MHP Grup Başkanvekili, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, muhalefetin tutumuna da değinerek, “Biden’ı bir sözle, bir cümleyle telin edip kınayıp arkasından 10 cümleyi, 15 cümleyi devletimizi, memleketimizi ve milletimizi suçlamakla geçirenleri ve bu şekilde ifadeler kullananları da milletimizin takdirine sunmak istiyoruz” ifadesini kullandı.
İşte Bülbül’ün TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşması;
24 Nisan 2021 tarihinde ABD Başkanı Biden yapmış olduğu açıklamayla emperyalizmin yüzyıllık yalanı olan sözde “Ermeni soykırımı” iddiasını dillendirmiştir. Biden daha önceki ABD Başkanlarından Ronald Reagan’ından sonra ikinci olarak “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanan Başkan olmuştur. Hukuken geçerliliği olmayan ve tarihî hakikatlere aykırı olan ve tamamen siyasi maksatlarla yapılan bu açıklamayı tamamıyla reddediyor, ayaklarımızın altında olduğunu ifade ediyoruz.
Her zaman ifade ettiğimiz üzere, siyasi kurumların tarihî konularla ilgili olarak karar alması son derece tehlikeli bir durumdur. Hele ki geçmişinde masumların kanını ve gözyaşını dökmekten sayısız sabıkası bulunan devletlerin bu kararı alıyor olması ayrı bir fecaattir. Tarihî gerçekleri değiştiremeyecek olan bu faaliyetler, toplumları birbirine düşman etmekten başka neticeler vermemektedir.
SÖZÜM ONA MEDENİ DEVLETLER…
Sözde soykırım iddiası, Türk milletinin üzerine atılmış haysiyetsiz ve alçak bir iftiradır. Allah’a şükürler olsun ki milletimiz, tarihte yok eden, zulmeden değil; bilakis yaşatan, sahip çıkan, himaye eden, merhamet eden bir millet olarak bilinmiştir. 1492’de İspanya’da yok edilme tehdidiyle karşı karşıya kalan Yahudilere kollarını açan Türkler, yine 20'nci yüzyılın başında aynı kadere düçar olduklarında bütün Batılı medeni devletlerin (Sözüm ona, medeni devletlerin); başta Amerika olmak üzere, kapılarını kapattığı, Florida Limanı’nda gemilerin içerisinde bekletip de kabul etmediği Yahudilere yine ülkesini ve gönlünü açmıştır.
KOL KANAT GEREN ÜLKE TÜRKİYE’DİR
Bugün yine, coğrafyamızda yaşanan çatışmalar ve düzensizlikler nedeniyle 5 milyon kadar mülteci ve sığınmacıya kol kanat geren, şefkat gösteren, insanca yaşamalarını sağlayan ülke Türkiye’dir, Türk milletidir. Tarih boyunca mazluma din, dil, ırk ayrımı yapmadan bu derece samimiyetle sahip çıkan bir milleti tarih yazmamıştır. Bu durum, Türk milletinin yüksek seciyesini ortaya koyan en somut örnekler arasında yer almaktadır. Fakat gelin görün ki böyle yüksek ahlaka ve duygulara sahip olan bir millet; sivil, masum insanlara, yüzyıllarca huzur içerisinde beraber yaşadığımız Ermenilere sistemli ve kasıtlı bir şekilde zulmetmekle, onlara soykırım uygulamakla suçlanmaktadır. Ne Osmanlı Devleti’nin ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihte soykırımla suçlanacağı herhangi bir vaka bulunmamaktadır.
CAN VE MAL EMNİYETİNİ TEMİN EDEREK
Birinci Dünya Harbi şartlarında yedi düvelle birçok cephede savaşan bir devletin, Ruslarla işbirliği içinde olan, Batı’nın da şımartmasıyla palazlanmış olan Ermeni çeteleri tarafından Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da sivil, masum, Müslüman ve çoğunluğu Türk ahaliye karşı giriştikleri saldırı ve yok etme faaliyetlerini engellemek amacıyla çıkarılan Sevk ve İskân Kanunu uygulamaları, sözde soykırım uygulamaları olarak ifade edilmektedir. 1948’den önce yaşanan hiçbir olayın hukuken soykırım olarak tanınmayacağının açıkça ortada olmasının yanı sıra, devletimizin milyonlarca belgeden oluşan arşivlerinden anlaşılacağı üzere, Sevk ve İskân Kanunu, birçok imkânsızlığa ve savaş koşullarına rağmen hassasiyetle ve sevke tabi tutulanların can ve mal emniyetini temin edecek şekilde uygulanmaya çalışılmıştır.
