MHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu'nun açıklamaları şu şekilde;
''Gerçekleştirdiğimiz bu toplantılar, adı Sayın Genel Başkanımız tarafından konulan, ülke siyasetinde MHP’nin durduğu yeri, tutumu ve görüşlerini istişare etmek ve özellikle Cumhur İttifakının karşısında toplanan muhalefetin izlediği siyaseti değerlendirmek amaçlı anlatma ve aydınlatma toplantılarıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasi tutumu herkesin bildiği gibi “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” düsturu çerçevesinde milletin ve devletin içeriden ve dışarıdan maruz kaldığı tehditlere karşı varlık, birlik ve dirliğini korumaktır. Milli bekanın korunması için MHP öncülüğünde oluşan Cumhur İttifakı olarak azami işbirliği içinde çalışıyoruz. Bu kapsamda Liderimizin de vurguladığı gibi, Milliyetçi Hareket Partisi iktidar partisini doğrularında destekleyen ve daha doğru işler yapabilmesi için yapıcı muhalefet tarzının örneğini gösteren partidir.
Cumhur İttifakı, sadece bir seçim işbirliği olmanın ilerisinde bir anlayış birliğini de göstermektedir. 2018 seçimleri öncesinde Sayın Genel Başkanımız ve Sayın Cumhurbaşkanının imzalayıp Yüksek Seçim Kuruluna ve kamuoyuna duyurdukları bildiri bu ortak anlayışın ifade edildiği önemli bir belgedir. Cumhur İttifakı felaketlere karşı bir direnç hareketidir! Cumhur İttifakı milletin refleksinin siyasi tezahürüdür! Cumhur İttifakı milletten aldığı güçle vardır! Cumhur İttifakı geleceğin teminatıdır!
Bir de sadece karşıtlıkları dolayısıyla bir araya gelmiş muhalefet, kendi verdikleri adla millet ittifakı bizim gördüğümüz kadarıyla zillet ittifakı vardır. Umudumuz ve bu toplantılardaki muradımız, bugüne kadar zilleti, suret-i haktan görüp onları destekleyen vatandaşlarımızın da gerçeği görmesine hizmet edebilmektir. Parlamenter Sistemi FETÖ, PKK, ABD ve AB ile mi Güçlendireceksiniz?
Muhalefetin en son etkinliği altılı masa ve masanın altındaki saklı ortak ile masanın üstündeki güçlendirilmiş parlamenter sistemdir. Saklı ortak, bildiğimiz bölücü teröristler ile onların şaibeli sözcüleridir. Bu gayrimeşru ilişki o kadar aleniyet kazandı ki her şey ulu orta, pervasızca ve arsızcadır. En son Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır gezisinde Selahattin Demirtaş’ın babasını ziyaret edip oğullarını bölücü örgüt adına HDP’nin çaldığını söyleyen anneleri ziyaret etmemesi bunu göstermiştir. Ziyaret ettiği kişi, aynı zamanda bir terör elebaşı olan Nurettin Demirtaş’ın babasıdır. Bu kişi de HDP ile bölücü örgütün arasındaki örgütsel bağın doğrudan bir örneğidir. HDP’de eş genel başkan olmuş ve örgütün dağ kadrosuna tayin olmuştur. İşte Kılıçdaroğlu, bunun babasını ziyaret edip saz çalıyor diye sempatik gösterilmeye çalışılan Selahattin Demirtaş’a ve dolayısıyla bölücü ortaklarına selam çakmıştır.
Masanın üzerindeki sözüm ona mutabakat belgesi ise, sadece kağıt israfı olan ve içinde her hangi bir gelecek döneme ilişkin model koymayan sadece bir başlıktan ibarettir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyorlar. Ne yapıp güçlendirecekleri belirtilmiyor. Parlementer sisteme dönüş isteyen bu yapıya soruyoruz; Madem Parlementer Sistem iyiydi güçlendirilmiş kısmı neden? Neresinde zayıflık var ki güçlendirmek istiyorsunuz? Güçlendirme kısmı terör örgütleri ile mi? FETÖ, PKK, ABD ve AB ile mi? Parlamenter sistemin güçlendirilmesine ihtiyaç varsa, niçin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden daha iyi olduğu açıklanmamıştır. Üstelik parlamenter sisteme geçilmesi için bir anayasa değişikliği gerekmesine rağmen, bu sürecin nasıl işleyeceği belirlenmemiştir. Öyleyse bunca sayfada ne diyor? “Onu alma, beni al”. Dertleri sadece iktidarı devirmek ve bunu sağlamak için yuvarlak masanın etrafında ya da altında bir araya gelmek.
