14 Kasım 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram

Muhalefete her şey mübah mı?

YAYINLAMA:
Muhalefete her şey mübah mı?

Türkiye'deki muhalefet, konformizmi âdeta sanata çevirmiş durumda. “Ülkede bir yanlış varsa düzeltelim, bir taşın üzerine bir taş da biz ekleyelim” düşüncesinden uzak, oturdukları yerden algı ve manipülasyon oyunlarıyla kendi siyasi servetlerini büyütmenin peşindeler. 

Algı, manipülasyon, propaganda... Bunlar, Türkiye’de muhalefet için ekmek su mesabesinde. Muhalif kimliklerini, kayda değer bir başarıdan değil, sadece iktidarın ötekisi olma üzerinden tanımladıkça bu konfor alanından çıkamıyorlar ve bu tavır, kendilerine kaybettirmeye devam ediyor.

Ekrem İmamoğlu’nun kamu görevlilerine “ahmak” şeklinde hakaret etmesi üzerine görülen davanın hükmünü, kendi siyasi mağduriyetine çevirme gayreti, bu konforun en tipik örneklerinden birisi. Devlet görevlilerine “beyinsiz, bön, budala” anlamına gelen “ahmak” kelimesiyle seslenip ceza alınca, adalet mekanizması siyasi yükselişine bariyer olarak kullanılıyor savunmasına girişmek, son derece ironik bir tavır değil mi? 

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Fikirlerimin babası” diyerek saygıyla andığı Ziya Gökalp’in bir şiirini okumanın bile hapis cezasıyla neticelendiği bir ülkede, yargı mensuplarına “beyinsiz” deme cüretinde bulunan birisine hukukun müdahale etmemesi olacak şey mi?

Aynı rahatlık Mansur Yavaş’ta da “pik” yapmış durumda. ABB bütçesinin sanat sepet çevresine dağıtılması iddiaları gündemdeyken, o da mevkidaşı ve siyasi yoldaşı Ekrem İmamoğlu gibi meseleyi dramatize ederek dikkat dağıtmayı tercih ediyor. Mansur Yavaş, kendisi hakkındaki iddialara dair doyurucu bir açıklama getireceğine “Son 50 ankette birinci çıkıyorum, bu saldırılar bundan” diyerek halka hesap vermesi gereken bir konuyu siyasi manipülasyon malzemesine dönüştürüyor.

Türkiye’deki muhalefetin milletin vicdanında güven tesis edememesinin en temel sebebi, işte bu seçkinci, eleştiriye kapalı, “Bize her şey mübah” havası içinde millete, devlete, adalete karşı üstenci bir tavır sergilemesidir. “Biz burada ne haltlar karıştırırsak karıştıralım, nasılsa tüm kötülükler iktidarın hanesine yazılıyor” rahatlığı içinde olan, üretimin en gözde yerleri belediyelerde bile üretici vasıflarını gösteremeyen bu kurnaz zihniyet, kendini bir de Cumhurbaşkanlığı makamına layık görüyor. Bu kibir hali, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan bir hayal âlemine tekabül ediyor. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, kendilerini bu makamlara taşıyan ve hazin bir yenilgiyle sahneden çekilmek zorunda kalan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ceketi atsak kazanıyoruz” rehavetinin kaçınılmaz sonucundan da mı hiç ders almıyorlar? Şayet öyleyse, onları da aynı akıbet bekliyor demektir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *