Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi'nin (Stratcom Summit '21) açılışındaki konuşmasında, böylesi stratejik toplantıya ev sahipliği yapmaktan mutluluk ve heyecan duyduğunu söyledi.
Yeni iletişim araçlarının şekillendirdiği siber dünyada en büyük sorumluluklardan birinin sosyal medya şirketlerine düştüğünü belirten Altun, küresel çapta faaliyet gösteren şirketlerin, sistematik dezenformasyon kampanyaları ve manipülatif içerikler dolayısıyla sebep olduğu kültürel tahribata karşı seslerin yükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Bu platformların, küresel düzlemde kendisini gösteren kültürel tahribatlara karşı güçlü seslerin yükselebileceği platformlar olduklarını, bu doğrultuda Stratcom'u önemli bir mecra olarak gördüklerini ifade eden Altun, "Ne yazık ki bu şirketler, kendilerinden menkul bir dokunulmazlık zırhından faydalanıyorlar. Yapılan bütün çağrılara rağmen bu şirketlerin gereken şeffaflığı, saydamlığı göstermediği, hesap verebilirlik ilkesini umursamadığı ve çıkar temelli birer oyuncu olarak karşımızda durdukları hepimizin malumudur. Bu gerçeğe rağmen, kendilerini bütün demokratik kurum ve oyuncuların üzerinde bir hakem gibi görmeleri, artık kabul edilebilir bir durum olmaktan çıkmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Son yıllarda bazı ülkelerde yaşanan karışıklıkların, sosyal medya platformlarının komplo teorilerini yayıcı, yalan haberleri öne çıkarıcı, toplumu kutuplaştırıcı ve radikalleşmeye yol açıcı etkilerini gözler önüne sermeye başladığına dikkati çeken Altun, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Serbestçe yayılmasına izin verdikleri nefret söylemi ve nefret dili, artık farklı ülkelerde nefret suçlarının işlenmesinde fazlasıyla etkili olmaya başladı. Son yıllarda yaşanan sokak hareketlerinin, şiddet olaylarının ve masum insanların hedef gösterildiği linç kampanyalarının birçoğunda, bu platformlar suç ortağı olarak karşımıza çıkmıştır. Öte yandan, sosyal medya platformlarının kendi belirledikleri algoritmalar üzerinden suni gündemler inşa etme gücüne sahip olması demokratik siyaseti, müzakere kültürünü ve kamusal alanı tehdit etmektedir. Dahası, bu şirketlerin veri toplama konusunda oldukça keyfi ve sorumsuz davranmaları ve kişisel bilgilerin nasıl kullanıldığı konusunda gerekli açıklığı göstermemeleri endişeleri artırmaktadır. Malumunuz, Brexit referandumu ve 2016 ABD seçimleri bu sosyal medya şirketlerinin demokratik siyasete yönelik müdahalelerinin, en somut şekilde, küresel düzlemde tartışıldıkları ve eleştirildikleri olaylar oldu. Bu anlamda belki de o tarihten bu yana koronavirüs salgını ilk kez küresel alanda kendisini gösterdiğinde bu eleştirel yaklaşımın yerini, daha ümitvar bir bakış açısı aldı."
Küresel salgın sırasında, dünyanın her yerinde bu sosyal medya platformları sağlıklı ve güvenilir bilginin merkezi olarak algılandığını ancak sosyal medya şirketlerinin bu talebi karşılayamadığını anlatan Altun, kamu sağlığını tehdit eden içerikler, manipülatif ve toplumu paniğe sürükleyen haberler ve komplo teorilerinin bu platformlarda hiçbir denetime tabi tutulmaksızın serbestçe dolaşıma girdiğini, kamu sağlığının ve kamu düzeninin tehdit edildiğini aktardı.
Söz konusu şirketlerin, ortaya çıkan bu ciddi problemlerin çözülmesi için de atmaları gereken adımları atmadıklarını belirten Altun, bu şirketlerden bu sorumsuz tavırları dolayısıyla herhangi bir hesap sorulmamasının en acısı olduğunu söyledi.
Şimdiye dek bu sosyal medya platformlarının arkasında duran ve bu platformlara yapılan herhangi bir müdahaleyi özgürlüğe vurulan bir darbe gibi algılayan devletlerin dahi artık bu platformları regüle etme ihtiyacından bahsettiklerini belirten Altun, şunları kaydetti:
"Öyle görünüyor ki, önümüzdeki dönemde bu dijital kaos ve anarşiden çıkış için elini taşın altına koymak isteyen sosyal medya şirketleri ile sorumsuz tavırlarını sürdürmeye devam edecek sosyal medya şirketleri arasında ciddi bir ayrım ortaya çıkacak. Sosyal medya şirketleri sadece şirket merkezlerinin olduğu ülkelerde değil, faaliyet gösterdikleri bütün ülkelerde belirlenen hukuki çerçevelere riayet etmek, hesap vermek ve kamu vicdanını yaralayıcı eylem ve tavırlardan uzak durmak zorundadırlar. Ancak böyle davranırlarsa, içinde bulunduğumuz yeni küresel ortamın meşru aktörleri olabilirler. Kamusal regülasyonlara ihtiyacımız var ama ondan öte sosyal medya şirketlerinin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesi çerçevesinde hareket etmesine ihtiyacımız var."
- "SOSYAL MEDYA OKURYAZARLIĞI, MEDYA ARAÇLARININ BERABERİNDE GETİRDİĞİ RİSKLERE KARŞI ÖNEMLİ BİR ARAÇ"
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bu yeni iletişim çağında, kitlesel iletişimin ana muhatabı olan kamuoyuna da önemli görevler düştüğüne dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Kamuoyunun güçlenmesi, demokrasinin güçlenmesidir. Kamuoyunun güçlenmesi sürecinde, bilinçli sosyal medya üreticisi ve tüketicisi bireylerin varlığı son derece hayatidir. Sadece siber alanda üretilen içeriklerin pasif tüketicilerinden bahsetmiyorum. Aynı zamanda kendilerine sunulan enformasyonu eleştirel aklın süzgecinden geçirerek tüketen bilinçli vatandaşlar hakikatin teminatı, yalan endüstrisinin can düşmanıdır. Şimdiye kadar, özellikle yeni medyanın yükselişiyle birlikte devasa bir içerik bombardımanına maruz kalan kullanıcılar, geldiğimiz noktada daha bilinçli bir tüketim süreci içerisine girmek zorundadır. Bu bütün dünya demokrasileri için bir zorunluluktur. Bu noktada, sürece en olumlu destek sağlayabilecek unsurların başında sosyal medya okuryazarlığı gelmektedir. Sosyal medya okur yazarlığı sosyal medyayı farklı türleriyle verimli bir şekilde kullanabilmek, öte yandan bu medya araçlarının beraberinde getirdiği riskler konusunda farkındalık kazanmak açısından önemli bir araçtır."
Meselenin sadece tüketmekle ilgili olmadığını, her bireyin, siber alanda içerik üretirken de sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini anlatan Altun, "Hakikati bulmak, onu takip etmek medeni bir bireyin en önemli mesuliyetlerinden ve vatandaşlık görevlerinden biridir. Bu yeni sosyal medya platformlarında yayınlanan haber, mesaj ve yorumlar karşısında kullanıcıların daha dikkatli bir yaklaşım geliştirmesi son derece hayatidir. Toplumsal barış için, demokrasilerin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için hayatidir." dedi.
Bu konuda hükümetin de üzerine düşen görevleri yaparak, yeni nesillerin sosyal medya okur yazarlığı konusunda daha bilinçli olması için hareket ettiğini belirten Altun, İletişim Başkanlığı olarak da bu konuda eğitimler verdiklerini, eğitim materyalleri ürettiklerini dile getirdi.
Üniversitelere de önemli sorumluluklar düştüğünü aktaran Altun, şöyle devam etti:
"Üniversiteler sosyal bilimlerin her alanında sosyal medya okuryazarlığını müfredatlarına eklemeli ve enformasyona eleştirel yaklaşım konusunda genç dimağlarımızı doğru yönlendirmelidir. Zira sosyal medya sadece gündelik hayatı değil, üniversitelerin eğitim ve araştırma faaliyetlerini de etkileyen, zaman zaman da yanlış yönlendiren bir platforma dönüşebilmektedir. Bunun önüne geçmek, bu noktada bir farkındalık geliştirmek de bunu üniversitelerin kendi habitatlarında yaygınlaştırmasıyla mümkündür. Sivil toplum örgütlerimizin de sosyal medya okuryazarlığının bir seferberlik halinde yapılabilmesi için gerekli çabayı göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu siber anarşik ortamda ülkemizin dijital egemenliğini korumak için bütün kurum ve kuruluşlarımıza önemli görevler düşmektedir."
