmadan 35 kilometre derinlikte bunun gerçekleştirilmesinin, örgütte yarattığı travmayı, örgütte meydana getirdiği sarsılmayı, istihbarat örgütlerimiz takip ediyorlar. Bu, sadece bir terör örgütünün ülkemize saldırısı değil, bölgemizdeki haritaları değiştirmek isteyen, bölgemizde terör devleti kurma birilerinin bu örgüt vasıtasıyla bize karşı yürüttüğü bir vekalet savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını, siyasi ve fiziki namusunu korumak için gereken cevabı en sert şekilde vermeye devam edecektir."
"Sınırlarımızda bir terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz"
Çelik, "Kim ne yaparsa yapsın, kim ne derse desin, sınırlarımızda bir terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz, bedeli ne olursa olsun. Bununla ilgili siyasi programımız, duruşumuz ve güç kapasitemiz ortadadır ve kararlılıkla kullanılacaktır. Arzu ederiz ki bundan sonra terör konusunda Türkiye'nin dünyaya tek bir ses vermesi konusunda, terör örgütüne bir alan açmamak, terör örgütünün propagandasını hizmet etmemek konusunda daha sağduyulu yaklaşımlar duyalım." ifadelerini kullandı.
Müttefiklerin, Gara operasyonu konusundaki açıklamalarına da değinen Ömer Çelik, "Biliyorsunuz ABD'nin iki açıklamasına tepki gösterdik. Müttefikimiz olarak, Türk demokrasisine saygı duymasını bekliyoruz ve Türk yargı kurumlarına talimat ya da istikamet verir gibisinden açıklamalar yapılmasını doğru bulmuyoruz. Türk demokrasisine mutlak saygı bekliyoruz. Türkiye'nin yargısına mutlak saygı bekliyoruz." dedi.
Türkiye'nin müttefiklerinden terörle mücadele konusunda katıksız destek beklediğini belirten Çelik, şöyle devam etti:
"İkinci tepki gösterdiğimiz konu, 'Eğer PKK terör örgütü yaptıysa' diye bir ifade kullanılmıştır. ABD Dışişleri Bakanı tanıdığımız birisidir. Deneyimli bir diplomattır ve Orta Doğu'yu çok iyi bilir. Türkiye'nin NATO içerisindeki rolünü, gücünün ve önemini de çok iyi bilir. Tam da onun Dışişleri Bakanlığı döneminde böylesi bir açıklamanın yapılmış olması ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır. 'Eğer' diye başlarsanız o 'eğer'den sonra söylediklerinizin hiçbir önemi yok. O zaman biz, 'PKK yaptıysa' diye bir cümle kurulduğu zaman, bu bizim hükümetimizin, silahlı kuvvetlerimizin beyanına inanmamak demektir.
Dünyanın her tarafında silahlı kuvvetlerimiz, omuz omuza teröre karşı mücadele ediyor. Siz, bu silahlı kuvvetlerin beyanlarına inanmazsanız o zaman bu mücadele nasıl sürdürülecek ya da müttefiklik ilişkisi nasıl konumlandırılacak? Buna benzer bir dili, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında da gördük. Ne deniliyordu? 'Taraflara itidal tavsiye ediyoruz.' Bir tanesi meşru bir devlet, ötekidir terör örgütü. Meşru devlet demokrasisini korumaya çalışıyor, terör örgütü demokrasiyi yıkmaya çalışıyor."
"Beklediğimiz şey bu 'eğer'li cümlenin yanlış olduğunun farkına varılması"
Bu şekildeki taraflara itidal tavsiye edilemeyeceğini vurgulayan Ömer Çelik, "Burada beklediğimiz şey, bu 'eğer'li cümlenin, meşru ve egemen bir NATO müttefikiyle PKK terör örgütünü eşitleyen, son derece vahim, yanlış ve kınanması gereken ve Amerikan Dışişleri Bakanlığından da sorgulanması gereken bir ifade olduğunun farkına varılmasıdır." dedi.
Daha sonra yapılan açıklamaların toparlayıcı nitelikte olduğunu hatırlatan Çelik, toparlayıcı nitelikteki açıklamalar doğrultusunda bir dil kullanılmasının önemsendiğini ifade etti.
