TBMM Genel Kurulunda konuşan aydın şunları söyledi;
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Anayasa'mızın 92'nci maddesi uyarınca Azerbaycan'a asker gönderme tezkeresinin bir yıl daha uzatılması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi en kalbi duygularımla saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce büyük dava adamı, kadim Türk devlet geleneğinin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin banisi, millî mücadelemizin başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle yad ediyor, emanet olarak bıraktığı cumhuriyeti ilelebet müdafaa ve muhafaza etme noktasında teyakkuzda olduğumuzu açıkça belirtmek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, aslında dün yapılması gereken bir konuşmaydı ama hoş bir tesadüf, bugün 10 Kasıma denk gelmesi itibarıyla konuyla doğrudan bağlantılı olması nedeniyle Gazi Paşa'dan bir alıntıyla sözlerime başlamak istiyorum. 29 Ekim 1933 tarihinde yaptığı veciz bir konuşma sonrası heyetiyle dinlenme esnasında Doktor Zeki Bey'e dönerek "Sırtımdaki haritanın ağırlığının farkındasın değil mi Zeki Bey?" diyor. "Coğrafi konum itibarıyla Türkiye'nin etrafının ne kadar ehemmiyet teşkil ettiğini görüyorsunuz." deyip konuşmasına devam ediyor. Ben bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.
Bu dostluğa ihtiyacımız vardır fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir.
İşte, o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnızca susup o günü beklemek değildir, hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak." "Bu köprüler nedir" diye sorulduğunda "Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür." der. Devam eder "O hâlde köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gereklidir." der ve sözlerini burada noktalar.
Kıymetli milletvekilleri, Osmanlı-Rus harbi sonrası emperyalist devletlerin desteğiyle kurgulanan "Büyük Ermenistan" ham hayalinin zaman zaman Türkiye sınırları içerisinde, son zamanlarda ise dost ve kardeş ülke Azerbaycan'ın egemenliğindeki bölgelerde yeniden hortlatılmaya çalışıldığına tanıklık etmekteyiz. Bu hayalperest anlayışın bir yansıması olarak Karabağ bölgesi 8 Mayıs 1992'de Ermeniler tarafından işgal edilmiş, 18 Mayıs'ta ise bölgeyi Ermenistan'dan ayıran Laçın bölgesi işgale uğramış, 1993'te devam eden Ermeni saldırıları sonucu işgal hattı Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Gubadlı ve Zengilan gibi Dağlık Karabağ'ı çevreleyen bölgeleri de içine almıştır. 1994 yılında bir ateşkes imzalanmış ancak Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20'si Ermeni işgalinde kalmıştır.
5 Mayıs 1994'te Bişkek Protokolü'yle sağlanan ateşkes mütecaviz Ermeniler tarafından sık sık ihlal edilmiş, saldırgan ve işgalci ruh hâlinin bir yansıması olarak 13 Temmuz 2020 tarihi itibarıyla Ermenistan ordusunun provokasyon girişimleriyle düzenlediği saldırılar ve sınır hattını ihlal etme girişimleri Azerbaycan tarafının ağır silahlar kullanarak karşılık vermesiyle Azerbaycan-Ermenistan gerilimi sınır hattında yaşanan çatışmalarla yeni bir boyut kazanmıştır.
Türkiye'ye gelen enerji hatlarının ve Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan tren yolu hattının bulunduğu bölgeyi kapsaması nedeniyle Türkiye için de büyük bir önemi haiz bir Türk yurdu olan Tovuz şehrine Ermenistan'ın saldırılar düzenlemesi Türk milletinin dikkatlerinden kaçmamıştır.
