Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Habertürk TV'de moderatörlüğünü Mehmet Akif Ersoy'un yaptığı Nedir Ne Değildir programında soruları yanıtladı.
Çavuşoğlu'nun ifadeleri şöyle:
"Görüşmeler son derece samimi bir ortamda gerçekleşti. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi kabuldeki görüşmeler de samimi oldu. Samimi olması görüş ayrılıklarımızı dile getirmememiz anlamına gelmiyor. Geleceğe yönelik neler yapabileceğimizi konuştuk. Ekonomi, güven arttırıcı adımlar. Bir konuda hemfikirdik. Yine hemfikiriz. Yıllardır çözemediğimiz sorunları bir veya birkaç görüşmede çözemeyeceğimiz aşikar. Yavaş yavaş güven arttırıcı adımlarla zor konuların çözümüne doğru odaklandığımız konusunda hemfikirdik.
Sonuçta yeni bir diyalog başladı. Bu ilk toplantı, kolay bir toplantı değildi. Beklediğimizden daha pozitif atmosferde geçti. Ayrıca iki bakanlık arasında Atina'da gerçekleştirilen siyasi istişarelerin de pozitif geçtiği gibi. Daha sonra basın toplantısına geçerken Yunanistan tarafı bize tartışma yaratacak herhangi bir ifadede bulunmayacaklarını, bizden de aynı yaklaşımı beklediklerini söyledi. Ben de onlara elbette yapıcı, görüş ayrılıklarımızı çözmemiz gerektiğini, suçlar nitelikte olmadığını dile getireceğimizi söyledim. Son derece yapıcı ifadelerde bulundum ev sahibi olarak.
"DENDİAS SAMİMİ DAVRANMADI"
Fakat Yunanistan ekibi ve Dendias samimi davranmadı. Ege denizinde geri itmeler mesela. Gerçekten Avrupa Parlamentosu soruşturma başlattı. En son Afrikalı 7 kişiyi plastik kelepçelerle attılar, bunlardan 3 tanesi öldü. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias benim şahsi dostum. Yardımcısı da aynı şekilde. Burada dürüst ve samimi davranmadılar. Beni üzen nokta o. Yoksa söyledikleri her şeye cevabımız var. Bundan korkumuz yok. Girerken böyle teklifte bulunuyorsunuz hem de bir noktadan sonra işi raydan çıkarıyorsunuz.
Türkiye aleyhine kullandıkları tüm söylemleri bu basın toplantısında kullandılar. Bu ikinci yaşadığımız bir olay. Birincisi 2019 Eylül ayında New York'ta Sayın Cumhurbaşkanımız Miçotakis'le yaptığı görüşmede ihtilaflı konular gündeme geldi. Daha sonra sayın Cumhurbaşkanımızın şöyle bir teklifi oldu, "Gelin her iki taraftaki sorunları iki dışişleri bakanlarımız çalışma yapsın öneriyle gelsinler" dedi.
Cenevre'de bir toplantı vardı. İkili görüşme yaptık. Dendias o zaman Yunanistan olarak bu konuları görüşmeyi hazır olmadıklarını söylemişti. Ben de kendisine şunu söyledim, "Bunu değerlendirmemiz lazım, evet anlıyorum kamuoyu bakımından bizim kadar rahat ve özgüven içinde değilsiniz. Bizim kamuoyumuz da elbette hassas. Ama sizin durumunuz biraz daha zor. Fazla geciktirmeyelim" demiştim.
Bu olsaydı yaşanan gerginliklerin çoğu yaşanmayabilirdik. Biz her şeye rağmen o gün basın toplantısını kapatırken tüm bu konuları ön koşulsuz şekilde çözebildiklerimizi öncelik listesine alıp, diğer konuları çözmek için adım atmaya hazırız. Biz bu konuda samimiyiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın kabulünde şöyle bir yol haritasında mutabık kalmıştık. Dendias beni Atina'ya davet edecek. Bizim görüşmemizden sonra Cumhurbaşkanı ile Yunan Başbakan Miçotakis'i bir araya getireceğiz. Bunun formatı konusunda ilerleyen zamanlarda kararlaştıracağız. Cumhurbaşkanımız da, "Başbakan Miçotakis'le her zaman görüşmeye hazırım" demiştir.