Başka türlü bir dilin, Türk-Amerikan ilişkilerinin sabote edilmesi anlamına geleceğini bildiren Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"İki NATO müttefiki olarak, beraber yapacağımız işlerin aksaması anlamına gelecektir. Bölgedeki yeni dinamikler, önümüzdeki süreçte karşı karşıya alacağımız meydan okumalar, müttefiklik ilişkilerinin daha sağlam bir zeminde, daha ilkeli bir şekilde, her türlü sarsıntıdan korunarak ilerletilmesi gerektiğini gösteriyor. Biz de bu çerçevede bize saldıran terör örgütleri söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanımız da ifade etti, 'ama' diyerek, 'lakin' diyerek, 'eğer' diyerek bir ifade kurulmasını asla kabul etmiyoruz. Zaten teröre karşı mücadele eden ya da bir siyasi meselede 'ama' kelimesi kullanıldığı zaman işin içine siyasi münafıklık giriyor. 'Ama' kelimesi burada siyasi münafıklığı ifade ediyor.
'Ama'dan sonra söylediğinizin önemi yok, 'ama'yı oraya koydunuz andan itibaren 'lakin' dediğinizde, 'eğer' dediğiniz de bizim yanımıza durmuyorsunuz demektir. Dolayısıyla bu son operasyon bir kere daha göstermiştir, PYD/YPG terör örgütü, doğrudan terör örgütü PKK'dan emir almaktadır. Orada yakalananların da gösterdiği gibi net bir şekilde, yani organik ilişki bile daha demeyeceksiniz aynı şey aynı şeyden bahsediyoruz. Ayrıca, burada Amerikalı dostlarımız bu terör örgütünün hangi eylemi yaptığını, nasıl hareket ettiğini avuçlarının içi gibi biliyorlar. Avuçların içi gibi bilinmesine rağmen 'eğer'li bir ifade kullanılması doğru bir yaklaşım olmamıştır. Sonradan söylenen toparlayıcı ifadeleri makul buluyoruz ama sürekli olarak yanlış cümle kurup daha sonra toparlama şeklindeki bu adetin son bulması lazım."
Doğu Akdeniz konusunda "Dostluk Forumu" adı altında gerçekleştirilen toplantıya Akdeniz ülkesi olan ve bu sorunların merkezindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin davet edilmemesi, Rum kesiminin olduğu bir toplantıda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin olmamasının nedenlerini soran Çelik, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dışlayarak, sadece Rum kesimini merkeze alarak yapılan hiçbir toplantı Dostluk Forumu olmaz." diye konuştu.
Toplantıda Yunanistan Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklamalarda dostluğa sığmayan, Dostluk Forumu adı altında Türkiye'ye dönük olarak husumet üreten yaklaşımlarda bulunduğunu aktaran Çelik, "Şu kesindir, Yunan-Rum ikilisinin bu şekilde gidip başka devletleri başka sebeplerle Türkiye ile sorunu olan devletleri yanlarına alarak kendi maksimalist taleplerini hayata geçirecekleri gibi bir hayal varsa o hayalin her zamanki gibi onlar açısından kabusa döneceğini garanti ederiz. Bu hayalin gerçekleşmesini boş verin, adım atılmasına müsaade etmeyiz." diye konuştu.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de samimi ve kapsayıcı bir iş birliği için bölge ve kıyıdaş ülkelerin, orada araştırma yapan ülkelerin katılımıyla bir Akdeniz Konferansı önerdiğini anlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Asıl kapsayıcı olan ve dostluğa, iş birliğine faydası olacak olan budur. Yunanistan buna yanaşmazken, tutup Dostluk Forumu adı altında Türkiye ile sorun yaşayan ülkeleri toplayıp, kendi, Yunan-Rum ikilisinin maksimalist çıkarları için kullanırsa bu Avrupa Birliği'nin Akdeniz için birlik projesini de sabote eden bir şeydir. Dolayısıyla bunu hayal bile etmesinler. Bu hayal adım atmayacak, yerinden kıpırdamayacak, bunun adım atılması halinde kabusa çevrilmesi kaçınılmazdır. Türkiye'de iş birliği, dostluk, kazan-kazan temelinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile iş birliği doğru sonuçlar doğurur, onun dışındaki sonuçların herhangi bir şekilde de doğru bir yere varması mümkün değil."