Bu seferberlikten etkin bir şekilde faydalanmanın, toplumun sorumlulukları arasında yer aldığını belirten Altun, hakikati korumanın, bir toplumda adaleti, barışı ve huzuru sağlamak için en önemli araç olduğunu vurguladı.
- "TÜRKİYE OLARAK, OLUŞTURULACAK YENİ SİBER GÜVENLİK MİMARİSİNDE ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPMAYA HAZIRIZ"
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, halkın hakikatin yanında olduğu bir toplumda siber dünyanın operasyonlarının da boşa çıkacağının altını çizerek, "Popülist demagogların toplumları böldüğü, yabancı devletlerin sosyal medyayı operasyon alanı haline getirdiği bir ortamda, doğru ve güvenilir bilgilere ulaşabilmek için hiç kuşkusuz mücadele etmek gerekir. Toplumsal dokuyu etkin bir biçimde koruyabilmek ve başta siber zorbalık olmak üzere, bu kanallardan gelebilecek tehditlere karşı önlem almak, her bir bireyin ödevi olarak görülmelidir." diye konuştu.
Yeni dönemde uluslararası anlamda iletişim güvenliğinin ve sağlıklı veri akışının sağlanması noktasında uluslararası örgütlere de görevler düştüğünden bahseden Altun, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu örgütlerle ilgili günümüzde yaşanan reform tartışmalarının bir boyutu da siber dünyanın sorunları ve soruları olmak zorundadır. Şimdiye kadar ulus-aşırı şirketler tarafından yönlendirilen yeni iletişim araçları, devletlerin birbirleriyle olan mücadelelerinde aktif olarak kullanılmaya çalışıldı. Bu noktada ortaya çıkan enformasyon savaşlarının önlenebilmesi ve bu mücadelenin siber aleme zarar vermemesi için tüm uluslararası örgütlerin elini taşın altına koyması gerekmektedir. Enformasyon savaşları, yarattığı provokasyon ve mobilizasyon ile gerçek savaşların kapısını aralayabilir. Bu savaşların aşırı ulusalcılıkları kaşıdığı, fırsatçı ve radikal ideolojilere kapı araladığı şimdiye dek çeşitli kereler görülmüştür. Bunun için dijital dünyada meydana gelebilecek korsanlığa, kriminal gruplara ve her türlü sabotaj ve espiyonaj faaliyetlerine karşı devletlerin ortak hareket etmesi gerekmektedir. Bu konuda şimdiye kadar devletlerin tek başına verdikleri mücadelenin başarılı olamamasının sebebi, dijital korsanlığın ve suçun, sınır ötesi yapısıdır. Son yıllarda uluslararası mecralarda uluslararası sistemin reformuna dair vermekte olduğumuz mesajların bir boyutu da bu konuda devletlerin ortak mekanizma kurmasıyla ilgilidir. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ortaya koyduğu 'Daha adil bir dünya' prensibinin önemli boyutlarından biri de siber dünyada toplumların ve ülkelerin halihazırda maruz kaldığı eşitsizliğin kapanması, ulus-aşırı şirketlerin kalkıştığı siyaset mühendisliği çalışmaları ve siber dünyanın yol açtığı güvenlik krizinin ülkelerin ortak çabası ile ortadan kalkmasıdır. Nasıl ki dünya 5'ten büyükse, siber dünyamız da üç-beş sosyal medya baronundan daha büyüktür. Türkiye olarak, oluşturulacak bu yeni siber güvenlik mimarisinde üzerimize düşeni yapmaya hazırız."
