Limni ve Semadirek’in askerileştirilmesine izin veren 1936 Montrö Sözleşmesi’nde de Türkiye, bu hakkı dönemin Dışişleri Bakanı Rüştü Aras’ın TBMM’de yaptığı açıklamalarla tanıdı. Bu açıklamalar dönemin Atina Büyükelçisi Ruşen Eşref’in Yunanistan Dışişleri Bakanı’na yazdığı 6.5.1936 tarihli mektubu ile gönderilmiştir.
1947 Paris Antlaşması ile Yunanistan’a gelen ve o dönemde Sovyetler Birliği’nin ısrarı ile adaların silahsızlandırılmasını sağlayan On İki Ada’ya gelince, Ankara’nın bu Antlaşmaya taraf olmadığı Türkiye’ye sürekli hatırlatılmalıdır. Paris ve dolayısıyla Viyana Antlaşmalar Sözleşmesinin 34. Maddesine göre: “Bir antlaşma, sözleşme tarafları dışındaki üçüncü ülkeler için yükümlülük veya hak yaratmaz”.
Türkiye’nin konuyu Güvenlik Konseyi’nde gündeme getirmeye cesaret edeceğini sanmıyorum çünkü Yunanistan Ocak ayından itibaren geçici üye olacak. Elbette bunu önceden ayarlayabilir, ancak koşullar açıkça ona karşıdır. Karşılıklı tavizlerin çözümüyle ilgilenen ABD ve Almanya’yı, Yunanistan’ın taviz vermesine yer olmadığına ikna etmek için yukarıdakiler her zaman vurgulanmalıdır.
Son olarak, Türkiye Lozan Antlaşması’nın iki ada için bir tür özerklik sağlayan 14. Maddesini ihlal ettiği için Gökçeada ve Bozcaada’nın iadesi talep edilebilir.
Türkiye’nin bu adaların birçoğunun kendi mülkiyetine geçmesini istemesi gibi basit bir nedenden dolayı mümkün olduğunu düşünmüyorum.
Teorik olarak, Ankara, Yunan adalarıyla ilgilenmediğini beyan ettiği sürece bir miktar anlaşmaya varılabilir. O zaman Ege’nin enerji kaynaklarının ortak kullanımı için bir anlaşmaya varılabilir.”