Dışarıdan bakınca, ne kadar güzel, farklı partiler bir araya gelmiş ve ortak çözümler arıyor gibi görülebilir. Buna çok uyan, meşhur bir Mevlana hikayesi vardır. Hazret bir gün talebeleriyle sokakta yürürken birkaç köpek yavrusu yol kenarında oynaşıyormuş. Öğrencilerden birisi, “Üstat bakın! Nasıl kardeş kardeş oynuyorlar” demiş. Mevlana cevap vermiş: “Bu görüntü aman sizi kandırmasın, ortaya bir kemik parçası atın, görürsünüz kardeşliği”. Bizim muhalefetin uzlaşması da, ortaya düşecek rant paylaşımına kadar devam edecektir. Bunun örneğini İzmir’den seçilmiş bir İP’liye geçmişte Büyükşehir Belediyesinin işleri için “sabrımız taşıyor” dedikten sonra sabrını genişleten bir fırsat verilmiş olmalı ki, bir daha sesinin çıkmamasından görebiliyoruz.
Zillet İttifakı Okyanus Ötesinden Gelecek Destekle İktidarın Devrilmesini Bekliyor!
Bunlar çözüm aramıyorlar, böyle bir kapasite ortaya koyamıyorlar. Yaptıkları, okyanus ötesinden gelecek destekle iktidarın devrilmesini beklemektir. Bunu beklerken de hemen her konuda, ama her milli konuda iktidarın karşısında olma kamuflajıyla millet ve devlet menfaatlerine aykırı duruyorlar.
Terörün devlet olmasını önlemek için girişilen sınır ötesi operasyonlar için “bizim orada ne işimiz var” dediler. “Irak’ta ne işimiz var, Suriye’de ne işimiz var, Libya’da ne işimiz var.” dediler. Bunların işi çünkü Washington’da, Pensilvanya’da, Kandil’de. Libya tezkeresi gelir, hayır derler. Avrupa adına darbe yapan Hafter’i desteklerler. Suriye tezkeresine karşı oy verirler. "YPG vatanını kurtarmak isteyen oluşum", “onlar terörist değil” derler. Irak’ın kuzeyindeki operasyonlara karşı çıkarlar. Piknik yapan teröristleri vuruyorsunuz" şeklinde beyanat verirler.
Bu altılının en büyüğü CHP. CHP sözcüleri, Azerbaycan’ın şanlı bir zaferle sonuçlandırdığı Karabağ Savaşı’na gölge düşürmek için “Türkiye oraya cihatçı grupları gönderiyor” bile demişlerdir. Milli bir olayda dahi haktan yana, hukuktan yana ve Türkiye’den yana tavır alamamışlardır. Hem zihniyetleri, hem de taahhütleri buna izin vermemektedir.
Bir ara Kılıçdaroğlu, FEÖ’nün siyasi ayağı deyip dururdu ve “120 ila 180 arasında ByLock kullanan milletvekili var” diye iddialar ortaya atardı. Bir tane bile bu iddiasına dayanak olan ismi savcılara vermedi. Muhalefetin lideri, yalan söylememişse suçluyu koruyor demektir. Yalan söylemişse, bize söyleyecek bir söz kalmamıştır. Sonra 15 Temmuz için tiyatro diyecek kadar yaşanan gerçeklerden kopabilen bu adamın vardığı nokta: Yeni bir çözüm süreci başlatma vaadidir.