Yeni dönemde iletişimin sağlıklı bir şekilde insanlığın ortak faydası ve gelişmenin ana motoru olabilmesinin, herkesin ortak çabası ve çalışmasına bağlı olduğunun altını çizen Altun, sözlerini şöyle tamamladı:
"Yeni iletişim kanallarını, yol açtığı sorunlar sebebiyle şeytanileştirmek yerine, onları beraber daha kullanışlı ve faydalı bir hale getirmek için mücadele etmeliyiz. Devletin bu konuda gösterdiği çabaya toplumun, ulus-aşırı platformların ve uluslararası örgütlerin destek vermesi büyük önem arz etmektedir. Bu platformları sinsi, bencil, agresif amaçlarına alet etmek isteyenlere karşı, beraber hareket etmemiz hem interneti özgürleştirecek hem de demokrasilerimize katkıda bulunacaktır. Türkiye olarak bu yeni döneme hazırız ve üzerimize düşeni yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Bu süreçte, toplumları, uluslararası örgütleri ve diğer devletleri de bu seferberlikte yanımızda görmek istiyoruz. Kazanacak olan dünyamız, siber dünyamız, hakikat olacaktır."
Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi'nin (Stratcom Summit '21) açılışındaki konuşmasında, son 10 yılda tedavüle giren "Post-Truth" (hakikat-ötesi) kavramının hiç olmadığı kadar içi dolu şekilde arzıendam ettiğini anlatarak, yeni medya ve yeni bilgi teknolojilerinin, olumlu özelliklerinden çok, olumsuz özellikleriyle gündeme gelmeye başladığını söyledi.
Yeni medyanın, yeni bilgi teknolojilerinin hakikat namına kullanıldığında bilgiye erişimi demokratikleştirebileceğini vurgulayan Altun, yeniliğin de cazibesiyle dünya nüfusunun hatırı sayılır bir kısmının yeni medya araçlarının müptelası haline geldiğine işaret etti.
Gündelik hayatın, kültürleri küresel düzlemde tek tipleştirdiğini, öte yandan küresel düzlemde, yeni medya ve bilgi teknolojilerini düzenleyecek meşru ve işlevsel hukuki çerçevelerin inşası noktasında başarılı girişimlerin ortaya konulamadığını anlatan Altun, şöyle konuştu:
"Yaşanan teknolojik dönüşüm sürecine eşlik eden uluslararası sistem krizleri ve başıbozukluk, bu konuda, yeni medya teknolojileri karşısında insan hak ve hürriyetlerini esas alan evrensel bir hukuki çerçevenin inşasını da geciktirdi, geciktiriyor. Elbette bu sürece küresel medya ve iletişim şirketlerinin bitmek bilmeyen ihtirasları ve kar arzuları da eklenince, uluslararası alanda başa çıkılması hiç de kolay olmayan bir anarşi ve kaos kendini gösterdi. Bu anarşik ortamda, bu küresel medya ve iletişim şirketlerine ev sahipliği yapan devletler, süreci kamu adına bir hakem gibi yönetmek yerine, ortaya çıkan yeni statükoya teslim oldular, oluşan yeni eko-sisteme kendilerini kaptırdılar. Bu devletler, küresel medya ve iletişim şirketlerinin sağladığı hegemonya karşısında sessiz kaldılar. Bir diğer yandan, bu anarşik ve kaotik sürece karşı önlem alma iddiasında olan bazı devletler ise aynı araçları bir sosyal kontrol ve siyasal sansür mekanizması olarak kullanmaya başladılar. Açık ve net bir biçimde vurgulamak gerekir ki, her iki yaklaşım da demokratik sistemleri; toplumsal, kültürel ve siyasal çok çeşitliliği tehdit etmektedir."
Kamu menfaati açısından her iki yaklaşımın da büyük riskler barındırdığına dikkati çeken Altun, başıbozuk iletişim rejiminden ekonomik çıkar elde eden ülkelerin, aynı rejimin yol açtığı siyasi provokasyon ve manipülasyonların kurbanı olduğunun altını çizdi.
Söz konusu ülkelerin kamuoylarında demokratik kurum ve işleyişlere karşı güven erozyonu yaşandığını aktaran Altun, yine bu ülkelerin, söz konusu yeni iletişim düzeninin toplumsal, siyasal ve kültürel anlamda istikrarsızlaştırıcı etkisi ile tanıştığını ifade etti.
