Bizleri birleştiren değerler ve kültürümüzün önemli bir parçası olan millî eserlerimizin üzerinde çalışmaların artması ve sahip çıkılması sevindiricidir. Türk Dünyası’nda söz sahibi olmamız adına, sahte ve yalan tarihleri çürütmesi bakımından bu eserlerin bilimsel çalışmaları oldukça önemlidir.

Daha önce “Tebriz Âşıklık Geleneği ve Tebrizli Âşık Ali” ve “İran Türklerinde Babek ve Babek’i Anma Törenleri” kitaplarıyla bilinen Doç. Dr. Fazıl Özdamar’ın yeni kitabı yayımlandı. Yıllardır üzerinde çalıştığı ‘İran Türklerinde Köroğlu Destanı’ adlı kitap Ötüken Neşriyat tarafından basıldı. Bu alanda başucu kitaplarından biri olma özelliğini taşıyan bu çalışma, yedi yüz sayfalık ve iki bölümden oluşuyor: İran Türkerlerinde Köroğlu destanında yapı ve İran Türklerinde Köroğlu destanı metinleri.

Titizlikle çalışılmış ve kapsamlı olan bu kitap, Türk boylarının sözlü kaynaklarından derlenmiş ya da daha önce derlenmiş Köroğlu Destanı metinlerini ele almakla beraber Türk Dünyası’nın birçok bölgesinde anlatılan Köroğlu Destanı hakkında Türkiye’de günümüze kadar Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Doğu Türkistan varyantlarının metinleri hakkında bilgi verilmiştir.

Arkasından İran’da yaşayan Türk grupları arasından derlenmiş 11 Köroğlu Destanı’nı “Sözdizimsel Model” ile inceleyen Özdamar, son olarak bu destanların metinlerini orijinal dili ile okuyucuya sunmuştur.

Fazla detayla ve kavramsal çerçeveye boğmadan yazarın bölgede yaşadığı anısını dikkatinize sunmak istiyorum. Fazıl hocamızla konuştuğumda 2010 yılında bir Tebriz anısını paylaştı. Küçük bir çocukla olan diyalogu aslında her şeyi özetliyor: “2010 yılı Temmuz ayında Tebriz’e gittiğimde Gecil Kapısı’nda bulunan Elseven Âşıklar Kahvesi’nden çıktık. Bir âşıkla birlikte sohbet ede ede yemeğe geçiyorduk. Bir ara sokakta top oynayan çocuklarla karşılaştık. Her biri farklı bir takımın formasını giymiş; ‘gol’ sesleriyle o yana, bu yana koşuşturuyorlardı. Aralarından geçerken konuşmamın farklı olduğuna kulak misafiri olmuş, hepsi bana bakıyordu. Üzerinde Galatasaray forması olan çocuk bana bakınca durduk ve sohbet etmeye başladık. Her biri İstanbul Türkçesiyle konuşmaya çalışıyor; bildikleri futbolcuların, sanatçıların, dizi oyuncularının adlarını sayıyordu. O sırada biraz da muziplik olsun diye o çocuğa şu soruyu sordum. Cevabın bir kısmı hakaretamiz de olsa beni hiç mi hiç şaşırtmamıştı.

-Azerice danışırsan?

-Köpeğoğlu men Türkem. Nece Azerice danışıyım?

Gülümsedim. Yanımdaki âşık, ‘Gonağa ne deyirsen?’ diye kızsa da bu cevap beni çok mutlu etmişti. Çünkü misafirlik de bir yere kadardı, değil mi?

Bildiğim bir sorunun cevabını bu şekilde de olsa duymak oldukça hoşuma gitmiş, Azeri kelimesinden çocuk yaşta rahatsız olmasından keyif almıştım. Çünkü o da biliyordu. Türk’tü ve Türkçe konuşuyordu.”

İran’daki durumları ve orada yaşayan Türklere olan baskıyı da dikkate alırsak bu çalışmanın zorluklarının da olduğunun da farkındayız. Erdebil, Hoy, Tebriz, Acepşir, Zencan, Kaşkay yurtları, Tahran’ı karış karış gezen Fazıl Özdamar, 2010-2018 yılları arasında birçok kez gittiğini ve her gittiğinde de 5 ila 20 gün kaldığını aktardı.

İnanıyoruz ki Fazıl Özdamar’ın “İran Türklerinde Köroğlu Destanı” kitabı alanında layık olduğu yeri bulacak. Okuru ve değer verenleri bol olsun.