Çelik, Yunan Sahil Güvenliği'nin, Avrupa Sınır Koruma Birliği Frontex'in, göçmenlerin botlarını batırıp ya da Türkiye'ye doğru sürerek yaptıklarının, "öldürmeye teşebbüs" olduğunu belirtti. Çelik, Avrupa Birliği'nin önceliğinin, Yunan Sahil Güvenliğinin, Frontex'in göçmenlere dönük bu "zalimane, öldürmeye teşebbüs içeren adımları durdurmak" olduğunu belirtti.
Çelik, MKYK toplantısında iç-dış siyasi olayların yanı sıra ilerleyen kongre süreçlerini de değerlendirdiklerini, kadın ve gençlik kolları kongreleri konusunda da bilgi alındığını kaydetti.
"İletişim Başkanlığı terör örgütlerinin propaganda mekanizmalarıyla mücadele etmeye devam edecek"
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Çelik, HDP'nin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'u sosyal medya üzerinden tehdit etmesine ilişkin, İletişim Başkanlığının görevlerinden birinin de "Türkiye'ye dönük kara propagandalarla mücadele etmek." olduğunu belirtti.
Mücadele ederken yapılan kara propagandaların büyük bir kısmının FETÖ, PKK ve DEAŞ terör örgütlerinin çeşitli dijital yapılanmaları ya da başka mekanizmaları vasıtasıyla gündeme geldiğini belirten Çelik, "Buradaki bağlantıları deşifre ettiği zaman İletişim Başkanımız ve İletişim Başkanlığımız, o zaman Fahrettin Bey'i, İletişim Başkanlığındaki arkadaşlarımızı, bir devlet kurumunu hedef alıyorlar." dedi.
İletişim Başkanlığının asli ve kendisine kanunla verilen görevini yerine getirdiğine işaret eden Çelik, "Asıl millete, tarihe, vicdana hesap vermesi gerekenler, kendi yaptıkları şeyi örtbas etmek için 'hesap sorarız' gibisinden birtakım yaklaşımlar içine giriyorlar. İletişim Başkanlığı, terör örgütlerinin propaganda mekanizmalarıyla mücadele etmeye devam edecek. Şimdiye kadar gösterdiği mücadele başarısı, bundan sonra artarak devam edecek." diye konuştu.
"İlk bilgi gece saat 02.00'de Milli Savunma Bakanımız adına verildi"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantısındaki 13 vatandaşın şehit haberinin, neden Malatya Valisi tarafından verildiğine ilişkin açıklamaları sorulan Çelik, "İlk bilgi gece saat 02.00'de Milli Savunma Bakanımız adına verildi. Bu bilgiyi Anadolu Ajansı da geçti, ayrıca Milli Savunma Bakanlığı web sitesinden de bütün Türkiye ve bütün dünya da duydu. Ondan sonra detayları ile ilgili olarak Malatya Valisi yine devlet adına çıktı bu açıklamayı yaptı. Yani Malatya Valisinin verdiği o bilgilerin neyi sorgulanıyor?"
Çelik, şunları söyledi:
"Milli Savunma Bakanımız ve İçişleri Bakanımız gittiler, siyasi parti liderlerine, yüce Meclis'e bilgi verdiler. Mesele nettir. Odaklanılması gereken şey PKK terör örgütünün lanetlenmesi, ona karşı bir yumruk gibi, tek bir ses gibi bir görüntü verilmesi gerekirken mücadelenin başındaki bakanların, Cumhurbaşkanımızın, sorgulanmaya çalışıldığı, tamamen iç siyasete dönük bir duruma dönüştürülmeye çalışılıyor, bu son derece yanlış bir şey."
Çelik, operasyona ilişkin eleştirilere şu yanıtı verdi:
"Açık ve net bir şekilde söylüyorum yumuşak güç unsuru olarak ve sert güç unsuru olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yasalarına ve geleneklerine uygun bir biçimde bu evlatlarımızın hayatlarını kurtarmak için yapılması gereken her şey yapılmıştır. Yani şöyle bir tablo ortaya koyuyorlar, sanki bu kadar zamandır duruldu, bu kadar zamandır tek yapılan şey bu operasyonmuş gibisinden. Bunu nereden söylüyor? Diyor ki benim haberim yok. Bunları duyurarak, gazetelere ilan vererek mi yapacaksınız? Açık ve net söylüyorum, bu evlatlarımızın canını kurtarmak için yumuşak güç alanına giren yani diplomasi alanına giren ve sert güç alanına giren, yani operasyon alanına giren her seçenek değerlendirilmiştir, her imkan peşinde koşulmuştur, yıllardır bunun için gayret sarf edilmiştir. Netice itibarıyla bu operasyona karar verilmiştir."
