Yerel seçimler için son düzlükteyiz. Bir haftalık geri sayım başladı. Seçimlere ve adaylara dair kurulması gereken tüm cümleler kuruldu ve söz sırası millete devredilecek. Cümleler kuruldu, marifetler serildi, olanla olmayanın izahı verildi ve olması arzulananlar vaatlerce listelendi. Peki tüm bunlar kulaklara isabet etti mi, gözlere göründü mü, hal ayan oldu mu..?

Seçimlerin genel öznesi adaylardır aslında; adayların vasıfları, vaatleri, çalışmaları ve tavırları konuşulur. Ama biz bugün, şu son düzlükte, milletin iradesine teslim olan adayları değil de milletin iradesini konuşalım …

***

Alışıla geldiği üzre seçimler her daim adaylar üzerinden şekillendirilir. Milletin taleplerine ve memleketin gelişimine hizmet edecek adaylar sıralanır, vaatler belirlenir ve çalışmalar bu yönde yapılır. Mantık şudur; halk nezdinde iyi olan kazanır. Ancak milletin iradesi İngilizce gibi, öyle yazıldığı şekilde okunmuyor. Öyle olmasa, çöp şehir anlayışıyla belediyecilik yapanlar(!) tekrar tekrar seçilir mi..? İşte o gizli özne, “irade” …  Başta sormuştuk ya hani: “Kulaklara isabet etti mi, gözlere göründü mü, hal ayan oldu mu..? diye. Cevap ayan olmuştur herhalde…

Bazen nefret iradeyi gölgeliyor yahut irade nefretle şekilleniyor. İnsanlar nefretlerini yoldaş ettikleri ideolojilerin, kara kışı bahar bahçe gösteren illüzyonist gözlüklerini takıyorlar. Hani amiyane tabirle diyorlar ya, “filan parti filan yere ceketini atsa kazanır.” diye… İşte o gözlüğün alameti farikası… Çöpler görünmüyor, koku duyulmuyor, belediyecilik sorgulanmıyor… Nefret iradeyi böyle gölgeliyor. Peki nereden geliyor bu nefret dersek..?

***Millete olan nefretlerini demleyip, tiyatro gösterileri eşliğinde yine bu millete yudum yudum içirmeye çalışanlar ayan değil mi…

İradeyi gölgeleyen her zaman nefret değil tabi ki.  Mesela, günümüzde popüler kültürün ürettiği yozlaşmışlık da iradeyi sarhoşlaştırıyor. Gürültülü bir çağdayız ve artık mikroplar bizi sadece biyolojik olarak tehdit etmiyor. Çünkü sosyolojik bir pandeminin içerisindeyiz. İnsanlar tükeniyor, toplumlar tükeniyor ve irade tükeniyor. Şuursuzca tüketerek, tükeniyoruz. Bu bir sarhoşluk hali de değil midir..? Sarhoşun iradesi abdest tutar mı..?   Haliyle irade, kelime itibari ile hürken, insanlıkta zincirleniyor.

Hal böyle iken seçimler, milletin iradesine değil de milletin iradesinin hürriyetine teslim oluyor. İradenin hürriyeti için nefretle demlenmiş muhabbetlerin samimiyetini sorgulamak gerek… İrademizi sarhoşlaştıran sosyolojik virüslere karşı, milli varlığımızı gard edinmek gerek… Durup düşünmek gerek… Siyah iplikle beyaz ipliği ayıran vakitte nefsimizi mühürleten Ramazan’ın, benliğimize lütfettiği bizlikle iyi ve kötüyü ayırmak gerek…

Bu millet hür iradesi ile nice zaferler yazdı; şimdi iradesine vurulmaya çalışılan prangaları parçalayarak, yeniden yazılacak zaferlerin mührünü sandıklara vuracaktır…

 *Zafer bazen çöp şehre dönüşmüş güzide şehirlerimize gelen belediyecilik hizmetidir.*