Can bula ihsanını; Bayram o “Bayram” ola …
“Nerde o eski bayramlar..” sözüne ah çektiren vakitleri dahi özleten bir bayrama vardık bu sene… Şimdi kıymetsiz gördüğümüz vaktin bile bir kıymeti olduğunu gösteriyor hayat… Kendimizle baş başa verip, sitem ettiğimiz vakitleri özlemeye koyulduk… “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” sözünü dilden düşürmeyip de, bize bu kadar şeyi öğreten zamanın kıymetini hiç bilmeyişimiz çok garip. Belki bu virüsün verdiği ders etkili olur; bu süreçte kazandığımız filozofları normalleşme ile kaybetmeyiz.. Umarım şu anormal dönemlerde insanlığını hatırlayanlar, normalleşme ile birlikte yeni bir hafıza kaybı yaşamaz.. Umarım kendi ile baş başa verip elini una hamura bulayan ekmek yapıp nimetin kadrine varanlar, şu süreç aşıldığında emeğin hatırını kırmaz… Umarım ki, anormal dönemlerde yaşanan aydınlanma ve normalleşme, normal dönemlerde bir elektrik kesintisi ile yeniden karanlıklara itmez insanlığı…
‘Sabah akşam yatayım pinekleyeyim, bayramlarda akrabalarımı görmeyeyim.’ diyenlerin kabul olan duasından pişman olduğu bir bayramdayız… Demek ki sitemlerimiz hep şımarıklıkmış diyoruz… Memnuniyetsizliklerimiz şükürsüzlükmüş… Bunalıp hırpaladığımız hayat bizi bize hapsetti; ***nasıl peki kendi kendimize bir bayram sabahı..? Kendimizle bayramlaşıp, barışmanın tam zamanı …
Bayramlar küslüklerin bittiği, kucaklaşmaların yaşandığı, insanın özüne neşeyle vardığı zamanlar değil midir … İşte kendimizle barışıp, bizi biz yapan değerlerle kucaklaşmanın, özümüze dönmenin tam zamanı.. Bize her zaman bizi hatırlatmak için vaktin kapısını çalan bayram yine bayram ama bu sefer kapımızı büyük bir tokmakla çalıyor… Tabi anlamayana davul zurna az ama bu süreç o anlamayan kıymet bilmezleri dahi silkeledi sanki. İnsanlar insanlığın, doğanın, yaşamanın değerini gördü… Normal zamanlarda yapılan alelade şeyler bile kıymete bindi… Yine normal zamanlarda sıralanan memnuniyetsizlikler çöpe atıldı ve süreç bize memnuniyetsizce iteklediğimiz zamanlara şükretmeyi öğretti…
Bu virüs; Milli ve Manevi değerlerimizi bir vakitte buluşturdu, bizi de bu buluşmanın bereketli sofrasına davet etti… Milli Bayramlarda derdimiz ayrılıkçı bir siyasetti, kutlamalar milli ruhla değil kalıplaşmış tabularla yapılıyordu… Bu süreç bizi o kalıp kutlamalardan arındırıp milli bir ruha bürüdü… Ayrılıkların olmadığı zamanda birlik olamazken; ayrılıklarla sınandığımız şu süreçte, bir olduk bir ruh olduk bir seda olduk… Milli Bayramlar “Milli” oldu… Manevi vakitlerde, gösterişlerin şaşası ile kapladığımız ruhumuzla buluşamayan maneviyatımız; her şeyin sıradanlaşması ile gösterişten mahrum kalarak yalınlaşan ruhumuza kavuştu… Ruhu olmayan ama gösterişi bol manevi zamanlardan; ruhu olan bir maneviyata erdik. Yani elektrikler kesilince içimizde yanan mumu fark ettik, hakiki aydınlık için içimize yöneldik… Tabi ruhu kara bulutlarla kaplı olanlar da var, onlar için dünya dursa bir şey fark etmez çünkü onların ruhunu kilitleyen el yine kendi elleri … Onlar insanı insanlıktan ayıran imkanların henüz gelişmediği imkansız dönemlerde de, etraflarına kin ve nefret ile duvarlar örmekteydi. İnsanlığın her çağı insaniyetsizliğine çare bulunamayanlarla dolu maalesef, belki bu süreçte onların bile karanlıklarından yüreklerine sızacak bir aydınlık olur… Belki onlar da içlerindeki muma yüzlerini döner, yansıyan simaları ile tanışır ve ruhlarının sesini dinlerler…
Gündelik temaşanın gürültüsünden arınınca, duyduğumuz ses ruhumuzun sesi … Şehirlerin parıltılı ışıkları kapandığında, karanlığın içinde beliren ve ilgisizlikten cılızlaşmış o ışık, içimizdeki mum… Biz o muma yüz çevirdikçe içimiz kapkara oldu gamdan, kulaklarımız pas tuttu hakikati duymamaktan… Şimdi içimizdeki mumun aydınlığına sığınıp yansıyan gölgemizin yanına çöktüğümüzde, kulağımıza fısıldayan ruhumuzu dinlersek şifa bulacağız; işte Bayramlar o zaman “Bayram” olacak… İnsan kendisiyle kucaklaşırsa ancak insanlıkla kucaklaşır, değerleri değerli kılar, yaşar ve yaşatır… Kucaklaşmaya kendimizden başlayacağımız bayram bu bayram, kendimizle kucaklaşalım ki değerler hikaye kitaplarını değil hatıralarımızı süslesin… “Nerde o eski bayramlar” diye ah çekmeyelim, Bayramlar o “Bayram” olsun… Erzurumlu Alvarlı Efe Hazretleri’nin NUTK-İ ŞERÎF’deki öğüdü gibi bayram o bayram ola;
“Merhametin kanıdır, Afv u kerem şanıdır, hep anın ihsanıdır; Bayram o bayram ola …
Ganiler ede kerem, Ref’ ola derd-i verem, sahi ola muhterem; Bayram o bayram ola …
El tuta kitabını, dil tuta hitabını, can tuta şitabını; Bayram o bayram ola..”