Arap ülkeleri ile Esed rejimi arasındaki yakınlaşmada ABD'nin rolü olmadığını savunan Prof. Cemal eş-Şelebi, 'Görüldüğü kadarıyla Araplar, Çin ve Rusya gibi yeni güçlerin öne çıkmasına bağlı olarak ABD'nin görüş veya eleştirilerini pek önemsemiyorlar. Washington da halihazırda Arap ülkelerinin Suriye, İran veya Türkiye'ye yönelik politikalarını kontrol etme gücünde değil.' dedi.
Arap ülkeleri, Suriye'de 2011 'deki devrim süreci ve sonrasında başlayan iç savaşın ardından diplomatik ilişkileri askıya aldıkları Beşşar Esed rejimiyle bir süredir yeniden yakınlaşmaya başladı.
Son birkaç aydan beri Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Ürdün'den dışişleri bakanları düzeyinde Şam'a gerçekleşen ziyaretlerin yanı sıra rejimin lideri Esed de bu süre zarfında BAE ve Umman'ı ziyaret etti.
Son olarak Suudi Arabistan yönetimi, Suriye'de konsolosluk hizmetleri vermek için Şam rejimiyle görüşmeler yürüttüklerini duyurdu.
Esed rejiminin Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad da bu bağlamda, 12 Nisan'da Suudi Arabistan'a yaptığı ziyarette mevkidaşı Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi.
Ürdün, Suriye'deki krizin çözümü için bir girişim başlatabileceğini belirtiyor. Bu konuda geçen yıl açıklamalarda bulunan Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Suriye'deki krizin çözümünü hedefleyen girişimle Arap ülkelerinin Esed rejimi ile doğrudan diyalog görüşmelerine gireceğine işaret etti.
ABD yönetimi ise Arap ülkelerinin Şam'daki rejimle yakınlaşmasına itiraz ediyor.
- "SURİYE, ARAP SİSTEMİNİN BİR PARÇASIDIR"
Gelişmeleri AA muhabirine değerlendiren Ürdün Meclisi Dışişleri Komisyonu Üyesi Muhammed el-Mumini, "Suriye, Arap sisteminin bir parçasıdır. Dolayısıyla Suriye olmadan Arap ülkelerinin birliğinden söz etmek mümkün değildir." dedi.
Suriye'yi Ürdün'nin hem komşusu hem de coğrafik ve demografik uzantısı olarak niteleyen Mumini, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ortak çıkarlar Suriye'nin güven ve istikrara kavuşmasını gerektiriyor. Rejim ise Suriye halkının tercihine kalmıştır. Ürdün'ün Kral 2. Abdullah'ın liderliğindeki politikası da başkalarının iç işlerine müdahale etmemektir. Ürdün, genel olarak daima Suriye'nin birlik ve toprak bütünlüğünü koruyacak siyasi çözüm çağrısı yaptı. Bunu bir de Arap dünyasının bir parçası olarak tekrar vurguluyor. Çünkü Ürdün, Suriye ile aynı coğrafyayı paylaşıyor. Arap ülkelerinin de Suriye'yle aynı kaderi paylaşmaları hasebiyle ülkeyi krizden çıkaracak bir rol üstlenmesini gerektiriyor."
- ARAP ÜLKELERİNİN REJİMLE YAKINLAŞMASI VE MUHALİFLERİN SİYASETE KATILMA TALEBİ
Ürdün El-Haşimi Üniversitesinden Uluslararası İlişkiler Profesörü Cemal eş-Şelebi de Arap ülkeleri ile Esed rejimi arasındaki normalleşme adımlarını değerlendirmeye, "Mutlak dost ya da düşman yoktur, kalıcı çıkarlar vardır" şeklindeki Batılı eski bir politikacının sözlerini hatırlatarak başladı.
Rusya-Ukrayna savaşı ve Suudi Arabistan-İran anlaşmasının da aralarında bulunduğu birçok bölgesel ve uluslararası gelişmelerle ilgili sebeplerden ötürü Arap ülkelerinin Esed rejimi ile ilişkilerindeki dönüşüme tanıklık ettiklerine işaret eden Şelebi, şunları söyledi:
"Suriye'de barışçıl diplomatik çözüm artık genel bir talep haline geldi. Bu barışçıl diplomatik çözüm, hem Arap ülkeleri hem de Türkiye gibi Suriye'ye komşu ülkelerin talebidir. Bu talebin gerçekleşmesi halinde Orta Doğu ülkelerinin çıkarları istikrara kavuşur ve tüm bölge ülkeleri için siyasi istikrar atmosferi oluşur."