- "YENİ TEKNOLOJİLERLE OYNADIKLARI 'KEDİ FARE' OYUNUNUN FATURASIYLA KARŞI KARŞIYA KALDILAR"
Seneler boyu birçok ülkeye "internet sansürcüsü" ve benzeri suçlamaları yöneltenlerin, günü geldiğinde kendi devlet başkanlarının bu yeni mecralar tarafından sansür edilişine şahitlik ettiklerini belirten Altun, "Öte yandan, bu yeni medya ve bilgi teknolojileri üzerinden bir 'kontrol toplumu' yaratmaya çalışan devletler ise bu yeni teknolojilerle oynadıkları 'kedi fare' oyununun faturasıyla karşı karşıya kaldılar. Bir yandan kendi toplumlarının dünya toplumlarıyla iletişimlerini keserken, öte yandan kendi sınırları içinde sessiz kutuplaşmaların ortaya çıkmasına neden oldular. Her iki durumda da karşımıza, yönetim sistemlerini tehdit eden, dahası ülkelerin iç huzurunu riske sokan yeni bir durum ortaya çıkmış oldu. Son 20 senedir uygulanan iki yöntem de kendi içlerinde çelişkili sonuçlara ve olumsuz gelişmelere yol açtı. Her ikisi de uluslararası sistemde bir siber anarşinin varlık bulmasına, dahası agresif ve kuralsız şekilde işleyen, günden güne daha da agresifleşen enformasyon savaşlarına kapı araladı." dedi.
Devletlerin siber ordular kurmaya başladığını, öte yandan, sosyo-politik alanlarda dezenformasyon, ayrımcılık, ötekileştirme ve nefret dilinin merkezde olduğu çeşitli iletişim krizlerinin baş gösterdiğini dile getiren Altun, "Bugün, artık kritik bir eşikte bulunuyoruz. Ve bu kritik eşikte, ülkemiz ve yine bizim gibi bu küresel kaotik iletişim ortamından muzdarip olan birçok başka ülke bu duruma bir son vermek için çabalıyor." değerlendirmesini yaptı.
- STRATEJİK BİR SİBER ANLATIYA VE DÜZENE İHTİYAÇ VAR
Stratejik anlamda yeni bir siber anlatıya ve düzene ihtiyaç olduğunu vurgulayan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Devletlerin siber egemenliklerini koruyacakları, kendi vatandaşlarının bireysel hak ve hukuklarını teminat altına alabilecekleri bir düzen. Sahipsiz denizlerin sahibi gibi siber dünyayı terörize eden siber korsanların faaliyetlerine son verilebilecek bir düzen. Yabancı devletlerin, devlet altı aktörlerin ve terör örgütlerinin siber kanallar ve yeni iletişim teknolojileri üzerinden yürüttükleri siyasi mühendislik faaliyetlerinin önüne geçebilecek bir düzen. İnternete erişim kanallarını çeşitlendiren, buna mukabil hesap verebilirlik ilkesi üzerinden sosyal medya şirketlerinin denetlenebileceği ve sorumlu kılınabileceği bir düzen. Siber dünyanın ve yeni iletişim teknolojilerinin nimetlerinden herkesin eşit bir şekilde faydalanabileceği, siber emperyalizme, siber faşizme, tek tipleştirici, baskıcı, ayrıştırıcı ve ayrımcı dile son verebilecek bir düzen. Evet, bu düzene ihtiyacımız var. İnsanlığın geleceği için, demokrasilerimizin selameti için bu düzene ihtiyacımız var. Zor, fakat imkansız değil. Bunun için hiç kuşkusuz hepimize düşen görevler var. Devlet, toplum, medya şirketleri ve uluslararası örgütler, bu dönemde hep birlikte elimizi taşın altına koymalıyız."
Fahrettin Altun, siber güvenlik konusunun en önemli ulusal güvenlik konularından biri haline dönüştüğüne işaret ederek, "Bugün sadece devlet kurumları değil, sivil toplum kurumları, üniversiteler, araştırma merkezleri ve özel sektör kuruluşları siber saldırıların hedefi konumundadır. Siber dünyada giderek artan riskler ve tehditlere karşı toplumu, toplumun bileşenlerini korumak elbette devletlerin görevidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu görev ve sorumluluğun idrakindeyiz. Öncelikle, hem yeni iletişim araçlarını, hem de siber dünyanın sunduğu imkanları toplumumuz için bir kazanım olarak görüyoruz. Bu araçların herhangi bir dış etkiye, sistematik dezenformasyon siyasetine maruz kalmadan toplumumuz tarafından özgürce ve eşit bir şekilde kullanılmasından yanayız." diye konuştu.