Sözcü Çelik, CHP'nin, Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanının, Meclis Genel Kurulunda telaşlı bir şekilde geldiği ve tedirgin olduğuna ilişkin açıklamalara yönelik, şunları kaydetti:
"Kim hangi ölçüye göre bakanların telaşlı olduğunu söylüyor ya da bir kaygı içerisinde olduğunu? Telaşlı ve kaygı içinde oldukları konu şuymuş, CHP'lilerin söylediği 'Bu şehadetlerin Türk ordusunun bombalaması sonucunda olmadığını, terör örgütünün bu katliamı sonunda olduğunu' söylemişler. Bunu niye söylüyorlar, durduk yere söylemiyorlar Çünkü PKK terör örgütü 'bunu biz yapmadık bombalama sonucu oldu' diye her zamanki yalanlarından bir tanesini söyledi. O terör örgütüne ideolojik olarak angaje olmuş iki milletvekili tuttu bunu dile getirdi."
"Herhangi bir tereddüt yoktur"
Bakanların, Meclis'e ya da siyasi partilere bilgi verirken, bir gayret içinde olmalarının neden eleştirildiğini soran Çelik, "Bu kadar saygısız, bu kadar nezaketsiz bir ziyaret değerlendirmesi olabilir mi? Nihayetinde size geldiler bir konuda bilgi veriyorlar yani bu Türk devlet geleneğinde, Türk siyasi geleneğinde var. Hiçbir cümlesine katılmasanız bile çıkarsınız katılmadığınız şeyleri söylersiniz. Bir ziyaret, 'işte telaşlıydılar, vesaire şöyleydiler, böyleydiler' diyerek keyfi ve yanlış bir şekilde bu kadar nezaketsizce bu kadar saygısızca değerlendirilebilir mi?" ifadelerini kullandı.
Her iki bakanın terörle mücadelenin ilgili kurumların başında olan ve her gün emir veren kişiler olduğunun altını çizen Çelik, "Neden telaşlanacaklar, neden tereddüt gösterecekler? Cesaretlerini onlar mı sınayacaklar? Burada daha yumuşak meselelerde gösterilen nezaket ifadelerinin, PKK terör örgütünün yargılanması gereken bir süreçte niye gösterilmediğini, doğrusu bu bakanlarımıza dönük bir şekilde çirkin ifadeler kullanıldığını anlamakta güçlük çekiyorum." dedi.
Açıkça konuşulduğunda devlet hayatı, Türkiye'nin güvenliği için risk oluşturacağı için siyasi partilerin başkanlarına ve onların seçeceği heyetlere özel olarak bir bilgi verildiğine işaret eden Çelik, "Her iki bakanımız da güvenlik güçlerinin başındalar, o kurumların başındalar, terörle mücadele ile her gün uğraşıyorlar, kararlıkları konusunda herhangi bir tereddüt yoktur. Meclise bilgi verirken ki tavırları da yüce Meclis'in, Gazi Meclis'in bilgilendirilmesi şeklindeydi." değerlendirmesini yaptı.
Bir başka eleştirinin de "Hesap vermeye geleceklerdi, hesap sormaya geldiler" şeklinde olduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Size neyin hesabını verecek bakanlar? Yüce Meclisi bilgilendirmeye geliyorlar. Kendisinin millete ve tarihe vermesi gereken hesabı olanlar terör örgütünü kutsayanlar Bakanlara 'Biz hesap soracaktık, onlar bize hesap sordu' diyor. Sen terör örgütü adına hesap sormaya kalkarsan, o da millet adına, Anayasa adına, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına sana hesap sorar."