Saldırılardan bir gün sonra, 14 Temmuz'da Azerbaycan Savunma Bakanlığı devam eden çatışmalarda Ermenistan ordusunun çok sayıda askerî araç ve mevzilerinin imha edildiğini, 100'ün üzerinde Ermeni askerinin öldürüldüğünü vurgulamış, aynı günün akşam saatlerinde ise Azerbaycan Ermenistan'a ait askerî üssü hava saldırısıyla tekrar yok edilmiş ve buna misilleme olarak Ermenistan saldırılarıyla şehit sayımız 11'e yükselmişti. 15 Temmuz sabahı Bakü başta olmak üzere Azerbaycan'ın birçok kentinde halk sokaklara inerek orduya destek yürüyüşleri başlatmış, tam bir seferberlik ilan edilerek işgal altındaki toprakların geri kazanılması yönünde iradesini açıkça beyan etmiştir. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkili makamları bu konuda kesin bir tavır takınarak her şart ve durumda Azerbaycan halkının ve ordusunun yanında olduğunu beyan etmiş, dost ve kardeş Azerbaycan halkının varlık, beka nedeninin yüksek bir değer ve ülkü kabul etmiş Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de Ermenistan'ın bu hain saldırılarını kınamış, her türlü mütecaviz, mütehakkim teşebbüs ihanettir, rezalettir, Türklüğün vicdanında yok hükmündedir düşüncesiyle hain saldırılarda şehit olan kardeşlerimize Allah'tan rahmet dilemiştik.
Sayın milletvekilleri, dün olduğu gibi, bugün de hâlâ müstevlilerin ve Hınçak, Taşnak artığı diasporanın ve Batı'nın süresiz kullanımında olan Ermenistan, saldırganlığından vazgeçmek bir yana, pervasızca 27 Eylül 2020 günü Azerbaycan askerî mevzilerine ve sivil yerleşim yerlerine ateş açmış, buna mukabil Azerbaycan tüm cephe boyunca gerekli cevabı vermekle kalmamış, ertesi gün de ülkede kısmi bir seferberlik ilan etmiştir.
3 Ekim de Terter ilinin Sugovuşan kasabası, 4 Ekimde yirmi yedi yıl işgal altında bulanan Cebrail şehri ve 9 Ekimde Hadrut kasabası işgalden kurtarılmıştır. 10 Ekim 2020 tarihinde insani amaçlı geçici ateşkes sağlansa da 11 ve 17 Ekimde Ermenistan ordusu Azerbaycan'ın Gence kentine füzelerle saldırarak 25 sivilin ölümüne neden olmuştur. 17 Ekimde Füzuli şehri ile birkaç köyü işgalden kurtarılmış, ertesi gün, yani 18 Ekimde, yine, insani amaçlarla geçici ateşkes ilan edilmiş fakat Ermenistan bunu da maalesef ihlal etmiştir. 20 Ekimde Zengilan şehri, 25 ekimde Kubatlı şehri özgürlüğüne kavuşmuş, 26 Ekimde ABD'nin girişimiyle Azerbaycan ile Ermenistan'ın üzerinde anlaştığı insani amaçlı geçici ateşkes yürürlüğe girmiş ancak Ermenistan ordusu üçüncü kez ilan edilen bu ateşkesi de ihlal etmiştir. Dahası, 27-28 Ekimde Ermenistan ordusunun Berde şehrine düzenlediği misket bombalı saldırısı 26 sivilin yaşamına mal olmuş, buna mukabil 8 Kasım günü kara birliklerinin üstün mücadelesi sonucu Karabağ'ın sembol şehri Şuşa işgalden kurtarılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 27 Eylül-10 Kasım arası kırk dört günde tarihe not düşecek bir kahramanlıkla zafere ulaşan Azerbaycan ordusu 5 şehir, 4 kasaba ve 286 köyü işgalden kurtarırken maalesef 2.908 şehit verilmiş ve 94 masum sivil hayatını kaybetmiştir.