"DENİZ KUVVETLERİMİZ GEREKENİ YAPTI"
Sayın Cumhurbaşkanımızın Miçotakis'in ailesiyle, Cumhurbaşkanımızın ailesinden o aileyle bağlantıları var. Eski Dışişleri ve belediye başkanı Bakoyannis de bizim arkadaşımız. İşte iyi niyetli olmadıklarının başka göstergesi de bir gün sonra Fransız araştırma gemisinin Yunanistan fırkateynin adeta korumasında bizim kıta sahamıza girmeye çalıştı. Bu gemi bizim kıta sahanlığımıza bilimsel araştırma yapmak için bizden izin isteseydi, olumlu şekilde değerlendirirdik. Bizim gemilerimiz de başka yerlerde bilimsel araştırma yapabilir. Biz bunlara kapalı ülke değiliz. Yeter ki bizim kıta sahanlığımıza saygı duysunlar. Maalesef iyi niyetli değildi.
Büyükelçileri Bakanlığa çağırarak tepkimizi gösterdik tabi. Deniz Kuvvetlerimiz de gerekeni yaptı.
Biz diplomaside ülkeler ile rekabet etmiyoruz. Bir vizyon ortaya koyuyor, bu doğrultuda politikalar uyguluyoruz. O ülke gitti görüştü hemen biz de gidelim kompleksi içinde değiliz. İki ülke arasındaki savunma sanayi işbirliği için de geçerli. Ülkeler kendi ürettikleri ürünlerini başkalarına satabilir veya istediği kaynaktan alabilirler. Fransa da savaş uçaklarını Yunanistan'a sattı satıyor. Benim o gün Dendias'a söylediğim oydu. Gerekçe olarak adaların silahlanmasıyla ilgili tehdit olduğunu söylüyor. Biz meselelerimizi beraber çözeriz. İş o noktaya geldikten sonra Yunanistan ne alırsa alsın, onun bir faydası olmaz Yunanistan'a. Kendi aralarında üçlü dörtlü mekanizmalar oluşturabilirler, biz de oluşturuyoruz, Kafkaslar'da, Balkanlar'da istikrar için.
"'BİR GÜNDE KARAR VERDİK' GİBİ ALGILIYORLAR"
Doğu Akdeniz'de bizim son birkaç yılda attığımız adımlar, 2018'de sondaj çalışmalarına başladık. "Bir günde biz karar verdik Doğu Akdeniz'e gemilerimizi indirdik" gibi algılıyorlar, Yunanistan da böyle algılıyor. 2001 yılından bu yana gerek Rum kesimi, gerekse Yunanistan; ikili, üçlü anlaşmalar, bloklar oluşturdu. Biz de Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin olmadığı platformun hiçbir işe yaramayacağını söyledik, sahada attığımız adımlarla bunu ispatlamış olduk. Biz hakça paylaşımdan yanayız. Hangi platformu oluşturursanız oluşturun hidrokarbonla ilgili, buralarda hidrokarbon zenginliği varsa buradan çıkacak ürünün uluslararası alana gitmek için bizim iznimizi almak zorundalar.
Bu güzergahın fizıbıl (uygulanabilir) olabilmesi için, bu ürünlerin uluslararası piyasalara götürülmesi için Türkiye üzerinden gitmesi gerekiyor. Niye Türkiye'yi ve KKTC halkını dışlayarak yapıyorsunuz. Türkiye karşıtlığının bu ülkeleri ya da Rum kesimini mantıktan uzaklaştırılmasının neticesi. Yoksa üçü, dördü bir araya gelsin problem değil. Sahada yapamazlar, masada ne konuşurlarsa konuşsunlar. Biz bunlardan bağımsız şekilde konuşalım diyoruz, çok taraflı konferans diyoruz, diğer ülkelerle de çalışabileceğimizi sürekli söylüyoruz. Kimsenin hakkında gözümüz yok bizim.
Maalesef Yunanistan'ı dolduruşa getiren, "Arkanızdayız" diyerek kendi ürünlerini Yunanistan'a satıyorlar. Yunanistan'ın kendi bileceği iş, parası varsa alır.