Muhalefetin, Erdoğan'ın AK Parti il kongresinde Gara'da terör örgütü PKK tarafından alıkonularak şehit edilen bir vatandaşın annesi ile telefonda görüşmesi ile alıkonulan askerler için "esir" ifadesi kullanmasına yönelik eleştirilerine ilişkin soru üzerine Çelik, "Cumhurbaşkanımızın şehit aileleri konusundaki hassasiyetini şehit ailelerine sorsunlar. Cumhurbaşkanımızın şehit aileleriyle ilgili hassasiyetini sorgulayanların esasında şehit cenazelerine gittiği zaman gördüğü muameleyi hepimiz görüyoruz." diye konuştu.
Çelik, Erdoğan'ın şehit ailelerini aramaya gayret ettiğini ve onların sorunlarıyla yakından ilgilenip çalışma arkadaşlarına talimat verdiğini bildirerek şunları kaydetti:
"Biz şehit ailelerimizle tek bir aileyiz. Bahsettiğiniz konudaki ifade biçimleri ise hukuki ifade biçimi ile yani o kişilerin içinde bulundukları durumu ifade eden biçimin birbiriyle karıştırılmasından kaynaklanıyor. Orada kastedilen şeyin uzun zamandır terör örgütü tarafından alıkonulduğudur. Öbür türlü hukuki açıdan düşünüldüğünde rehin miydi, esir miydi, işte başka türlü müydü gibi bir ifadeyle yargılanmasını doğru bulmayız. Burada Cumhurbaşkanımızın kastettiği şeyin uzun zamandır kurtarılması için mücadele edilen bu evlatlarımızın PKK terör örgütü tarafından alıkonulduğuna dönüktür."
Hollanda'da Ermeni iddialarının tanınmasına yönelik girişimler
Hollanda'da Hristiyan Birlik Partisinin Temsilciler Meclisi aracılığıyla 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının tanınması için teklif vermeye hazırlandığına ilişkin soru üzerine Çelik, parlamentoların karışması durumunda konunun siyasi bir meseleye dönüşeceğini söyledi.
Çelik, bu siyasi meselenin ne Ermenistan'ın ne de Ermenilerin işine yarayacağını vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:
"Diasporadaki bu Ermeni meselesiyle uğraşanlar, bunu bir ekonomi, endüstri haline getirmişler. Bundan beslenen, faydalananlar var. Cumhurbaşkanımızın çağrı yaptığı koşullar yarın bir gün yerine gelse ve ilişkiler normalleşse bunların hepsi tarafsız ve misyonsuz kalacakları için bunların amacı ilgili bulundukları ülkedeki parlamentoları bu şekilde kararlar almaya zorlayarak veya bu şekilde lobi yaparak ilişkilerin daha da kötüleşmesini sağlamak. Şunu hiç kimse unutmasın. Hangi ülke bu sözde soykırım üzerine bir karar alıyorsa bunu Ermenistan'ı ve Ermenileri rehin tutmak için aslında bölgede bir normalleşme olmasın diye yapıyor."
Erdoğan'ın Karabağ'daki savaşın ardından saldırgan tavrından vazgeçmesi durumunda bölgede kurulacak mekanizmada Ermenistan'ın da yer alabileceğini dile getirdiğini hatırlatan Çelik, "Bu normalleşme kapısı açılmışken bu şekildeki girişimler normalleşme kapısından Ermenistan adım atmasın, bölge barışı faydalanmasın diye daha önce de olduğu gibi yapılan sabotaj girişimleridir. Hiçbir meclisin bu şekilde bir karar almasını tavsiye etmeyiz. Birincisi ilişkilerimizin kötüleşmesine yol açar. İkincisi, yaptıkları iş bölge barışına katkı sağlamak değil, bölgedeki provokasyonları kışkırtmak olur." açıklamasında bulundu.
Fransa'da İslam karşıtlığına yasal zemin kazandırılması çalışmaları
Çelik, Fransa'da İslam karşıtlığına yasal zemin hazırlanmasına ilişkin soru üzerine, bu konuyu çok yakından takip ettiklerini bildirdi.
Bu konunun sadece Fransa'daki Müslümanlar değil, siyasetçi ve entelektüeller tarafından da büyük bir tepkiyle karşılandığını anlatan Çelik, ırkçılığı ve İslam karşıtlığıyla bilinen aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisinin (FN) lideri Marine Le Pen'in bu yasa tasarısına karşı olduğuna dikkati çekti.
