Hikâyeyi yeniden anlatmak
Hayattaki önceliklerimiz söz konusu olduğunda, günlük kaygılarımız genellikle uzun vadeli hedeflerimizden önce gelebiliyor. Kariyer hayatımızda, aile ilişkilerimizde, sosyal yaşantımızda ve daha pek çok konuda, daha çok şu anda neler olduğuna odaklanıyoruz.
Çok nadiren bir adım geri atıp büyük resme bakmak için zaman fırsat bulabiliyoruz. Oysa bu geniş bakış açısına sahip olduğumuzda, yalnızca kendimizi değil, ülkemizi, ekonomik durumu, tarımı, gıdayı, sanayiyi, üreticileri, tedarik zincirlerini, tüketicileri çevremizdeki insanları da etkileyen sorunları gerçek anlamda gözlemleyebiliyoruz.
Şuanda yapmamız gereken bir adım geri atıp “ülkemizin 2024 yılı büyük resmi”ne bakmak!
Büyük resme bakarak sorunları ve zorlukları tespit etmenin yanı sıra, aynı zamanda bunlarla ilişki kurabilir ve gelecek nesiller için hepimize yardımcı olacak fırsatlar ve çözümler de geliştirebiliriz.
Ülke olarak şu anda, yaşlı neslin pek anlamadığı ve genç neslin tam olarak ifade edemediği olağanüstü, nesiller arası devrilme noktasındayız. Bu makroekonomik politikada büyük bir değişiklik ve bundan herkesin bir memnuniyet duyacağını düşünmek yanlış olur. Sadece ben, benim bilançom, benim kâr marjım gibi anlık bir tatmin zihniyetine sahip olamayız. Bizler sadece emanetçi olduğumuza dair eskilerin de sahip olduğu zihniyete sahip olmalıyız.
Ülkemizde hâkim olan olumsuz ekonomi koşulları ve etkilediği çevresel sorunların çözümünde tarım sektörünün, tarım paydaşlarının ve çiftçi topluluğunun anahtar öneme sahip olduğunu düşünüyorum.
Endüstri çağından önce, elektrik çağından önce ve internet çağından önce tarım hep vardı. Tarım geleceğin endüstrisi olacak, bu yüzden bile gerçekten tarım için bundan sonraki süreç heyecan verici bir dönem olacak.
Hikâyeyi Yeniden Anlatmak
Dünyayı beslemek söz konusu olduğunda Ülkemiz tarımı tabii ki ön planda:
- Buğday unu, fındık, kuru üzüm, kuru kayısı, kabuksuz Antepfıstığı, ayva ve incir ihracatında dünyada birinci sırada.
- Tarımsal hâsıla 2023 yılında 68,5 milyar dolara ulaşmasıyla; Avrupa'da 1’inci, dünyada ise 9’uncu sırada.
- Tarım sektörü olarak 206 çeşit ürün üretiliyor. Bu zenginliğe sahip nadir ülkelerden biri.
- Sebze üretiminde 4’üncü, meyve üretiminde 6’ncı sırada.
- Su ürünleri yetiştiriciliğinde Avrupa’da 2’nci, dünyada 16’ncı sırada.
- Ağaçlandırma yapan ülkeler sıralamasında Avrupa’da ilk, dünyada 4’üncü sırada.
Bu özelliklere sahip olan Brezilya değil! Güney Amerika ülkesi hiç değil! Bu ülke TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
Ülkemiz, tarım-gıda endüstrisinin iyi haberlerini yaymakta çoğu kez başarısız oldu. Çiftçiler gece gündüz çalışıp cumhuriyet tarihinin üretim rekorlarını kırarken, bizler konusunda uzman olmayan kişilerin söylemleriyle çoban sorunundan, tarımsal destekleme kalemlerinin eksik verileceğinden, hiçbir şey kontrol edilmiyor, her tüketilen meyve ve sebze de pestisit kalıntıları çok fazla, bitmeyen saman ithalatı hikâyesi gibi gündemi oyalayan, zihinleri karıştıran ve sektöre sekte vuran sözlerle sürekli avundurulduk, avunduruluyoruz.
Hayvancılık bitti, kırsalda kimse kalmadı, sürekli dışalım (ithalat) yapılıyor, bu ilçe tarımlar, il tarımlar hatta tarım bakanlığı ne iş yapıyor gibi sözlerden sonra dolaylı olarak çiftçilik mesleğinin, tarım bakanlığı çalışanların mesleki yönden (ziraat mühendisi, veteriner hekim, gıda mühendisi vb.) itibarsızlaştırılması ve tarım sektörü ve paydaşlarının kıymetinin azaltılması, itibarının yok edilmesine izin veren kâbus gibi hikâyeler duyuyoruz.
Türkiye tarımını doğru yaparsa, dünya da tarımını doğru yapar. Ve Türkiye’de olan şey, gelişmekte olan dünyanın başka yerlerinde de olacak. Ülkemiz öncelikle kendi hikâyesini doğru anlamalı. Ülkemizin, insanlara yediklerinin ne kadarının ülkemizden geldiğini ve ne kadar verimli üretildiğini açıklayan olumlu mesajlara agresif şekilde odaklanması gerekiyor.
Türkiye iletişimini iyileştirebildiği takdirde, tarımsal ve çevresel değişimin ön saflarında olabilir. Bence önümüzdeki 5 ya da 10 yıldaki zorluk da bu, çünkü ülkemizin geleneksel üretim açısından güçlenerek devam edeceği açık.
Soru şu: Türkiye, duyarlı, gerçekçi iyi bir çevre vatandaşı olduğuna dair insanların algılarını pozitif yönde güçlendirebilir mi?
İhtiyaç hissetmek ve görev bilmek…
Tabiatın kanunu; kurtlar meydanı boş bırakınca çakallar volta atar ama bilmezler ki, kurt o sessizliği bozunca kıyamet kopar. Bu yazı belki de çok daha önce farklı kişiler tarafından yazılmalı diye düşündüğümden, sessizce sadece olanları ihtiyatlı iyimserlikle izlemeyi tercih etmiştim.
Baktım ki benimle beraber: her düzeydeki akademisyenler, ziraat odaları, ziraat mühendisleri odası, birlikler, kooperatifler, STK’lar ve T.C. ilgili bakanlığındaki yaklaşık 1500 doktoralı ziraat yüksek mühendisi ve 40’den fazla doçent unvanlı meslektaşım izliyor.
Mesleki mücadelemizde, ülkemiz tarımını mutlu günlere ulaştırmak için gece gündüz çalışan, yüce ülkülere kendini adayan, vazgeçmeyen, liyakat sahibi yöneticiler, bilim insanları, ziraat mühendisleri, araştırmacılar ve çiftçilerimize vefayı borç bilerek, başkalarından değil, kendi benliğimden gelen mücadele bilinci ile bu yazıyı kaleme alma ihtiyacını hissettim ve görev bildim.
Son söz: Tarlada izi olmayanın, hasatta sözü olmaz! Tarla da bizim, hasat da bizim! Kargaların, saksağanların ürünümüze zarar vermesine müsaade etmeyerek, tarlamızdan uzak tutalım... Kaldığımız yerden sürmeye, ekmeye ve biçmeye devam edelim !…
Haydi ses verin…