Yunanistan'ın uluslararası hukuk dediği sözde bir Sevilla haritası var. Bu haritaya göre Türkiye kendi Antalya körfezinde nefes alacak, Ege'de hiçbir yere gidemiyor. Hemen Kaş'ın karşısında Meis adasına 40 bin kilometre karelik deniz yetki alanı talebinde bulunuyor. Buraya girdiğimizde "Uluslararası hukuka aykırı davranıyorsunuz" diyorlar. Hangi mahkeme böylesine bir durumda böyle bir adaya deniz yetki alanı veriyor?
"AB'NİN YORUMDA BULUNMASININ GEÇERLİLİĞİ YOK"
Yunanistan ile İtalya arasında, Fransa ile İngiltere, Libya ile diğer Akdeniz ülkeleriyle, Ukrayna ile Romanya arasında yapılan anlaşmada böyle bir durum yok. Yunanistan maksimalist yaklaşım içerisinde. AB Adalet Divanı özellikle Slovanya-Hırvatistan deniz yetki alanları tartışmasında AB'nin bu konuda bir yetkisinin olmadığına hükmetmiştir. AB'nin yorumda bulunmasının, kınamasının geçerliliği yoktur. Yunanistan bu Adalet Divanı'nın yargı yetkisini tanıdığını belirtiyor ama üç konuda şerh koymuş; kıta sahanı, hava sahası, silahsızlandırılmış adaların statüsü. Neden şerh koydun bunlara? Yunanistan uluslararası hukuk diyor. Bizim egemenliğimizi ihlal ediyor Türkiye diye iftirada bulunuyor. 6 millik kara sularının üstünde Yunanistan 10 millik hava sahası ilan ediyor. Böyle bir durum dünyada yok.
Yunanistan'ın uluslararası hukuk dediği bu. Kendi hayali iddialarını uluslararası hukuka uygun olarak görüyor. Bunun yanlış olduğunu söyleyince uluslararası hukuk aykırı şekilde diye yorumluyor. Uluslararası hukuk keyfi şeklinde yorumlanmaz ki. Batı Trakya'da 'Bunlar Türk değil Müslüman' diyor. Diğer taraftan insan hakları mahkemesi var. Adaların silahsızlandırması var Lozan'da diyoruz. Efendim tehdit var diyor. Uluslararası hukuktan bahsediyorsan ilkeli olacaksın her şeyden önce.
"ORUÇ REİS 6 AYLIK BAKIMDA"
Oruç Reis 6 aylık bir bakıma gitti bildiğim kadarıyla. Bu konuda Enerji Bakanlığımızın açıklamaları ile verdiği bilgiye göre açıklamalar yapıyoruz. İhtiyaç olduğu yerde aramalar, aramaların bittiği yerde bulgular detaylı şekilde inceleniyor, daha sonra olasılık varsa, şu noktada veya şu noktada hidrokarbon, gaz ya da petrol çıkma olasılığı varsa o zaman sondaj gemisi gidiyor oraya. En son güçlü bir rezerv bulduk Karadeniz'de, inşallah devamı da gelecektir. İç politika ile dış politika iç içe girmiştir. Bu dünyada da böyle, kaçınılmaz. Dış dünyada herhangi bir gelişme Türkiye'yi etkiliyor.
Bu tür milli meseleleri sürekli siyasete alet etmeden milli bir duruşla görmek lazım. Gemiyi çekersiniz tepki gösteriyorlar. Gönderiyorsunuz tepki gösteriyorlar. Dışişleri Bakanlığı olarak mümkün olduğu kadar iç siyasetten uzak durmaya çalışsak da yeri gelince cevabı veriyoruz. Tüm dünyayı karşımıza alarak kendi kıta sahanlığımızda ne yapabileceğimizi, bize rağmen hiçbir şey yapılamayacağını gösterdik mi gösterdik. Tüm dünya gördü. Muhalefetin de bu durumları milli duruşla değerlendirmesini rica ediyorum.
"MISIR'IN BİZE DAVETİ OLDU"
Mısır'la temaslar koptuktan sonra, belli bir süre geçtikten sonra sayın Cumhurbaşkanımız bizlerin bakan düzeyinde Mısır'la temaslarda bulunabileceğini söylemişti. Sayın Şükri ile defalarca uluslararası toplantılar marjında bir araya geldik. En son kendisiyle görüştük, bazı yol haritalarıyla ilgili çalıştık. O zamanlar prensip olarak uluslararası platformda birbirimizin aleyhine olmama konusunda anlaşmıştık. O ilkelere bizim tarafımızdan uyuldu, uyulmayınca biz de karşılık verdi. En son Batı Trakya Türkleri ve Kıbrıs'la ilgili toplantıda da bu ilkelere uymaya başladık.
