Ya ikinci penaltı olmasaydı?
Gerçekten merak ediyorum. Ryan Babel’in sırrı ne? Fatih Terim vaz geçemedi, hiçbir asist yapmadığı, gol atmadığı halde. Domenec Torrent geldi. O da Hollandalıyı ortasız açık, golsüz santrfor olarak oynattı. Her transferde gideceklerin başında gelen 35 yaşındaki futbolcu, kadroya da ilk yazılan isim oluyor. Torrent’in açıklaması, ‘antrenman’ performansı. Demek ki, antrenmanlarda uçuyor-kaçıyor. Maça gelince hem eksik oynatıyor hem düzeni bozuyor. Oysa, Galatasaray mutlaka kazanmalıydı. Bunun için de tam güç, hep birlikte oynamak gerekliydi. Torrent’in önceliği savunma, geçiş için çözümü yoktu. Tek umudu, duran toplardı.
Göztepe de kazanmak istiyordu, ateş hattının sıcağı onu daha fazla yakıyordu. Böylesi kritik maçta, İspanyol hocanın santrfor tercihi Mohamed’in indirdiği top Nelsson ile gole dönüştü. Ve konuk sarı kırmızılılar kayboldu. Oynayan, bastıran, pozisyon heyecanı yaratan İzmir ekibi oldu. Hataya zorladı, istediğini de yarı bitmeden aldı.
Galatasaray’ın ‘para’ kazanmayı düşündüğü Kerem’in ikinci yarının başındaki esneyişi, takımın içinde bulunduğu ruh halinin ortama yansımaydı. Soyunma odasından çıkan takımda ne hırs, ne istek, ne kazanma azmi vardı. Uyandıran! İkinci penaltı, Babel’i de kenara çağıran değişiklikler. Koşmaya başlayan takım. Bir şans penaltısı. Artan baskı, bir penaltı daha. Ve ortaya çıktı ki, asıl olan antrenman değil, maçtır…