Devletin terörle mücadelesini köreltip teröriste moral vermekle uğraşmaktadır. Oturduğu sandalyenin Atatürk’ün makamı olduğunu unutmuş bir gaflet kumkuması halinde, etnik ve mezhepsel sorunlar icat edip onları çözmek için HDP ile birlikte çalışmaktan söz etmektedir. “Kürt sorunu” tabirini biz kökten reddettiğimiz gibi, büyük Türk milliyetçisi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisine de bu ifadeyi yakıştıramıyoruz. Ancak bunlar, demokrasinin yolunu Diyarbakır’da arayan, bebek katili teröristleri masum vatandaş diye takdim eden bir dalalet noktasındadır. Bu ülke yakın geçmişte bir çözüm süreci denemiş ve sonu hendeklerde patlamayla, 6-7-8 Ekim olaylarındaki cinayetlerle ve başkaldırı denemeleriyle bitmiştir. Bundan ders almayıp sadece perde arkasından aldıkları talimatlarla söz söyleyen muhalefet HDP ve PKK güzellemeleri yaparak çözüme gidiyorlar. Ne yapacaklarmış? İktidara gelirlerse Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakacaklarmış. Başka, Osman Kavala’yı serbest bırakacaklarmış. Ağızlarını açınca yargı bağımsızlığından söz eden koca koca adamlar, yargıyı kendilerinin emrine alacaklarını söylüyorlar fakat ağızlarından çıkan sözü kendi kulakları duymuyorlar. Terör örgütünün emrinde faaliyet gösterdiği açığa çıkan belediye başkanlarına sahip çıkarak demokratlık göstermektedirler. Kayyumları, hatta bütün kamu görevlilerini işlerini yapmamaları için tehdit etmektedirler. PKK ile aynı dönemde elektrik faturasını ödemeyeceğini söyleyerek halkı kin ve düşmanlığa düşürecek bir itaatsizlik çağrısı yapmaktadır. Bütün bunlar olurken, muhalefetin milliyetçi diye şöhret yapan kesimi sağır, dilsiz ve kör olmuştur. Kendilerini uyanık, alemi kör, herkesi sersem sanmaktadır. Ancak yanıldıklarını millet onlara göstermektedir ve bundan sonra da gösterecektir.
Zillet İttifakı FETÖ’nün Siyasi Ayağıdır!
Yuvarlak masanın altında mı, civarında mı yakında açığa çıkar ama bugünden açıkça ortada olan bir şey var: Mevcut durumda artık zillet ittifakı FETÖ’nün siyasi ayağı halindedir. KHK ile kamudan ihraç edilen FETÖ’cüleri yeniden göreve getireceğini seçim vaadi olarak dillendirmektedir. 15 Temmuz sadece darbe kalkışmasında uçak kullanan birkaç hainin işiymiş gibi, tescilli FETÖ üyelerine mavi boncuk dağıtmaktadır. Asıl onların ardındaki güç merkezine mesaj vermekte ve onların emrinde olduğunu duyurmaya çalışmaktadır.
Ülkücülük MHP’de Olur! İdeoloji anlık değil bir sonsuzluk halidir.
O güç merkezlerinden alınan talimatla ufak tefek partiler kurmuş eski günlerin vebali omuzlarında olan tipler de masanın etrafında yer bulmuşlar. Ancak bu serok Ahmet ve Babacan’ın yaptıkları iş, Milliyetçi Hareket Partisi ve onun saygıdeğer genel başkanına saygısızlık yarışıdır. Milletin derdine deva olmaktan aciz Babacan denilen eski bakan, milletin adını iftiharla andığı Devlet Bahçeli’ye laf yetiştirmeye kalkıyor. Kulağına hangi kripto casus fısıldadıysa, Ülkücü Hareketi “cefasını çekenler” ve “sefasını sürenler” diye ayırmaya kalkıyor. Hemen ardından dün bizimle beraber olan fakat 1980’den sonra ortalarda görünmeyen ve her fırsatta milliyetçi ülkücü harekette nifak çıkartma çalışan ekipten biri ‘’açık mektup’’ yazıyor. Meramı sonunda belli oluyor Ülkücü sadece MHP’de olmazmış diyor. Aramızda bulunup sürekli yorulanlar, düşenler, savrulanlar ve menfaat uğruna dönenler gibi. Bunlara en güzel cevabı rahmetli başbuğum vermiş: Ülkücülük MHP’de olur. Ve nede güzel söylemiş Atsız Ata;
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz. Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin, Değişilir topu da bir sokak kaltağına. Bu Babacan ve benzeri bilmiyor ve bilemez ki Ülkücüler bu vatanı karşılıksız sevmiş bir iman, iddia ve adanmışlık içindedir. Ülkücü Milliyetçi Hareket, tarihinin en badireli günlerinde de, memleketin aydınlık yarınlarının umuduyla bir ve bütündür. Milliyetçi Türkiye’ye ve Turan’a yürümektedir. İdeolojik hareketlerde bir dönem içinde olmanın bir önemi yoktur. Süreklilik gerektirir. İdeoloji anlık değil bir sonsuzluk halidir. Adanmışlık ister, davaya sadakat ister.