Arap ülkeleri ve Esed rejiminin yakınlaşmasıyla çıkarların örtüşeceğine dikkati çeken Şelebi, bunun da rejimi, muhaliflerin siyasete katılım talepleriyle ilgilenmeye zorlayacağını, dolayısıyla Suriye'de tüm kesimlerin katılacağı bir seçim için kapıların açılabileceğini ifade etti.
Arap ülkeleri ile Esed rejimi arasındaki yakınlaşmada ABD'nin rolü olmadığını savunan Şelebi, "Görüldüğü kadarıyla Araplar, Çin ve Rusya gibi yeni güçlerin öne çıkmasına bağlı olarak ABD'nin görüş veya eleştirilerini pek önemsemiyorlar. Washington da halihazırda Arap ülkelerinin Suriye, İran veya Türkiye'ye yönelik politikalarını kontrol etme gücünde değil." dedi.
Şelebi, ABD'nin, Ukrayna'nın yanı sıra Kuzey Kore, İran ve Venezuela gibi konularda yaşadığı siyasi ve diplomatik zorluklar gölgesinde Arap ülkelerinin Suriye politikalarının önüne geçemeyeceğini söyledi.
- "ARAPLAR, SURİYE'Yİ ULUSLARARASI TOPLUMA ENTEGRE ETMEYE KADİR DEĞİL"
Lübnan merkezli bir araştırma enstitüsünde araştırmacı olarak görev yapan Abdullah Zugayb ise Arap ülkeleri ile Esed rejiminin ilişkileri yeniden başlatma girişiminin, Suriye'de devrim sonrası "ülkeyi yeniden dizayn etme mühendisliklerinin" başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından geldiğini ifade etti.
Suriye'deki krize müdahil olan Arap ülkelerinin, ABD'nin değişken duruşunun yanı sıra muhalefetin parçalanması gibi faktörler sebebiyle rolünü kaybettiğine işaret eden Zugayb, "Buna karşılık Rusya ve İran ise devletin kurulumda kısmen başarılı oldu. Böylece uluslararası ve bölgede Suriye meselesinin yönetilmesinde bir sorun olan rejimi, 11 yıllık savaştan sonra daha istikrarlı taraf haline getirebildiler." diye konuştu.
Zugayb, "Arap dünyası Suriye'yi uluslararası topluma entegre etmeye kadir değildir. Çünkü bu yetki Batı'nın tekelindedir." dedi.
ABD, Rusya ve Çin'in uluslararası çekişmesi sayesinde Arap ülkelerinin, Suriye'deki rejimin uluslararası topluma entegresinin zorluğunun farkında olduğuna vurgu yapan Lübnanlı araştırmacı, "Arap ülkeleri bu konjonktürde Suriye'de yeniden bir ağırlık oluşturarak ülkenin Yemen gibi yapısal olarak Tahran'a bağlı kalmasını engellemek istiyor." ifadelerini kullandı.
Arap ülkeleri ile Esed rejimi arasındaki yakınlaşmanın Suriye'de nihai çözümle sonuçlanmasına ihtimal vermeyen Zugayb, bu yakınlaşmanın rejim ile Arap ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkları sonlandırabileceği, ancak Suriye içinde birliği sağlayacak çözüm için yeterli olmadığı değerlendirmesinde bulundu.
- "2011'DEKİ DEVRİMİN GEREKÇELERİ VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR"
Suriyeli araştırmacı Vail İlvan ise Arap ülkeleri ile Esed rejimi arasındaki yakınlaşmanın bölgesel ve uluslararası bir mutabakat doğrultusunda gerçekleştiğini ifade etti.
Rusya ve İran'ın Esed rejim ile diğer bazı ülkelerin normalleşmesi için çabaladığını aktaran İlvan, bu çabaların Şam'daki rejimi kalıcı hale getirmeyeceğini belirtti.
İlvan, "Suriye'nin sorunu bölge ülkeleri veya komşu ülkeler ile diplomatik ilişkilerde değil. Sorun içerideki rejimdedir, 2011'deki devrimin gerekçeleri hala varlığını sürdürüyor. Esed rejimi yönetim olarak çözüldü, silahlı militan ve çeteler halinde devlet içinde devlet olmuşlar. Dolayısıyla içerdeki sebepler rejimin kalıcı olmasını engelliyor." dedi.
Rejimin kalıcı olmasını engelleyen dış faktörler de olduğunu ve bunların başında Batı dünyasının yatırımlarının geldiğini dile getiren İlvan, Rusya'nın Arap ülkeleri ile Esed rejimi ilişkilerinde bir gedik açmaya çalıştığını ancak Suriye'nin yeniden imarı ve ekonomik açıdan rejime gerçek anlamda kazanımlar sağlamayacağını savundu.