Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Bahçeli "Türkiye ve tüm dünya yeni tip Koronavirüs salgınıyla uğraşırken, sınırlarımızın paralel ve mücavir bölgelerinde yıkım müteahhitliğine heveslenmek, bölücü müzakerelere meyletmek sakat ve skandal bir tertiptir. Türkiye bu kepazeliği affetmeyecek, bu ihanete izin vermeyecektir." dedi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı “Siyasi Gelişmelerle Birlikte Terörle Mücadele, Libya ve Doğu Akdeniz’de Yaygınlaşan Tahriklerle” ilgili yazılı basın açıklaması yaptı.
MHP Lideri Bahçeli'nin açıklaması şu şekilde:
'Geleceğin huzurlu ve güvenli dünyasının tesisi bugün hayatta olanların ahlaki sorumluluğuna ve vicdani duyarlılıklarına temelden bağlıdır.
Güç rekabetleri, hegemonya kavgaları, bölüşüm ve paylaşım mücadeleleri insanlık değerlerinin asal tehdidi, insani emanet ve mirasların asıl düşmanıdır.
Terörizmi stratejik çıkarları, siyasi ve ekonomik amaçları kapsamında acımasızca kullanan ülkelerin gerek insan hakları, gerek demokrasi kültürü, gerekse de özgürlükler konusunda söyleyecekleri hiçbir şey yoktur.
Terörle arasına mesafe koymayan, hatta böyle bir kaygısı ve gündemi dahi olmayan ülkeler, kurumlar, kuruluşlar insani trajedilerin yegâne failleridir.
İnsan hayatına, insan haysiyetine kesif ve kesin bir saldırı olan terör hem bölgemizi hem de yerkürenin pek çok bölgesini kasıp kavurmaktadır.
Sözde gelişmiş ülkelerin terörle aynı çemberde, aynı çevrede, aynı cephede buluşmaları tavzihi ve tevili olmayan bir ilkellik örneğidir.
Türkiye bölücü terörden on yıllardır muzdariptir.
Aziz milletimiz bu kanlı musibetin ağır sonuçlarına direkt muhataptır.
Komşu ülkelere hâkimiyet kuran istikrarsızlık ve iradesizlikten dolayı Türkiye çok yönlü tehdit kıskacına maruzdur.
Bugünkü ülke tablosunda bazı baroların güdümlü kaos yürüyüşü, terörist Demirtaş hakkında Anayasa Mahkemesi’nce verilen hak ihlali kararı, sokakların karanlığında ikbal arayışları, CHP-HDP-İP’in tehlike saçan gayri meşru politikaları dış kaynaklı tehditlere müsait ortam açmaktadır.
Terör saldırıları durmuş ve bitmiş değildir.
17 Haziran 2020’de Şırnak’ın Cudi Dağı Bölgesi’nde teröristler tarafından yola tuzaklanan el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucunda, iş makinelerine yakıt taşıyan bir kamyonetin içindeki dört işçimiz şehit edilmiştir.
Pençe operasyonları esnasında şehit olan evlatlarımız yüreklerimize ateş düşürmüştür.
Bu vesileyle aziz şehitlerimize, Bursa’nın Kestel ilçesinde sel felaketinden hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, başımız sağolsun diyorum.
Ayrıca Irak ve Suriye’deki müessif ve müfsit olayların Türkiye’nin milli bekasına yansıması oldukça menfidir.
Sınır ötesindeki husumet ve hıyanet zemini imha edilmeden terörün sadece ülke topraklarından kazınıp atılması milli güvenliğimizi korumaya yetmeyecektir.
Şu anda Suriye’nin yüzde 26’lık kısmı terör örgütlerinin istilasına mahkûmdur.
Irak’ı pençesine alan etnik ve mezhebi çatışmalar hem Türkiye’yi hem de bölge barışını adeta mayınlamaktadır.
Sınırlarımızın hemen dibinde ABD-Fransa müşahitliğinde yapılan gizli ve sinsi görüşmeler, temaslar ve diyaloglar sonucunda PKK ile Barzani unsurları arasında emel ve hedef birlikteliği sağlandığı anlaşılmaktadır.
Açık kaynaklar bu durumu tevsik ve teyit etmektedir.
16 Haziran 2020’de aynı damardan beslenen hain oluşumlar zalimlerin gözetiminde mutabakata varmışlardır.
Geçtiğimiz günlerde, Suriye’nin Kamışlı şehrinde ABD’li teşrifatçıların katılımıyla, dahası terörist Mazlum Kobani’nin de yer aldığı basın toplantısı alçaklığın ve rezaletin vahim bir deşifresidir.
Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ve Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) tarafından müştereken yapılan karanlık açıklamada, “2014 Duhok Anlaşması’nın sözde yönetim, ortaklık, güvenlik ve savunma” maddeleri her iki terör yapılanması arasındaki görüşmelerin temeli kabul edilmiştir.
Türkiye ve tüm dünya yeni tip Koronavirüs salgınıyla uğraşırken, sınırlarımızın paralel ve mücavir bölgelerinde yıkım müteahhitliğine heveslenmek, bölücü müzakerelere meyletmek sakat ve skandal bir tertiptir.