Birlikte Hayır, Ayrılıkta Azap Vardır!
Biz “birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır” diyen kutlu bir ikaz ışığında milletin birliği için birlikte çabalayan bir hareketiz. Ruhi Kılıçkıran’dan Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar şehitler kervanının hatıralarına da emanetlerine de ideallerine de hizmet etmeye devam ediyoruz. Allah birliğimizi bozmasın.
Terör Örgütleri Ve Türk Düşmanları İle Helalleşilmez, Sadece Bedel Ödetilir!
Güzel ve bir o kadar talihsiz İzmir’imiz hakkında da birkaç söz söylemek isterim. Bu şehrin talihsizliği, onlarca yıldır CHP tarafından yönetilmesi ve en sonunda da bu partinin en beceriksiz bir üyesinin Büyükşehir Belediye Başkanlığına gelmiş olmasıdır. Adam stand up yapıyor, hopluyor, zıplıyor. Bir tek yapmadığı iş var: Tunç Soyer Belediye Başkanlığı yapmıyor. Sözlerine bakılırsa, çevrecilikte şampiyon. Yaptığı işlere bakarsan, çevre yıkımının balyozunu sallıyor. İşte son icraatını İzmir'in en değerli yeşil alanlarından biri olan Kültürpark'ta sergilemektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültürpark'ta hastalandıkları gerekçesiyle yıllanmış palmiyeleri kesiyor. Sadece buradaki kesilen palmiye sayısı toplamda 100 civarındadır. Hastalanırken çare aramayıp kesilecekleri günü, ölümlerini bekleyen bir belediye yönetimi iş başındadır. Üstelik kesilenlerin yerine yenilerini de dikmiyorlar. Palmiye kökünden kendini gençleştiren bir ağaç değildir ki, kesilen ağaçların köklerini kütük halinde bırakıyorlar. Palmiyeler Kültürpark’ın en değerli ziynetidir. Bunun bilicinden uzak bir zat maalesef bu şehrin yöneticisi durumundadır.
Terörist Sevici Soyer’in Rant Düzeni!
Soyer’in baştan beri terörist sevici olduğu gizli saklı değildir. Kayyumlar meselesinde baş ağıtcı, HDP’nin dayanışma standlarında demirbaş görevli, barış bildirisi dedikleri terör açıklaması yüzünden ihraç edilen akademisyenlerin koruyucusu… İzmir’i HDP’nin talimatlarıyla idare ediyor. İdare ediyor derken, şehre hizmet vermeyi değil de, rant dağıtımını idare ediyor. Bu arada bal tutan parmağını yalar hesabı, Seferihisar Belediye Başkanlığı günlerinden beri kamu kaynaklarını doğrudan eşinin kooperatifine peşkeş çekmesi türünden kendi ailesine menfaat sağlamaya devam ediyor. Bugün de Büyükşehir Belediyesi, başkanın eşinin yönettiği kooperatiften ihale yapmadan mal alımı yapıyor. İddialara göre onlarca milyon lira, Tunç’tan Neptün’e transfer edilmiş durumdadır. Et, süt, enginar… Belediye ne isterse Köy-Koop’ta varmış. Şu rant düzenine bakar mısınız?
Altılı Zillet Tezgahına Karşı Doğru Yolda Yılmadan, Yorulmadan Yürüyeceğiz!
Devletin varlığı, milletin birliği ve halkın dirliği için biz doğru yolda yılmadan, yorulmadan yürüyerek altılı zillet tezgahına, bölücüye, haine, hızsıza dur demeye devam edeceğiz. Milletin bekası da, İzmir’in kurtuluşu da millet için kendinden vazgeçebilenlerin eliyle sağlanabilecektir. Allah yolumuzu bahtımızı açık etsin.
Dostu düşmanı ayırt etmek için çokta düşünmeye gerek yoktur. Düşman oklarına bakın kime gidiyorsa dostunuz odur. Terör örgütleri ve Türk düşmanları ile yürünmez, ortak olunmaz, helalleşilmez, sadece bedel ödetilir. Ne mutlu Türk’üm diyene!