Uluslararası hukuk ve meşru egemenlik hakları temelinde toprak bütünlüğü dâhil tüm haklarını savunabilmesi için sürecin başından itibaren Azerbaycan'a güçlü destek veren Türkiye bölgede barış ve istikrarın korunup güçlendirilmesi ve bunu kolaylaştıracak biçimde iktisadi altyapının inşa ve ihyası için önemli girişimlerde bulunmaktadır. Türkiye'nin Rusya'yla birlikte oluşturduğu Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin görev yaptığı Ortak Merkez faaliyetlerine başarıyla devam etmektedir. Bunun hiçbir tartışmaya mahal bırakmadan çok açık ve net bir şekilde düzenli çalışıldığına biz de tarih de tanıklık etmektedir. Türkiye, Ortak Merkez vasıtasıyla bölgenin güvenliğine ve taraflar arasında güven inşasına büyük bir katkı sağlamaktadır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin Ortak Merkez'deki görevlerine devam etmesi Türkiye'nin bölgedeki etkin ve yapıcı rolünün ve ulusal çıkarlarımızın bir gereğidir, bu bizim bir zorunluluğumuzdur aynı zamanda. Bu mülahazalarla 16/08/2010 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlemlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen iznin süresinin 17/11/2020'den itibaren bir yıl uzatılması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak desteğimizin tam olduğunu ifade etmek isteriz. Çünkü içeride ve dışarıda her türlü olay ve meseleye Ankara merkezli bakışı ve Türkçe okumayı kendine şiar edinmiş kutlu dava mensupları olarak bu tezkereye destek olmamızın elbette ki askerî, siyasi, tarihî, kültürel ve stratejik nedenleri bulunmaktadır, bunlar inkâr edilemez bilimsel gerçeklerdir. Çünkü ülkemizin ali menfaatleri noktasında bu saydığımız özellikler çok dikkate alınması gereken özelliklerimizdir ama bunların üzerinde bu tezkereye "evet" dememizin asil ve asıl nedeni, aramızdaki kardeşlik hukukumuzdur.
Bu öyle bir hukuktur ki ne zaman ne mekân ne ortam ne şart gözetir. Bilakis Azerbaycan lehçesiyle ifade etmeye çalışacağım: "Eşitilip duyulduğunda gavim gardaş hardasan?" çağrısı yeterli olacaktır bizim için.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu çağrıya verilen cevabın en anlamlı örneğini 1918 yılı Mart ayında Azerbaycan'ın bir taraftan İngilizlerin, Güney Azerbaycan tarafından, aşağıdan İngilizlerin; yukarıdan ise Rus ve Ermenilerin işgaline uğradığında iki eli kanda olan Osmanlı'nın yardıma çağrılması üzerine şeref abidesi Enver ve Nuri Paşaların Kafkas İslam Ordusunu kurarak yardıma koşmalarında tanıklık ettik. Bu bir tarihî vakadır. Her türlü fakruzaruret içerisinde olan imparatorluğumuzun yine de işte biraz önce "Kavim kardaş hardasan?" dendiğinde elindeki her türlü sıkıntıyı, melaneti, mücadeleyi bırakıp oraya koşan 2 abide şahsiyetin kurduğu, bugün hâlâ Azerbaycan'da her 15 Eylül'de anılan 2 yiğit kahramanın hikâyesidir. İşte, 15 Eylül 1918'de elde edilen zaferden sonra bizim "Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına." deyip ezberlediğimiz, kardeşlerimizin ise "Selam Türk'ün bayrağına." diyerek belledikleri Mehmet Emin Resulzade'nin muhteşem şiiri marş hâline gelerek bir kere yükselen bayrak bir daha inmeyecektir kararlılığı tüm dünyaya mesaj olarak verilmiştir. Aslında mukabil tavrı geçen yaz zihinlerimizde sıcaklığını muhafaza eden yaşadığımız trajedide biz de gördük. Mukabil davranışa, o kardeşlerimize biz de "Gavim gardaş nerdesen, hardasan?" dediğimizde o yaşadığımız yangınlarda onlar da ellerindeki her türlü işi bırakıp her şeyleriyle bize koştuklarında tanıklık ettik. İşte, böyle bir hukukun, böyle bir dayanışmanın iki tarafıyız.
Saygıdeğer milletvekilleri, dolayısıyla biz sözlerimize bugün 10 Kasım olması hasebiyle Gazi Paşa'mızın güzel anekdotuyla başladık yine ondan bir şeyle bitirmek istiyorum. Yüz yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk yine söz konusu Azerbaycan olunca Azerbaycan'la ilgili "Sevincimiz bir, kederimiz bir." diyerek tek millet olma vecibesini çok açık ve net bir şekilde ifade etmiş, bugün de İlham Aliyev'in "10 Kasım bizim yas günümüzdür, bu yüzden Karabağ zaferini 8 Kasımda kutlayacağız." demesi aynı duruş ve anlayışın tezahürüdür der, heyetinizi saygıyla selamlar, tezkeremizin her 2 devlete ve milletimize hayırlı olmasını diler, sizleri tekrar kalbî duygularla selamlarım.