Pozitif durum oldu. Biz de NATO'da bazı jestler yaptık. Dışişleri Bakanları düzeyinde bu işlerin götürülmesi konusunda mutabık kaldık. Mısır'ın bize daveti oldu. Bakan yardımcıları düzeyinde. Arkadaşlarımız Mayıs'ta gidecek. Daha sonra karşılıklı büyükelçi atamaları konularında sayın Şükri ile oturup konuşuruz. Burada bazı yorumlar da görüyorum. İşte Mısır muhalefetini Türkiye satıyor mu diye. Biz başından beri darbe konusunda hep ilkeli davrandık. Türkiye'de bazı Mısırlı muhalifler var ama biz normalleşme adımları başlamadan önce Mısır aleyhine aşırı söylem içinde olanlara gerekli uyarıları yapmıştık.
Evet gelenler olmuştur, burada açıklama yapanlar olmuştur. Türkiye'de otel odasında bir çekim yapıyorlar. Yurt dışında İstanbul'da çekildiğini söylüyorlar. Biz bu normalleşme sürecinden önce de Mısır ve diğer ülkelerle ilgili onların yönetimlere karşı olan gruplara karşı telkinlerimiz olmuştur. Bu ilkeli bir duruştur.
"SİSİ'YE DARBE YAPILSAYDI AYNI TUTUMU SERGİLERDİK"
Biz önce de telkinlerde bulunduk. Sadece Müslüman Kardeşler değil. Bir ülke aleyhine o ülkenin kabul edemeyeceği tonda aşırıya kaçan söylem ya da faaliyet varsa ilkesel tutum içerisindeyiz. O ülkelerde seçim olur, halk kimi iktidara getirirse biz o yönetimle en iyi şekilde çalışırız. Mısır'da darbeye karşı olduk biz. Biz Müslüman Kardeşler olduğu için değil. O gün Sisi işbaşında olsaydı, başkası darbe yapsaydı aynı ilkesel tutumu sergilerdik. Ermenistan'da da aynı tutumu sergiledik. Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmeden önce Mısır'la ilişkilerimiz kötü müydü? Hayır, son derece iyi ilişkilerimiz vardı.
Fas'ta da öyle. Bizim ilişkilerimiz Fas devletiyle. Tunus'ta da öyle. Bizim o parti, bu parti, o ideoloji, bu ideoloji diye bir derdimiz yok. Biz muhafazakar demokrat partiyiz. Bazı ülkelerde sosyalist partilerle de çalışıyoruz. Ortak ilkelerde birleşebiliyorsanız çalışırsınız. Müslüman Kardeşler bugün Kuveyt'de yönetimin içinde mi, evet. Bizim için farketmiyor, o ülkeler buna karar verecek. Bizim ilişkilerimiz bir kişiye ya da partiye bağlı değil. Ama Müslüman Kardeşler'i terör örgütü olarak ilan edilmesine de karşıyız. Seçim yoluyla iktidara gelmeye çalışan siyasi bir harekettir.
"İNSANİ BİR DIŞ POLİTİKA İZLEMELİYİZ"
Dış politikamız elbette ilkelerimize dayalı ve pragmatik de olmak durumundayız. Ama dış politikada mottolar ve şekil peşinde değiliz. Tam tersi ulusal çıkarlarımızı korumaya ve de gündemi şekillendirmeye çalışıyoruz. Tarihi mirasa baktığımızda ilkeler, hedefler ve pragmatizm de var. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği gibi 'Yurtta sulh cihanda sulh' gibi geleneklerimiz de elbette var.
Dünya hızlı değişiyor. Dış politika alanı hızlı değişiyor. Bu gelişmeler karşısında dış politikada da değişikliklere ihtiyaç var. Etrafımızda savaşlar, çatışmalar oldu. Bunun insani boyutları oldu. Aynı zamanda mücadele etmek için sahada ve masada güçlü bir Türkiye. Girişimci olmalıyız, yaşanan çatışmalara çözüm bulmalıyız. Türkiye arabulucu da olmalı. Arabuluculuktaki başarısı, dürüst ve dengeli yaklaşımı sayesinde oluyor. Sahada güçlü olabilmemiz için sahadaki dengeleri değiştirebilelim, terörle mücadeleyi başarılı yapalım, Doğu Akdeniz'de hakkımızı yedirmeyeceğimizi dosta düşmana gösterelim.