- "YENİ BİR HUKUKİ ÇERÇEVE HAZIRLIĞI İÇİNDEYİZ"
Siber adaletin önemini anlatan Altun, şunları kaydetti:
"Özellikle Kovid-19 krizi döneminde toplumun farklı kesimlerinin siber dünyaya eşit erişimi, bu krizle mücadelede başat faktörlerden birine dönüşmüştür. Devlet olarak toplumun farklı kesimlerinin siber dünyaya erişiminde fırsat eşitliğine sahip olmasını önemli önceliklerimizden biri olarak görüyoruz. Tam da bu nedenle, 'siber adalet, toplumsal huzur ve barış için de önemlidir' diyoruz. Siber dünyanın hem daha güvenli ve hem de daha özgür olmasına ihtiyacımız var. Sosyal medya platformlarında insanların kişisel haklarına karşı yapılan saldırıların önlenmesi devletimizin sorumlulukları arasındadır. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine hassasiyet gösterdiğimiz gibi, onların siber kimliklerine, kişiliklerine ve haklarına karşı girişilebilecek tüm saldırılar konusunda da son derece hassasız. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla yeni bir hukuki çerçeve hazırlığı içindeyiz. Hedefimiz, siber düzlemde kimi yabancı devlet kurumlarının muhtemel keyfi tavır ve yasaklarına ve devlet dışı aktörlerin dezenformasyon ve manipülasyon operasyonlarına karşı vatandaşlarımızın korunmasıdır."
"Siber dünyada daha güvenli ve daha özgür olmaya ihtiyacımız var" derken; kişisel verilerin, kurumsal verilerin, bireysel hakların teminat altına alınmasından bahsettiğine dikkati çeken Altun, şöyle konuştu:
"Yeni iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlardan kendi emelleri uğruna faydalanmaya çalışan, yeni medya platformlarını kendi propagandaları için kullanan terör örgütlerinin, organize suç şebekelerinin etkisinden temizlenmiş bir siber dünyadan bahsediyorum. Vatandaşların, bireylerin tercihte bulunmak için en temel gereksinimleri olan doğru bilginin karşısında yer alan sistematik yalan siyasetinden, bilgi kirliliğinden arınmış bir siber dünyadan bahsediyorum. Toplumsal ilişkileri zehirleyen, ideolojik yahut zümrevi çıkarlar uğruna üretilen yalan içeriklerin meşru ve işlevsel görülmediği bir sanal ortamdan bahsediyorum. Sosyal medya şirketlerinin ticari yahut siyasi saiklerle bireyleri keyfi şekilde yönlendiremeyecekleri bir dijital dünyadan bahsediyorum. Ancak, böylesi bir siber alanda, böylesi bir sanal ortamda özgürlükten bahsedebiliriz. Enformasyon savaşlarının yoğunlaştığı günümüzde, ulusal güvenliği ve siber egemenliği muhafaza edecek tedbirleri almak mecburiyetindeyiz. Ve biz bu noktada başta İletişim Başkanlığımız olmak üzere, ilgili bütün kurumlarımızla birlikte titiz bir biçimde çalışmalarımızı sürdürüyoruz."
Politik savaş olarak da adlandırılan ve yeni iletişim teknolojilerinin kullanılması yoluyla ülkelerin toplumsal barışını, ekonomik istikrarını ve devlet-toplum ilişkilerini hedef alan enformasyon operasyonlarına karşı mücadelelerinin aralıksız devam ettiğini, bunu yaparken de kamu çıkarlarını ve milletin hukukunu gözetmeyi esas aldıklarını belirten Altun, İletişim Başkanlığının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vizyonu doğrultusunda, devletin ilgili kurumlarıyla eşgüdüm içerisinde, hem ülkenin kamu diplomasi faaliyetlerini yönlendirme, hem sistematik dezenformasyon faaliyetleriyle mücadele etme, hem de devletin stratejik iletişim yol haritasını çerçeveleme noktasında çalışmalarını sürdürdüğünü sözlerine ekledi.