Türkiye bu kepazeliği affetmeyecek, bu ihanete izin vermeyecektir.
14 Haziran’ı 15 Haziran’a bağlayan gece yarısı Türkiye’nin milli güç unsurlarıyla başlattığı Pençe-Kartal operasyonu terör örgütlerine ve kanlı taşeronlara en sert mesajdır.
Bu mesaj sonraki günlerde de Pençe-Kaplan operasyonuyla karadan devam etmiş, teröristlerin saklandıkları in, sığınak, barınak ve mağaralar yerle bir edilmiştir.
ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu’nun Pençe operasyonlarımızın durdurulması çağrısında bulunması boşuna ve bulanık bir gayrettir.
Arap Ligi Genel Sekreteri’nin terör örgütlerine değil de meşru mücadelemize göstermiş olduğu tepki ise iyi niyetten mahrum bir hezeyandır.
İkinci Kandil olarak tanımlanan Haftanin’e Türk kahramanlığının mührü vurulmuştur.
Görüldüğü kadarıyla süreç iyice kızışacak, bölge oldukça ısınacaktır.
Kaldı ki Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma haklarını tavizsiz kullanmaktadır.
Kamışlı’da tekrar ortaya çıkan terör komplosunu Ankara yıkacaktır.
PKK, Irak’ın Süleymaniye kentinde şehre inmiştir.
Kerkük’te Türkmen bayrağı indirilip PKK paçavraları asılmıştır.
Bu gelişmeler Türkiye’ye meşru müdahale ve kıran kırana mücadele hakkı vermektedir.
Suriye ve Irak’ı parçalamayı hesap edenler cüret ve küstahlıklarının bedelini mutlaka ödemek durumunda kalacaklardır.
Fransa’nın son günlerde şımarması, şuur kaybına uğraması, Libya’dan Suriye’ye kadar her taşın altından tuzaklanmış patlayıcı gibi çıkması dikkatle takibi yapılması gereken bir tahriktir.
Bu ülkenin Akdeniz’de NATO misyonu çerçevesinde görev yapan bir fırkateyninin Türk savaş gemileri tarafından taciz edildiğini iddia ve isnat etmesi Libya ve Suriye’deki karanlık ilişkilerini maskeleme arayışından başka bir anlama gelmeyecektir.
Fransa dürüst ve samimi değildir.
Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de meşgul edip markaja almaya teşebbüs eden bu ülkenin sınırlarımızın dibinde fitne imaline girişmesi namertliktir, dostluğunun yalan, müttefikliğinin ise riyakârlık olduğunu belgelemiştir.
Ülkemizin yapıcı, iyi niyetli, dengeli ve işbirliğine açık tavrını inkar edip gerçek dışı beyanlarla kriz çıkarmaya çalışan Fransa Libya’da kaybettiği mevzilerin sonuçlarıyla kıvranmakta, kontrolü kaybetmektedir.
Bunlar oluyorken, Mısır Cumhurbaşkanı’nın “Libya’daki Sirte ve Cufra kırmızıçizgimizdir” beyanatı siyasi çözüm arayışlarını riske atmaktadır.
Temennimiz Sisi’nin akılcı, sorumlu ve sağduyulu siyaset takibiyle birlikte, provokasyonlara ve dış telkinlere kapalı durmasıdır.
Böyle olduğu takdirde bölgesel huzur ve barış çabaları ivme kazanacak, hariçten gazel okuyan fırsatçı odaklar dışlanıp kaybedeceklerdir.
Birleşik Arap Emirlikleriyle Suudi Arabistan yönetiminin Türkiye’nin vakarını yanlışa yormaları; darbeci, korsan ve terörist Hafter’in tetikçiliğini yapacak kadar gerçeklerden kopmaları ahlaklı bir tutum sayılamayacaktır.
Türkiye Libya’daki taahhütlerine bağlı, tuzaklara karşı da uyanıktır.
27 Kasım 2019’da iki ülke arasında imzalanan muhtıralar geçerlidir.
Emperyalizmin piyonları, esaret ve icazet altındaki yönetimler akıntıya karşı kürek çekmekten vazgeçmelidir.
Türkiye tarihsel haklarını çiğnetmeyecektir.
Türk milleti bekasına toz kondurmayacak, leke sürdürmeyecektir.
Komşu ülkelerle dostane, düzeyli, karşılıklı çıkarlara hürmet ve riayet eden ilişkilerin kurulması, bununla birlikte tahkim ve temin edilmesi yürekten dileğimizdir.
Bedeli kanda olsa, canda olsa milli varlığımız, tarihi vakarımız, her türlü mülahazanın üstünde olan güvenliğimiz ve jeopolitik gücümüz tartışmaya açılamayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi devletin her tasarrufunun, hükümetin alacağı her kararın, atacağı her adımın cesaretle, inanmışlıkla, Cumhur İttifakı’nın kutlu iradesiyle arkasındadır.
Türk milleti milli şeref ve bağımsızlığını her düzeyde kahramanca savunacaktır.
Türkiye her ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğüne saygılı davranırken, aynı tutarlılığı muhataplarından beklemesi de en doğal hakkıdır.'