Kentini dönüştüremeyen kendini dönüştüremez

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, adayın tespiti ve belirlenme yöntemlerinin nasıl gerçekleşeceği yasalarımızda net olarak yer almasına rağmen tartışma odağı haline gelen bazı konuların halen netlik taşımıyor.
Siyasi partilerin aday belirleme süreçlerinde izlediği yöntemlerin ne kadar hukuki bir zeminde yürütüldüğü, ne kadar güvenilir olduğu ya da ne kadar meşru olduğu hakkında tartışmalar var.
Bunun yanı sıra adayın kimliği, görevi ve buna bağlı olarak propaganda süreci kişilere göre değişiklik gösteriyor. CHP’de yaşanan erken aday belirleme süreci ve ön seçim yönetimi bu durumu daha da belirgin hale getirdi.
Örneğin bir partinin Genel Başkanı seçimlerin ne zaman yapılacağından bağımsız olarak parti politikalarını her ortam ve zaman diliminde dile getirilebilir eleştiri, öneri ve tespitlerini parti adına kamuoyu ile paylaşabilir. Bu durum hiçbir zaman yadırganmaz, çünkü delegenin oyunu alırken parti genel başkanı olmak ve bunun gereklerini yerine getirmek için yetki almıştır.
Mahalli İdare Seçimlerinde muhtar, belediye meclis üyesi, belediye başkanı da seçmenden bu görevleri yürütmek için yetki istemiş ve seçilmiştir. Doğal olarak bu kişilerin kendi yetki ve görev alanlarını bırakıp farklı bir görev talebiyle gündeme gelmeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Bu durum bir matematik öğretmeninin derslerini aksatıp imamlık yapmaya başlaması ya da bir gıda mühendisinin işlerini bırakıp inşaat mühendisliği yapmaya çalışması kadar yanlıştır. Peki, bu hevesleri taşıyamazlar mı? Elbette taşıyabilirler ancak görevlerinden istifa edip, heves ettikleri mesleklere kabul edilerek bunu yapabilirler. Bunun yasal prosedürü de açıktır.
Kaymakam, vali, akademisyen veya bürokrat olan bir kamu görevlisi siyasi bir talep içine girdiğinde bunu ancak seçim ilanının resmi olarak açıklanmasında sonra istifasını sunarak yapabilir. Siyasi kampanyasına da bu süreçten sonra başlayabilir. Peki, aynı durum kamu görevi yürüten belediye başkanları için neden geçerli değildir?
Yerel yöneticilik yapmak için seçmenin oyunu alan bir belediye başkanı neden asli görevini bırakıp başka bir siyasi sevdayla vaktini geçirir? Vatandaşın verdiği görevin dışına çıkmak onların iradesini yok saymak demek değil midir? Bunun bir yasal sınırı ve çerçevesi yok mudur?
Belediye başkanının görevi seçildiği günden itibaren Cumhurbaşkanı adaylığı için ülkenin genel siyasetine dâhil olmaksa bunu diğer belediye başkanlarının da yapacağı yasal bir zemin oluşturulmalıdır. Yok, eğer belediye başkanın görevi yerelde hizmet ise ülkenin genel siyasetine dair meselelere dâhil olmasının da önüne geçilmelidir. Her belediye başkanı bu görevi basamak olarak görür, 5 yıl yerelde hizmet etmek yerine genel siyasete laf yetiştirmeye çalışırsa vatandaşa kim hizmet götürecek? Bir belediye başkanı her fırsatta genel siyasetin parçası olacaksa siyasi partiler, onların yetkili kurulları ve genel başkanlara ne gerek var?
Bir belediye başkanı Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için diğer kamu görevlileriyle aynı şartlara sahip olmalıdır. Belediye başkanlarının seçim tarihinin ilanına kadar asli işleriyle meşgul olmalarını sağlayacak ve bunun dışına çıkamayacakları yasal sınırların çizilmesi şarttır. Aksi halde uyarı, kınama, görevden uzaklaştırma gibi cezai müeyyideler uygulanmalıdır. Belediye Başkanlığı yapmak istemeyen bir kişi hangi siyasi partiden olursa olsun o koltukta tutulmalıdır.
Seçim tarihinin ilanından önce ya da sonra Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen bir belediye başkanı asli görevlerini yürütmek yerine genel siyasetin bir parçası olmak istiyorsa görevinden istifa etmelidir. Görevini belediye meclisinden seçilecek bir kişiye devredip yerel hizmetlerin kesintisiz devamı sağlanmalıdır. Seçim tarihine kadar görevini layıkıyla yapan, vatandaşlar üzerinde çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle olumlu intibah bırakan, gerçekleştirdiği projeler ile Türkiye genelinde adından söz ettiren bir belediye başkanı zaten Cumhurbaşkanı adayı olarak görülmek istenir. Nihai itibariyle de seçmene dayatılan değil, seçmenin talebiyle doğal adaylık elde etmiş olur.
“6 yıldır Cumhurbaşkanı adaylığına hazırlanıyorum, kampanya yürütüyorum” diyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu İstanbul’u depreme niye hazırlamadı? 6 yıldır kentsel dönüşüm yapmayan İmamoğlu bu sürede kendini dönüştürme çabası içine girdiğinde partisi neden “işine bak” demedi? Partisinin diyemediğini yasalar neden söyleyemedi? İmamoğlu, İstanbul’un yakalanacağı bir depremde bunun hesabını “Cumhurbaşkanı adaylığına hazırlanıyordum” diyerek mi verecek?
Kentini dönüştürmek için vakit harcamayan Ekrem İmamoğlu, kendini nasıl dönüştürecek?