"EKONOMİK GÜCÜN ASYA'YA KAYDIĞINI GÖZLEMLİYORUZ"
İnsani bir dış politika izlemek durumundayız. İnsani, ekonomik yardımlar kaçınılmaz. Dünya hızla değişiyor, ortaya vizyon koymak lazım. Vizyonla beraber pragmatik davranmamız gerekiyor. Pandemi başlamadan önce dijital diplomasi dedik. Bir ihtiyaç olduğunu gördük. Bugün yapay zekadan faydalanıyoruz. Konsolosluk hizmetlerinden kamu diplomasine kadar her alanda dijital teknoloji ve yapay zekadan faydalanmaya başladık, bu kaçınılmaz. Özellikle ekonomik gücün Asya'ya doğru kaydığını gözlemliyoruz. İlk defa Asya'ya gitmiyoruz. Dünyadaki ekonomik kalkınmanın yüzde 50'sinden fazlası Asya'da.
"HİÇBİR ZAMAN YALNIZ OLDUĞUMUZU HİSSETMEDİM"
Çin'in kuşak ve yol projesi bizim orta yol projemizde entegrasyonda artık trenler gidip gelmeye başladı yavaş yavaş. Asya'da yeni değiliz ama güç oraya gidiyorsa bütüncül bir yaklaşımla oraya dönüp çıkarlarımızı iyi takip etmemiz, fırsatlarımızı iyi takip etmemiz lazım. Tüm ülkelerle eylem planlarımız var. Sadece Asya ile değil. Pandemi sonrası nasıl bir dünya bizi bekliyor? Bu işin uzmanlarının analizlerini alıyoruz, arkadaşlarımızla kafa yoruyoruz. Hazırlıklı olup hamlelerimizi buna göre yapmamız lazım. Pragmatik de olmamız lazım dünyadaki hızlı değişime ayak uydurmamız için.
Ben 6 seneyi geçti Dışişleri Bakanıyım, hiçbir zaman yalnız olduğumuzu hissetmedim. Türkiye'nin yalnız olduğunu hiç hissetmedim. Mazlumun vicdanın sesi oluyor sayın Cumhurbaşkanı, biz de oluyoruz. Bugün 'dünya 5'ten büyüktür' mottosunu herkes destekliyor. Doğruları söylediğiniz zaman, ilkeli durduğunuzda başlangıçta sizden hoşlanmayan olabilir ama zamanla.
Medya üzerinden mesajlara bakmayın. Biz iki ülke arasında neler yapacağımızı konuşuruz. Deniz yetki alanlarıyla ilgili Mısır'la anlaşma imzalarsak, en az 40 bin kilometre karelik daha fazla alan edeceğini Mısır da biliyor. Mısır bizim kıta sahanlığımıza sınırlarımıza saygı gösterdi. Daha sonra bazı alanlarda ruhsat sahası ilan etti. Bunları ilan ederken bizim kıta sahanlığımıza saygı gösterdi. Biz karadan karaya birbirimizi de görüyoruz. Böyle bir anlaşmayı müzakere ederiz. Anlaşabilirsek imzalarız. Mısır da bundan kârlı çıkar.
"LİBYA'YI MISIR VEYA BAŞKA ÜLKELERLE REKABET ALANI OLARAK GÖRMÜYORUZ"
Geçmişte Libya'da karşı taraflardaydık, bu doğru. Mısır ve bazı ülkeler Fransa da var Hafter'i destekledi. Biz ise meşru hükümeti destekledik. O zaman karşı karşıya idik. Şimdi yeni bir hükümet var, geçiş hükümeti, ülkeyi seçime götürecek, kamu hizmetlerini vermesi lazım. Biz Libya'yı Mısır veya başka ülkelerle rekabet alanı olarak görmüyoruz, başkaları da görmesin. Gelin Libya halkına yardımcı olalım. Sınırın diğer tarafında yaşadığı tehditlerden dolayı güvenlik kaygısını da anlamak lazım. Libya'yı kimse rekabet alanı olarak görmesin. Biz bundan sonra yeni yönetimle beraber Libya'da herkesle birlikte çalışmaya hazırız.