350 BİN ERMENİ NİYE DÖNSÜN?
Sevk sırasında bazı hukuka aykırılıklar ve suçlar işlenmiş olsa da buralarda suç işleyenler devletimiz tarafından yargılanmış, çok sayıda idam cezası ve hapis cezası verilerek adalet temin edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, sevke tabi tutulanların ihtiyaçları için maddi kaynak oluşturulmuş, bunun büyük bir kısmı sevke tabi tutulanlara harcanmış, geri kalan yaklaşık 1/5’lik kısmı da sevkten sonra kimsesiz kalan Ermeni yetim ve öksüzleri için harcanmıştır. Sonrasında, 1918 yılında, savaş sona erdikten sonra Geri Dönüş Kanunu çıkarılmış, 1920 yılına kadar yaklaşık 350 bin Ermeni, köylerine, topraklarına, mallarına devlet tarafından kavuşturulmuştur. Soykırım gibi büyük bir zulmü ve insanlık suçunu işleyen bir memlekete, bir millete 350 bin Ermeni niye dönsün?
Aynı köyde, Müslüman Türk ahaliyle birlikte yaşamayı niye tercih etsin? Bir devlet soykırımla yok etmek istediği insanların sevki için neden maddi tahsisat ayırsın ve onların can ve mal güvenliği için böyle tedbirler ortaya koysun? Bunların mantıkla, tarihî gerçeklerle izah edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır. Burada, devlet arşivlerine girildiği takdirde gerçeklerin ortaya çıkacağı muhakkaktır fakat buna ne yazık ki bu iftiraları üzerimize atan hiçbir devlet cesaret edememektedir.
YA TÜRK COĞRAFYASINDA YAŞANANLAR?
Bir soykırımdan bahsedilecekse 1821 tarihinden itibaren Balkanlardan Kafkaslara, Kırım’dan Bosna’ya, Kıbrıs’tan Karabağ’a kadar olan bütün bu coğrafyada çoğunluğu Türk olan Müslüman ahaliye karşı girişilen soykırımlardan bahsedilebilir. Burada yaşanan acılar ne yazık ki dünyada hiçbir tarihçi tarafından göz önüne alınmamış, tarih kitaplarının içerisine konulmamıştır.
EN BÜYÜK İKİYÜZLÜLÜK VE ADELETSİZLİKTİR
Bu, tarihin gördüğü en büyük ikiyüzlülüktür, tarihin gördüğü en büyük adaletsizliktir ve bu adaletsizliğe, bu ikiyüzlülüğe muhatap olan ne yazık ki Türklerdir, Müslümanlardır. Bütün bu gerçekler karşımızda duruyor olmasına rağmen hâlâ bizim başımızı öne eğdirmek istercesine bizi suçlulukla itham edenler, utanacağımız bir tarihimiz olduğunu ifade edenler, asıl bu suçlardan dolayı Türkiye'nin ve Türk milletinin mağduriyetini ortaya koymamaktan, bu gerçekleri görmemekten dolayı utanmalılar ve bu noktada tarih önünde hesap vermek durumundadırlar. Bunu, bu tavırları, özellikle Türkiye içerisinde -gerek siyasi partiler gerekse sivil toplum kuruluşları olsun- bu tavırları ortaya koyanları şiddetle ve lanetle kınadığımızı buradan ifade etmek istiyorum. Biden’ı bir sözle, bir cümleyle telin edip kınayıp arkasından 10 cümleyi, 15 cümleyi devletimizi, memleketimizi ve milletimizi suçlamakla geçirenleri ve bu şekilde ifadeler kullananları da milletimizin takdirine sunmak istiyoruz.
BU GİRİŞİMLERE BOYUN EĞMEYECEĞİZ
Biz meselenin farkındayız, mesele siyasidir; işin tarihî, hukuki, vicdani hiçbir boyutu yoktur. Türkiye, bugün bağımsız hareket etmesi engellenmeye çalışılan ve bölgesinde öngörülemeyen faaliyetleri sınırlandırılmaya çalışılan bir ülkedir ama Amerika’nın bu noktadaki tedip ve terbiye girişimlerine asla ve asla boyun eğmeyeceğimizi; Türk milletinin bağımsız, hür bir şekilde yaşamaya devam edeceğini, adalet ve merhamet duygusuyla da bütün mazlumların hayatı boyunca, tarihi boyunca olduğu gibi bundan sonra da yanında olacağını ifade ediyoruz.