“Kimsesiz” kim mi?
Anası babası, herhangi bir yakını, koruyucu kimsesi bulunmayan, sırtını dayayacak yeri, düşse kaldıranı, ağlasa gözyaşını sileni, acıksa bir lokma vereni, ölse mezara koyanı olmayan (kimse)…
Gazze neresi mi?
İşte tüm bunların ve fazlasının yaşandığı şehir…
Yeryüzündeki kimsesizliğin başkenti…
Tepesine sürekli bomba yağan, insanların üzerinde her çeşit ölümün denendiği şehir…
İsrail isminde bir yaratık, Netanyahu isminde bir esfel-i sâfilîn bir yılı aşkın süredir kimsesiz bulduğu Gazze’ye musallat oldu. Üzerine sabah-akşam tonlarca ölüm kusan bombalar yağdırıyor. İnsan, hayvan, ağaç hiçbir canlıyı ayırt etmeksizin hepsinin kökünü kurutmaya çalışıyor. Feryatlar arşa çıktı. Duyan yok, gören yok… Tüm dünya İsrail karşısında kör oldu, sağır kesildi ve insanlığa ait tüm değerlerini yitirdi.
Geçen günlerde Gazze’de yaşananlara ait her zamanki gibi yürek parçalayan bir haber izledim. İzlerken nefesim daraldı, gözlerim doldu…
Yaratık İsrail askerlerinin vurup öldürdüğü Gazzeli bir Müslüman sokakta yerde yatıyor ve onun cesedini sokak köpekleri yiyordu.
O dehşet manzarayı izlerken merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın şu şiiri aklıma geldi:
“Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.”
İnsanlığın adını, yerini, acısını, feryatlarını unuttuğu şehir Gazze…
Minik bedeni üzerine tonlarca bomba yağan bebekleri, diri diri yakılan insanları, midesine günlerce bir şey girmediği için açlıktan ölen canları, yaralı bedenini tedavi ettirmediği için enfeksiyona kurban gidenleri, salgın hastalıkların pençesinde kıvrananları, öksüzleri, yetimleri, elsiz kolsuz kalanları düşündükçe, Gazze’deki kimsesizliği gördükçe kahroluyorum. Dilimdeki duadan ve kalemimden çıkan cümlelerden başka elimden bir şey gelmiyor.
Gazze’deki kimsesizlik, garibanlık dünyanın en büyük dramı olarak görülmesi gerekirken, maalesef Gazzelilerin kendi dindaşları, soydaşları bile Gazze’ye sırt çevirmiş durumda... Hiç unutmuyorum, başta Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kabri Mescid-i Nebevî olmak üzere, birçok peygamberin, halifelerin, İslam âliminin kabrini, Kabe’yi bünyesinde barındıran Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Selman bile “Filistin meselesi kişisel olarak umurumda değil, kendi ülkemin çıkarlarını düşünüyorum” demişti.
Bu sözler inanın İsrail’in Müslümanlara yağdırdığı bombalardan daha ağır olmuştu.
Kimsesizliğin başkenti Gazze’yi İsrail değil, sözde dostlarının acı sözleri daha çok öldürmüştür. Gazze’de bedenler yorgun, yaralı ve ölü… Gazze’nin kimsesizliğinden yürekler kan ağlıyor. Gazze kimsesizlerin kimsesini bekliyor. İsrail tarafından öldürülen Müslümanların cesedini sokak köpeklerinin yediği yerin adı Gazze ise tüm İslam dünyası bu utançla yüzleşmelidir.
Merhum Abdurrahim Karakoç’un “Garibin Garip Türküsü” şiirindeki şu sözler adeta Gazze’nin feryadı gibi değil mi?
“Ben bu devre nerden geldim..
Kırk parçayı bire böldüm.
Bugün doğdum, dünden öldüm..
Vaktim garip, yaşım garip.
Koştum hakikat ardına,
Yandım ayrılık derdine,
Git, bak, ölüler yurduna;
Kabrim garip, taşım garip.”
Gazze’nin kimsesizliğini, garibanlığını, onbinlerce insanın dünyanın gözü önünde öldürülmesini akılla izah edemeyecek noktaya geldik. Çünkü ortada insanın aklını yitirmesine sebebiyet verecek bir vahşet ve dehşet ortamı var. Bir insan, onbinlerce masum insanın ve bebeğin ölümüne nasıl sessiz kalır?
Dünyada “insanım” diye gezen milyarlarca insan maalesef sessiz ve duyarsız… İşte bu sessizlik Gazze’deki “kimsesizleri” daha çaresiz bırakıyor. İlk ve son duamız “Gazze’deki kimsesizlere, gariplere yardım et Allah’ım”. Çünkü çok ihtiyaçları var. Her halinden belli ki, Allah’tan başka kimseleri yok...
YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN