Hep yazıyoruz…

Yazmaya da devam edeceğiz…

Büyük takımların kurtuluş formülü belli…

Atacaksın iki-üç genci ustaların arasına, alacaksın karşılığını…

İşte dün gördük Beşiktaş’ı…

Ljajic, Dorukhan, Güven, Karius, Fatih Aksoy…

Sakat olan hiçbir futbolcuyu aratmadılar. Ne Pepe’yi, ne Babel’i, ne Roco’yu, ne Gökhan Töre’yi, ne Gökhan Gönül’ü, ne de Lens’i…

Çıktılar aslanlar gibi oynadılar. Gol attılar, gol attırdılar, mücadele ettiler, savaştılar.

Hele ki, Ljajic ve Güven…

Güven 40 yıllık Beşiktaşlı gibi oynadı. İsmi gibi kendisine güveni, mücadelesi, vuruşları, pasları, kısacası sahadaki duruşuyla mükemmele yakındı.

Peki ya Ljajic’e ne demeli…

Bu adamın kumaşı kaliteli. Nasıl bu zamana kadar süre alamadı hayret!

Vurdu direği dövdü, vurdu direği yaladı, vurdu gol oldu. Arkadaşlarına attığı pasları saymıyorum bile. Orta sahayı Güven ile birlikte bir maestro gibi idare etti.

İnsanın “İyi ki, sakatlıklar olmuş” diyesi geliyor. Yoksa bu çocuklar nasıl şans bulacaktı. Nasıl kendilerini göstereceklerdi. Şimdi Şenol Güneş’i yeni bir tehlike bekliyor. Sakatlıklar geçtikten sonra bakalım ne yapacak, kurt hoca. Tecrübelilere yine yer mi açacak, yoksa bangır bangır bağırarak gelen bu gençlerle “Devam” mı diyecek!..

Göreceğiz…

Ankaragücü’ne gelince…

Zaten hayatın sillesini yemeye devam ediyorlar. Para yok, saha yok, yeterli kadro yok.

Bir darbe de masa başında, Beşiktaş’tan yediler…

Uyanık Beşiktaş yöneticileri, son dakika itirazı ile maçı Kayseri’ye aldırınca, ev sahibi olma avntajını kaybettiler. Üstüne bir de yol yorgunluğu eklenince, doğal olarak futbolcular da etkilendi, apar topar Kayseri’ye gelen taraftarlar da.

Ne yapsın Ankaragücü yöneticileri, futbolcuları, teknik heyeti ve taraftarları…

Bu işler sadece otobüs vermekle olmuyor. Para gerekir, saha gerekir, tam destek gerekir.

Bilmem anlatabildik mi?