Ülkemiz cumhuriyet tarihimizin en önemli döneminin içerisinden geçiyor. Bir yandan milli hak ve menfaatlerimize yönelik girişimler çok boyutlu olarak yükselmişken egemenliğimize kast eden eylemler de artmıştır.
Türkiye aynı anda çok boyutlu risklerle karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır. Güney sınırlarımız boyunca uzanan tüm sahalarda istikrarsızlıklar, oldubitti girişimleri yaratma ve yeni koşullar oluşturma çabaları hız kazanmıştır.
Aynı dönem içerisinde farklı ideolojilere sahip terör örgütleri tek bir merkezden emir alırcasına ülkemizin bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini hedef almaya koyulmuştur. 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız FETÖ eliyle gerçekleştirilen habis ve hain emeller son yurdumuzda karşı karşıya bırakılmak istendiğimiz karanlık senaryonun en kesif ve açık örneği olmuştur.
Suriye’de PKK/PYD terör örgütünün resmiyette Türkiye’nin müttefiki olduğu ifade edilen ülkelerce açıkça desteklenmesi ise kirli eylemlerin bir başka ayağını oluşturmuştur. Şimdiye kadar ülkemize verilen sözler yerine getirilmemiş, bunun karşısında Türkiye kendi milli güvenliğini tesis etmek ve bölgeye huzur getirebilmek için iki başarılı askeri harekâtla Suriye’deki konumunu güçlendirmiştir.
Terörle mücadelenin bir başka önemli ayağı olan Irak’ın kuzeyine yönelik icra edilen Pençe harekâtı ise devam etmektedir. Başladığı günden bu yana çok sayıda üst düzey PKK’lı teröristin etkisiz hale getirilmesi bir yana, aynı terör örgütünün lojistik imkânlarının ortadan kaldırılması, kamplarının yok edilmesi, Suriye ile bağlantısının kesilmesi çabaları olması gerektiği gibi devam etmektedir.
Gelinen aşamada bizim için önemli olan bir başka alanda, yani Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler görünenden çok daha büyük bir risk altında olduğumuzun ispatıdır. Gelinen aşamada bizim için önemli olan bir başka alanda, yani Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler görünenden çok daha büyük bir risk altında olduğumuzun ispatıdır. Kıbrıs Türklüğü’nün haklarını gasp eden, varlığını tanımayan, hukuksuz çabalarla adadaki barış şartlarını ortadan kaldıran çevreler şimdi Türkiye’nin elini zayıflatacak hamleler yapma peşindedir.
Bütün bunlara ilave olarak sözde dost ve müttefik ülkelerin yaptırım tehditleriyle ülkemize yol çizmeye yönelik amaç ve haddini aşan gelişmelerin olduğu da malumdur. Bu çevrelerin tamamı Türkiye’yi tam bağımsızlık hedefinden saptırabilmek, egemenliğinden tavizler koparabilmek için aynı anda harekete geçmişlerdir.
Geride kalan aylarda Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen ve bir camiyi hedef alan vahşi terör eyleminin zanlısının açıkça mesajını Türkiye’ye göndermesi elbette dikkatlerimizden kaçmamıştır. Türk Milleti ile hesaplaşma arzusu güden çevrelerin varlığı artık bir sır olmadığı gibi her yönüyle kendisini açıkça göstermiştir.
Diğer yandan küresel düzlemde artan güç dengesizlikleri, meydan okumalar, rekabetin kızışması ve kırılgan coğrafyaların sayısında yaşanan artış düşündürücü olan ve ülkemizi etkileyen bir başka sorundur. Yaşanan rekabetin ülkemizin yakın çevresinde bulunan coğrafyalarda da açıkça görülmesi bölgesel kaosun büyümesine yol açmaktadır.
Toplumsal hareketlilikler ve özellikle de seçimler yoluyla baş gösteren geniş eylemler, neticede hedef ülkelerde rejim değişikliklerine, iç yapının bozulmasına ve çatışmalara sebebiyet vermektedir. Beraberindeyse devlet otoriteleri ortadan kalkmakta, bölünme senaryoları ortaya atılmakta ve hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Türkiye tüm bu koşullar altında sapasağlam ayakta kalmayı başarmalı, dahası kendi istikrarını korurken, bölgeye ve dünyanın geri kalanına istikrar vaat eden kararlı bir anlayışı sürdürmeli ve yansıtabilmelidir.
Artık başka merkezlerin bünyesinden çıkan senaryo ve politikalara göre tavır tayin etmek doğru olmayacaktır. Türkiye neyi yapacaksa, neyi başaracaksa kendi milli varlığı ve değerlerinden ilhamını almalı, milli olanaklarla yine kendi yolunu tayin etmelidir.
Yaşanan bu gelişmelerin vukuu bulduğu süreç içerisinde ülkemiz başarılı ve son derece sağlıklı bir sistem dönüşümünü gerçekleştirmeye muktedir olmuştur. Türkiye’nin huzur, güvenlik ve refahının tesis, temin ve sürekliliğini sağlamak anlamında Cumhuriyetimizin üçüncü evresine milli iradenin kararıyla geçiş yapmamız en büyük kazançlarımızdandır. Milli birlik ve beraberliğimizin daha da perçinlenmesiyle, bu kazancın korunması ve geliştirilmesi, sistemin tüm kurum ve kurallarıyla beraber sağlıklı bir şekilde inşasının tamamlanması 21. yüzyıldaki en büyük dayanak noktamız olacaktır.
