Meseleleştirilen kadın: Maktul, katiline gebe
Kadın; hem doğuran, yetiştiren, büyüten hem dövülen, sövülen ve öldürülen. Bir kadının doğurduğu, bir kadının katili oluyor.
Kadın cinayetleri dünya üzerinde artarak çoğalıyor, icat sandıkları medeniyet iddiaları dâhi kadınları koruyamıyor… Durum Türkiye’de de artarak devam ediyor; kadın, Türk’ün başının tacı iken üçüncü sayfa haberlerin başrolü haline geldi… Batı’nın, kadını bir fabrika hatası olarak görmesi ve değersizleştirmesi; Doğu’nun, kadını cinsel bir obje olarak erkeğin malı olarak tanımlaması arasında kalan Türk uygarlığı, bu medeniyetsizlik arasında sıkışarak yaşadığı erozyonla maalesef kara üzümlerle göz göze gelerek kararıyor. Her ne kadar Türkiye’ye karşı hazımsızlık yaşayanlar merkezi Anadolu’ya çekmeye çalışsa da, meselenin merkezi yani zihniyetsizliğin zemini belli... Peki ya çözüme bakış açısı..? Bu zamana kadar mesele haline getirilen kadına, genellikle kadın tarafından bakarak, erkekler karşı çepere alındı. Tamam bu kadınları erkekler öldürüyor, katil erkek, elbette ki karşı cephe açılacak ama bu tek bir cinayet değil, bu aynı cinsin süreklilikle ve artarak devam ettirdiği bir tavır. Bu bir seri cinayet örneği, belki katil aynı kişi değil ama aynı cins, dolayısıyla ortak bir dürtü var. İnsan tabiatına göre bir insanın zihniyeti, huyu, dürtüleri ve refleksleri yoğunlukla yetiştiği ortamın ürünüdür. Katkı kullanarak insanlığın DNA’sını bozan fabrikayı kapatmadığınız sürece, hastalıkların önünü kesemezsiniz. Tüm katilleri, tecavüzcü ve tacizcileri idam edelim; bitmeyecektir. Çünkü fabrika çalışıyor… Bu katiller daha anneleri onlara hamileyken annelerine güzellik kattıklarına inanılıyor. Eğer kadın, bir erkek bebeğe hamileyse “Erkek mi, güzelleşmişsin, erkek güzelleştirir.” denir ama bebek kız ise “Kız çirkinleştirir, ağırdır.” denilir… Bu basit bir halk yorumu değil, bu aslında meselenin bir parçasıdır, zihniyetsizliğin ürünüdür, kadının kadınlığa yaptığı şiddettir. Ama hepimiz mutlaka fütursuzca bir kere bile olsa bu cümleleri kurmuşuzdur. Her kurduğumuzda bu zihniyetsizlik, nesillerin zihin zeminini işgal ediyor işte… Örnekler artarak devam eder. Erkek çocuk büyütülürken “kadın” lara yönelik üretilen küfürler söyletilip, gülünür… Erkek çocuğun bedeni bir güç belirtecidir, “aç bakalım amcalara, teyzelere, abilere, ablalara, yengelere…” denir ve irade gösterisi yaptırılır, henüz dört yaşını bile aşmamış çocuklara...
E uzmanların dediğine göre, o çocuk zaten o yaşlarda bir kayıt makinesi gibi çalışıyor, kaydediyor haliyle kaydettiklerini büyüyünce uygulamaya geçiriyor… Yani bu katile, tecavüzcüye potansiyel gücünü ailesi veriyor. Olması gerekenleri kenara bırakarak toplumun yapısını ele alıp konuştuğumuzda bir çocuğu yetiştirenin yoğunlukla anne olduğunu biliyoruz. O anneler, süregelen zihniyetsizliğin ezilmişliğini üzerlerinde taşıyarak erkek evlat sahibi olduklarında, ezikliklerini aştıkları inancına kapılıyorlar… Yani bir kadın erkek evlat doğurduğunda değer görüyor, bir iş başarmış sayılıyor. Oğlu büyürken paşalar gibi büyütüyor. Anne ve kızlar, oğul ve babaya hizmet etmek için vardır algısı işleniyor. Erkek sınırsız yetki ve özgürlüğe sahip olarak büyütülüyor, kız çocuk bunun tamamıyla zıddı. Abiler ilk önce kız kardeşlerini döverek staj yapıyor çünkü o erkektir; namusun, ahlakın, kadının onulmaz bekçisi… Kız çocuğu saftır, toz pembe hayaller içine doğar zaten yanlış yapmaya meyillidir ama erkek ne yapıyorsa yapsın, erkektir o... “Erkektir yapar” algısı ile erkek çocuklarına her şey mubah kılınıyor… Sonra o erkek büyüyor ve yapıyor, yine erkektir yapar oluyor; “erkektir, kocandır..” diyorlar, “Eşiniz sizi dövüyorsa, yemekten sonra tatlı ikram ederken derdini sorun..” diyorlar!, diyorlar da diyorlar.. Sonra bu dediklerinden bir katil üretiyorlar…
Katilini doğuran maktuller; bu anneler özgüven ve cinsi güç yüklemesi ile topluma potansiyel katil, tecavüzcü olarak yetiştirdiği oğulları sayesinde kendilerini valide sultan ilan ediyor. Kızları misafir, erkek çocuklarını ise kendilerine sigorta olarak görüyor; evlendiriyor ama gelini oğluna değil kendine alıyor. Annelik konumunu kullanıyor, oğluna karısını dövdürüyor, gelinini hizmetlisi sanıyor, oğlunu eşi ve annesi arasında sıkıştırıyor… Bunu bir kadın, çocuğu olmak için yuvasına gelen bir kadına yapıyor… Toplumun “kaynana” başlığı altında derin bir yarası var maalesef, bu yaranın hançeri neyse kadın cinayetlerinin cinayet aleti de o… Üstelik nesilden nesile devam eden bir şiddet bu, kayınvalidesinden zulüm gören gelin, kendi gelinine aynı zulmü reva görüyor. Eminim çoğumuzun ailesinde veya yakınında şahit olduğu bir durumdur bu, yabancı değil, onlar da bizden biri… Yani katil, bizden birileri tarafından yetiştiriliyor…
*Derinden seyrederek ömür yeterse haftaya görüşmek üzere…