Semih Şükrü müspet bir arkadaşımız. Bilgili, birikimli bir arkadaşımız. Neler yapabileceğimizi konuştuk. Kolay ve rahatça çalışabileceğimiz bir arkadaş. Mısır ile ilişkilerimizin en gergin noktada olduğu zaman bile Mısır halkının kardeşimiz olduğunu hep söyledik.
"İSRAİL İLE İLİŞKİLERİMİZİN SAĞLIKLI İLERLEYEBİLMESİ İÇİN..."
Şu anda İsrail'de hükümet kurma çalışmaları ve arka arkaya seçimler var. Bağımsız olarak bizim İsrail ile ilişkilerimizin sağlıklı ilerleyebilmesi için şu anda Filistin'e, Filistin halkına yönelik, aynı şekilde Kudüs ve Harem-i Şerif'in statüsünü değiştirmeye yönelik hamlelerinden vazgeçmesi lazım. Bu anlayış değişmezse, bu saldırganlık illegal şekilde yerleşimler devam ederse sağlıklı bir ilişki olmaz. Ekonomik ilişkilere baktığımızda devam ediyor. Ticaret artıyor, şirketler çalışıyor. Mısır'la da aynı şekilde. Mısır bizim Afrika kıtamızda en büyük ticaret ortağımız. Bir ülkeyle ilişkiler biraz kötüleştiği zaman o ülkede ticaret ve diğer alanlarda şirketlerimizin çıkarlarını yok sayarak adım mı atalım?
Filistinli kardeşlerimiz seçim yapma konusunda anlaştılar. Türkiye'de topantılardan bir tanesi oldu. Seçimlerin yapılmasına da izin vermesi lazım İsrail'in, özellikle Doğu Kudüs'te. Ama esir değişimiyle ilgili bize bir arabuluculuk teklifi yok.
"HAMAS'IN TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDİLMESİ DOĞRU DEĞİL"
Normal şartlarda Mısır olsun, başka ülke olsun, büyükelçi atama konusunda bir ülke ile anlaşıyorsanız bu eş zamanda olur. Birlikte olur. Orada sen yapmazsan ben yapmam diye bir şey olmaz. İlişkiler bir noktaya geldiği zaman büyükelçi atama konusunda bir problemin olmaması lazım. Biz Hamas'ın da terör örgütü olarak ilan edilmesini doğru bulmuyoruz. En son seçim demokratik bir seçimdi. Avrupa ve herkes gözlemledi. Raporlar ortaya çıktı, son derece demokratik ve şeffaftı.
Ülkeler İsrail'le ilişkilerini normalleştirirken de söyledik. Herhangi bir ülke İsrail'le, İsrail de herhangi bir ülkeyle ilişkileri geliştirebilir. İki devletli çözümü zayıflatacak, taviz verecek şekilde ilişkilerin geliştirilmesine, yani davayı satacak bir şekilde geliştirilmesine karşıyız.
Ürdün ve diğer ülkelere şunu söylüyoruz. Bu ilkeleri desteklemediğini söyleyen bir ülke varsa açıkça söylesinler. Şu ana kadar bunu söyleyen bir ülke yok. Halk desteğini kaybedecekse o zaman halka rağmen bu konularda taviz verebilecekler mi? Belki içlerinden farklı şeyler geçebilir.
Kosova'nın Kudüs'te büyükelçilik açma kararına ise Çavuşoğlu şu yanıtı verdi:
"Kosova son derece talihsiz ve yanlış bir karar aldı. Kosova'nın yaşadığı, bizim Sırbistan'la beraber ilişkilerin normalleşme konusunda çaba sarfettik. Maalesef bir tanınma uğruna ilkelerden vazgeçti. Bir önceki yönetim gitti ABD'de Trump yönetimiyle anlaşma imzaladı. Bir tanınma uğruna. Kosova'nın tanınması olacaksa onurlu olması lazım. Tam bir hayal kırıklığı."