Ülkemizin böylesine önemli bir dönemden geçtiği zaman diliminde Milliyetçi Hareket Partisi çok büyük sorumluluklar üstlenmiş, sistemin inşası ile beraber milli bünyeyi diri ve sağlam tutma yolunda kararlı bir duruş sergilemeyi sürdürmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi kurulduğu günden bu yana siyasi ve toplumsal gelişmelerin tümünde Türkiye’nin önünü açan, elini rahatlatan, güç ve potansiyelini arttıran, yeri geldiğinde hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan kesin bir tutum takınmıştır.
Demokrasi dışı çabalarla netice almak isteyen çevreler daima MHP ve Sayın Genel Başkanımızın Türkiye ve Türk milleti için sergilediği eşsiz duruşu aşamamışlardır. Böylelikle MHP sayesinde ülkemizde hayata geçirilmeye çalışılan siyasi belirsizlik ve istikrarsızlık senaryoları da daima kaybetmeye mahkûm olmuştur.
Son zamanlarda ortaya çıkan kimi isimlerin, aynı anlamda geçmişten beri kronik MHP ve Ülkücü hasmı olmaları dikkatlerimizden kaçmamaktadır. Dün “Türkeşsiz MHP, MHP’siz meclis ve MHP’siz iktidar” görüşüyle kalem ve kişiliğini meşum çevrelere satanların bugün yeniden ortaya çıkmaları manidardır ancak şaşırtıcı değildir!
Zira ne zaman Türkiye hedef alınmak istense, ne vakit yeni bir siyasi senaryo hayata geçirilmeye çalışılsa, hangi aşamada ülkemizde toplumsal ve siyasi dönüşüm yapma yolundaki müstevli eylemler baş gösterse aynı isimler yahut aynı yerden beslenen kesimler ortaya peydah olmakta, MHP’yi ve Sayın Genel Başkanımızı akıllarınca kendilerine hedef seçmektedir.
Siyasi ömrünü çoktan tüketmiş, savunduğu ve yürüttüğü politikalarla Türkiye’ye büyük zararları olmuş, FETÖ ve PKK’ya karşı geçmişte yakın ilgi göstermiş isimlerle, teslimiyetçiliğin sembolü olmuş sözde bazı yazarların emellerinin farkındayız.
Bu isimler çatlasalar da patlasalar da MHP Türk siyasetinin merkezi olmaya devam edecek, daha da güçlenecektir. Yarım asırlık siyasi mücadelemiz Allah’ın izniyle Türk Milleti’nin varlığı ile eşdeğer olmaya devam edecektir. Türkiye sahip olduğu kazanımlarını asla heba etmeyecektir, milli iradenin kararıyla beraber yolundan dönmeyecektir. Vatanın bütünlüğü korunacak, milli yeminler mutlaka tutulacaktır.
Milli vicdan ve akıl şahittir ki MHP sayesinde Türkiye’de başarılı bir sistem değişikliği olmuş ve ülkemiz istikrarlı bir yapıya geçmekle kalmamış, bekamıza yönelen her türlü tehditle mücadele anlamında sonuç alıcı bir kudrete ulaşılmıştır. Neticede ülkemiz edilgen değil etken ve gündemi belirleyen bir seviyeye ulaşmıştır.
Türkiye, MHP ve Sayın Genel Başkanımızın izlediği siyasetle hükümeti, kurumları ve milletiyle tam bağımsızlık hedefine doğru kararlılık ve başarıyla yürümektedir. Milli irade de bu anlayışın arkasındadır.
Ülkemizde yeniden siyasi kaos ve belirsizlik iklimi yaratma çabasında olanların bir yandan sistem tartışması açmaya çalışmaları, bir yandan Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde vefasızlık furyası başlatma girişimleri sürerken, MHP’yi de hedef alacak söylemler kullanmaları elbette manidardır.
Çünkü Türkiye ve Türk milletinin varlığı ve bölgesel seviyede artan etkinliğinin en sağlam dayanak noktasının MHP ve Sayın Genel Başkanımız olduğu hasım çevrelerce elbette görülüyor!
Cumhur İttifakı’nın sahip olduğu kıymeti büyük değer ve ilkelerinden taviz vermeden, aynı değer ve ilkelerden doğan milli hedeflerimizi gerçekleştirmek üzere hassasiyetle Sayın Genel Başkanımızın tayin ettiği yolda gayret göstermek öncelikli sorumluluğumuzdur.
Karanlık hesap kuranlar Türkiye’yi sosyal ve ekonomik yönden hedef aladursun, MHP’nin kararlı duruşu ile Cumhur İttifakı Türkiye’yi asli rotasına sağlam bir şekilde konumlandıracak, Cumhuriyetimizin 100. yılında milli ülkülerimize ulaştırma hedefi mutlaka gerçekleşecektir.
Hiç kimse unutmamalıdır ki milletimiz birdir, adı Türk milletidir. Devletimiz kadimdir adı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ordumuz güçlüdür, adı Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Başkent Ankara, dilimiz Türkçe’dir. Kızılelma ülkümüz, acun beşiğimiz, bağımsızlık karakterimiz, adalet kararlılığımız, zalim hasmımızdır…
Bu vesileyle tamamlamış olduğumuz TBMM 27. Dönem ikinci yasama yılında yürütülen çalışmaların hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.