Çelik, buna karşılık Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in, Le Pen'in İslam'a kendisi kadar tavır almadığını ve İslam ile kendisi kadar mücadele etmediğini dile getirdiğini anımsatarak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu yasa tasarısı DEAŞ terör örgütünün Fransız demokrasisini istikrarsızlaştırma amacına hizmet eden bir yasa tasarısı. Fransız demokrasisine, Fransız kamu düzenine, Fransa'nın toplumsal barışına bir faydası olmayacak. Tam tersine Fransa'nın toplumsal barışına karşı bir dinamit gibi işlem görecek. Dolayısıyla bu yasa tasarısından vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kuşkusuz radikalizmle, aşırılıkla mücadele edecekler ama bu yasa tasarısında belli bir dini grubu, belli bir davranışı, hatta neredeyse belli bir giyim biçimini, belli bir yemek yeme biçimini bile terörize eden bir yaklaşım var."
Televizyon kanallarındaki uzmanların Gara'daki operasyonlara yönelik değerlendirmeleri
Çelik, televizyon kanallarında çeşitli uzmanların Gara bölgesindeki operasyonun nasıl yapıldığı ve gerçekleştirildiğine yönelik görüşler belirttiğine değinerek şöyle devam etti:
"Televizyonlarda çeşitli uzmanlar, çıkıyorlar ve askeri operasyonun nasıl yapıldığını, bunun nasıl gerçekleştirildiğini kimisi eleştiri açısından, kimisi sanki operasyonun içindeymiş gibisinden anlatıyorlar. Bunların büyük bir kısmı tabii ki doğru değil ama doğru olan kısmının da bu şekilde tartışılması doğru değil. Yani silahlı kuvvetler terörle mücadele konusunda deneyimli, çok yüksek deneyime sahip bir ordu. Onun hangi teçhizatı kullandığını, hangi yöntemle yaklaştığını, hangi yöntemle müdahale ettiğini açıklarsanız bu son derece saçma sapan bir durum ortaya çıkarır. Belki de hiçbir ülkede böylesine kendi silahlı kuvvetlerinin yöntemlerini, araçlarını, deşifre eden bir yaklaşım olmaz. Bir sonraki operasyonda terör örgütünün daha çok tedbir almasına, silahlı kuvvetlerinin, emniyet, jandarma teşkilatının daha büyük güçlüklerle karşılaşmasına yol açar. Herkesi hassasiyete davet ediyoruz.
Sonra bir milletvekili çıkmış diyor ki, 'İşte orada niçin müzakereci ekip, psikolojik ikna unsurları yoktu.' Orada o evlatların canını kurtarmak için ne gerekiyorsa vardı. Ya da bir tanesi çıkmış, daha da ileriye gitmiş, üstelik milletvekili, 'Esenboğa'da bir uçak kaçırma olayı olsa buna böyle mi müdahale edilecek?' 35 kilometre derinlikte ve nitelik olarak şimdiye kadar bütün yapılan operasyonlardan farklı. Niye? Kara desteği, kara derinliği olmadan yapılan bir operasyon. Neredeyse komutanların askeri kabiliyetlerini tartışacaklar. Milli Savunma Bakanımızın askeri geçmişi konusunda bir tartışma yok. Milli Savunma Bakanımız, Genelkurmay Başkanımız, kuvvet komutanlarımız bu operasyonu yöneten komutanlar, sadece komutan ve amir olarak değil, dünya askerlik mesleği içerisinde seçkin askerlik itibarına sahip insanlar. Ne yaptıklarını, hangi tertibatlarla bu işe girmeleri gerektiğini biliyorlar."
Bu konuda konuşan gazeteci, kanaat önderi ve akademisyenlerden hassasiyet beklediklerini dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Bundan sonraki yapılacak operasyonlarda askerimizin, polisimizin, jandarmamızın büyük güçlüklerle, daha büyük güçlüklerle karşılaşmaması için bu hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Bütün aziz milletimize tekrar saygılarımızı arz ediyoruz. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun. Onların annelerinin, babalarının ellerinden öpüyoruz. Aziz hatıralarını aynı bayrağımız gibi ebediyen gönderde tutacağımıza buradan namus sözü veriyoruz." AA