S-400 AÇIKLAMASI
Herhangi bir konuda tek tarafın dayatmasıyla sorun çözülemez. S-400 konusu ilişkilerimizde bir sorun. Tıpkı PKK/YPG ve FETÖ meselesi gibi sorunlar devam ediyor. Bir kere biz S-400'ü niye aldık? Bunu biliyorlar. Trump da kaç kez itiraf etti. Türkiye egemen bir devlet. Sizin rahatsızlıklarınız var, doğru. Bizim de size ortak komisyon kuralım dedik, yanaşmadınız. Bu sorunları çözebilmek için ortak bir hareket tarzı oluşturmamız lazım, bunun için de uzmanlarımız çalışsın diye önerilerde bulunduk. Brüksel'de telefon görüşmemiz son derece olumlu geçti ama sorunlar çözülmedi. Biz bunu aldık mı? Aldık. İhtiyacımız mı? Evet. Daha fazla ihtiyacımız var mı? Var.
Sizden almamızı istiyorsanız, bir satma garantisi vereceksiniz. İki fiyat ve şartlarınız bize uygun olacak. Bundan sonraki yol haritası konusunda da bu anlamda mutabakata varmamız lazım. S-400 falan başka bir şey almamızı istemiyorsan daha cazip şekilde ortaya koyacaksınız.
Biz oturup konuşmaya hazırız. Cumhurbaşkanımızın korumaları için tabancayı bile alamadık Obama döneminde. Demokratların işbaşında olduğu dönemde. Oradan almayacağım, buradan almayacağım. Henüz bunu üretmedim, inşallah üreteceğiz. Peki ne yapacağım ben? Başka ülkeler de alıyor, bir yolunu bulmak lazım diyorsunuz ya, teknik çalışmayı kabul etmiyorsanız, siyasi bir çalışma yapalım. Bunları konuşalım. Biz ilkesel bir şekilde yapıcı şekilde yaklaşırken...
İki telefon görüşmesi yaptık. Son görüşmemizde S-400 konusu gündeme gelmedi. Afganistan konulu Dışişleri Bakanları toplantısına katıldık. Önce çerçeve ülkelerin bakanları fiziken bir araya geldi. Ben Brüksel'e gittim. Orada da görüştük. Görüşmelerimizin hepsi bu anlamda güzel bir şekilde konuştuk. Ama bir telefon görüşmemiz sadece Afganistan'la ilgili ne yapabiliriz, Türkiye'de toplantı, Suriye'de neler yapmak lazım. Bu Astana grubu, uluslararası Suriye destek grubunu konuştuk vesaire. Türkiye ile Amerika bölgesel konularda özellikle işbirliği yapabilecek iki ülke. Geniş resme bakmak lazım. S-400'e takılmak yerine buna bir formül bulmak lazım. Daha geniş bir şeyle ilişkilere baktığımız zaman PKK'ya destek vermek zorunda kalmayacak Amerika.
"S-400'ÜN DİĞER SİPARİŞLERİ İÇİN MÜZAKERELER DEVAM EDİYOR"
Bu kadar parayı herhangi bir yerde tutmak için vermedik. İhtiyacımız var, çok para verdik biz. Böyle bir şey söz konusu değil ama "Diğer ülkelerle aranı boz benim dediğimi yap" böyle bir şey olmaz. S-400'ün diğer siparişleri için müzakereler devam ediyor. 24 Nisan'la ilgili olarak ABD'nin kendisinin de uluslararası hukuka saygı duyması gerekiyor. Soykırımın tanımı BM kararlarında var. Açıkça tarif edilmiş.
AİHM'in de bu konuda kararları var. Ülkelerin anayasa mahkemelerinin de kararları var. ABD uluslararası hukuka saygı duyuyorsa bizim her gün bununla yatıp kalkmamamız lazım. Bizim bazı korkulardan, komplekslerden kurtulmamız lazım. Her gece ölelim mi, tir tir titreyelim mi yani! Burada Amerika'ya "Ne dersen de kardeşim" anlamında söylemiyorum. Ama tarihimizi bilen bir devlet olarak kendimizden emin olmamız lazım. Amerika ilişkileri daha da kötüleştirmek istiyorsa tercih kendileridir.
"ABD BAŞKANIYLA GÖRÜŞMEK CUMHURBAŞKANIMIZ İÇİN BİR PAYE DEĞİL"
Anlaşma başka bir şey, bir ülke ile ilişkiler başka bir şey. Bunu "Cumhurbaşkanımızla Biden görüştü, görüşmedi" ona da yormamak lazım. Görüşürse Cumhurbaşkanımız tebrik eder, "Hayırlı olsun" der. ABD veya başka bir ülkenin devlet başkanıyla görüşmek Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan için bir paye değil ki. Güvenlik danışmanı ile İbrahim Bey görüşüyor. Ararlarsa tebrik eder sayın Cumhurbaşkanımız. Aramazlarsa kendi bilecekleri iş. Bu kibir falan değil.
Bugün Biden kaç tane devlet adamı ile görüştü. Belli sayıyla görüştü. Görüşemedikleriyle ilişkileri kötü anlamına mı geliyor? Avrupa'daki liderlerle görüştü mü? Atlantik ilişkilerin tekrar canlanacağına dair heyecanlandılar. Sonuç itibariyle görüşemediği Avrupa ülkelerin yöneticileriyle arası çok mu kötü? Bu komplekslerden kurtulmamız lazım.
PKK/YPG adı ne olursa olsun hepsi aynı şey. Obama döneminde başlanan temas Trump döneminde de hiç kesilmedi. Şimdiki yönetimle de aynı temas devam ediyor. Bunlar "PKK'yı YPG'den ayırmak istiyoruz" diyorlar. Bunların ayrılması mümkün değil. SDG ismini vererek PKK'lı olmayan Araplardan veya oradaki hıristiyanlardan zorlayarak entegre ettikleri kişiler var.
"REJİMLE BU KONUDA FİKİRLERİMİZ ÖRTÜŞÜYOR"
Bunların hepsi taktik. Rejimle biz diğer konularda anlaşamıyoruz ama rejimle bu konuda düşüncelerimiz örtüşüyor. Bu bölücü ajandayı dayattığı için rejime, rejim de bunları kabul etmedi. Bu terör örgütüyle Amerika gibi terörle mücadelede en önde olduğunu söyleyen ülkenin desteğini kesmesi lazım.
Suriye'deki Kürt kardeşlerimizle PKK'yı ayırt ederek söylüyorum. Suriye'deki Kürtler başkadır, PKK başkadır. PKK terör örgütüdür. Siyasetin dışındaki Suriyeli Kürt kardeşlerimiz kendi topraklarına dönemiyor. PKK bize de tehdittir, Suriye'nin toprak bütünlüğü için de bir tehdittir. Yer yer rejim bunları kullanmaya çalıştı ama anlaşamadılar.
İki büyük ülkeyle ya da tüm ülkelerle ilişkilerinizi dengeli bir şekilde götürebilirseniz faydası çok. Ekonomik ilişkiler bakımından faydası var. Ama burada ilkeli olacaksınız, şeffaf olacaksınız. Amerika bizim müttefiğimiz. Yaşanan sorunları sıraladık. Burada görüş ayrılığımız var. Ama NATO çatısı altında müttefikliğimiz devam ediyor. Başka alanlarda da Amerika'yla çalışıyoruz, çalıştık. Rusya ile işbirliği yapıyoruz. Suriye ve Karabağ'da farklıydı. Ancak Suriye işbirliğine dönüştürdük, Libya'da bayağı bir çalıştık.
Yeri geldiği zaman görüş ayrılığı içinde olabilirsiniz, ama bunu işbirliğine dönüştürme beceriniz olması lazım. Kırım konusunda Rusya bizim hassasiyetimizi biliyor. Bu ilhakı tanımayacağımızı söyledik. Karadeniz'de yaşanan gerginlikteki iki ülkeyle ilişkilerimiz iyi. Her iki ülkeye de aynı şeyi söyledik. Allah korusun bir çatışma Karadeniz'de büyük riskler doğurur. Minsk Anlaşması'nı uygulayın, çatışmayla bu sorun çözülmez diyoruz. Daha önceden Selensky'in bir ziyarei vardı. Bunları dost gibi anlattık. Türkiye'nin Ukrayna'ya SİHA satması. Evet talep olduğu zaman biz satıyoruz. Türkiye'de savunma sanayi ürünlerinin bir avantajı var. Ön koşullarımız yok. Üçüncü ülkeye satma konusunda, kullanma konusunda. Rusya rejime verdi, bizim aleyhimize kullandı. Herkes herkese savunma sanayi ürününü verebilir. Bugün Rusya da bizim savunma sanayi ürünlerimize ihtiyaç olursa onlarla oturur müzakere ederiz."