24 Kasım 2024
weather
15°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Gündem Salgının dünyada yarattığı toplumsal travmaya dikkat

Salgının dünyada yarattığı toplumsal travmaya dikkat

Ülkelerinden binlerce km uzaklıktaki yer altı kaynaklarına sahip olmak ve bölgesel hakimiyetlerini arttırmak için asker bulunduran emperyalist devletler, Kovid-19 salgınıyla beraber sağlık politikalarına yönelmiş ve askeri üslerini evlerine çekme eğiliminde olmuşlardır. Elbette unutulmaması gereken bir diğer husus da Kovid-19 salgınının toplumsal travmalara yol açıp açmayacağıdır.

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Salgının dünyada yarattığı toplumsal travmaya dikkat

DÜNYANIN SALGIN TARİHİ VE GELECEK - KADİR YILDIZ / TÜRKGÜN GAZETESİ

Ülkelerden binlerce km uzaklıktaki yer altı kaynaklarına sahip olmak ve bölgesel hakimiyetlerini arttırmak için asker bulunduran emperyalist devletler, Kovid-19 salgınıyla beraber sağlık politikalarına yönelmiş ve askeri üslerini evlerine çekme eğiliminde olmuşlardır. Özellikle Orta Doğu’da askeri üs bulunduran ABD, Irak ve Suriye’deki birkaç üssünü kapatmış, bölgede bulunan vekalet savaşçılarına maddi destek sağlama yoluna gitmiştir. Irak, Suriye ve Libya’da aktif bir şekilde bulunan Türkiye ise askeri varlığını korumaya devam etmekle birlikte koronavirüs salgınına karşı bölgedeki tedbirlerini artırmıştır. Tıbbi ekipmanlar ile kontrolü altında bulunan yerleşim yerlerindeki sivillerin ihtiyaçlarını karşılamıştır. Libya üzerinde önemli jeopolitik hamleler yapan Akdeniz ülkeleri ise tamamen salgınla mücadeleye yoğunlaşmışlar ve bölgesel politikalarını askıya almışladır.

Çatışma alanlarındaki yükselen tansiyonun düşmesi ve askeri olarak azalmaya yönelen politik tavırlar salgın sonrası da küresel anlamdaki bloklaşma üzerinden tekrar şekillenecektir. Ancak bölgemizde etkin olan ABD, Fransa, Almanya, İtalya, İran gibi ülkelerin koronavirüs salgınından oldukça şiddetli derece etkilenmesi ve ekonomik olarak ibrelerin aşağıya doğru yöneldiği bir süreci aşmaları zaman alacaktır. Bu durumda bölgede bulunan ülkeler ya ekonomik olarak kendilerini toplama yoluna gidecekler ya da askeri olarak varlıklarını sürdürdükkleri bölgelere harcama yapmaya devam edeceklerdir. Salgın sonrası ekonomisini toparlamak isteyen ülkelerin kendilerine yük getireceği bir askeri operasyonda bulunması beklenemeyeceğinden dolayı salgın sonrası süreçte bölgemizdeki etkinlik alanının Türkiye lehine değişeceği görülmektedir.

YAPAY ZEKÂ ÖNE ÇIKIYOR

Bu gelişmelere ek olarak ülkelerin askeri anlamda daha çok teknolojiye yatırım yapacaklarını söylemek uçuk bir görüş olmasa gerek. ABD ordusunda koronavirüs salgınının görülmesi ve ölümlere yol açması yeni gelişmeleri de beraberinde getirebilir. Son dönemlerde ABD ve Japonya’da robotlara yapılan yatırım dünyanın gündemindedir. Bu süreç yapay zekanın kullanılarak insan gibi hareket eden robotların üretiminin daha çok yaygınlaşarak askeri amaçla kullanılabileceğini de göstermektedir. Dünya elbette ki robotlaşmayacaktır ama tarihin seyrine baktığınızda salgın hastalıkların insan gücünün yerine makineleşmenin ağırlık kazandığı bir süreci beraberinde getirdiğini görmekteyiz. Ayrıca cerrahi ameliyatların yapay zekâ kullanılarak uzaktan gerçekleştirildiği bir süreç çoktan başlamışken bu durum herkes için normal karşılanabilecek bir detay olacaktır. Kovid-19 salgınının bu konuda yeni bir teknolojik süreci beraberinde getirmesi muhtemeldir.

SOSYAL UYUM SÜRECİ ZAMAN ALACAK

Kovid-19 salgınıyla beraber insanların mecburi olarak uymaya başladığı sosyal izolasyon ve sosyal mesafe kuralı salgın sonrası da insan ilişkilerinin odağına yerleşebilir.

Sosyal hayatın mesafeli bir yapıya döndüğü sosyal ilişkiler asosyal bir yaşam tarzına dönüşmek değildir elbette. Ancak insanların birbirlerine olan mesafeli yaklaşımı sosyal medyanın eskisinden daha çok kullanımını da beraberinde getirecek bir yapıya bürünecektir. Zaten hayatımızda olan sosyal medya daha çok çeşitlenip insanların sosyal dokuya bu mecra üzerinden adapte olmasını zorunlu hale getirecektir. Elbette ki bu durum her toplum için aynı ölçüde gerçekleşmese de sosyal medyanın imkanlarıyla daha çok iç içe olan toplumları etkisi altına almayı sürdürecektir. Sosyal medyaya mesafeli olan toplumlar ise sosyal ilişkilerini aynısıyla devam ettirmenin yanı sıra sosyal mesafe konusunda daha duyarlı yaklaşım sergileyeceklerdir. Kovid-19 salgınından daha çok etkilenen İtalya, İspanya gibi ülkeler daha az etkilenen ülkelere göre daha mesafeli yaşam koşullarına alışmak zorunda kalacaklardır. Koronavirüs salgını sonrası sosyal ilişkiler üzerine bilim adamları sosyal ilişkilerin oldukça zayıflayacağı görüşünü öne sürseler de tarihin hiçbir döneminde hatta milyonların hayatını kaybettiği salgınlar sonrasında da sosyal ilişkilerin zayıflamadığı görülmektedir.

ÜLKELER ARASI YENİ BİR ÇEKİŞME DÖNEMİ

Ayrıca Kovid-19 salgını dünyanın küresel anlamda yeni bir çatışma alanı açacağını göstermektedir. O da virüs salgınının başladığı Çin ile ABD arasında yaşanan gerilimin tırmanması yönündedir. Bu gerilim iki ülke ile sınırlı kalmayacak ve bir taraftan Rusya ve İran’ın diğer taraftan da Avrupa ülkelerinin dahil olduğu yeni çekişme sürecini başlatacaktır. Bu süreçte ülkeler ekonomik olarak yeni ambargolarla karşılaşırken diğer taraftan da ihtilaflı konular tekrardan gündeme alınarak kutuplaşma seviyesi yükselecektir.

PAYLAŞAN YA DA İÇİNE KAPANAN TOPLUMLAR

Kovid-19 salgını sonrası sosyal ilişkiler üzerine ön görülebilecek tek durum insanlar arası iletişimde teknolojik imkanların daha aktif kullanılacağı gerçeğidir. Virüsün, psikolojik değişikliklerine yol açacağı da aşikardır. Küresel bir salgın haline gelen koronavirüs bazı toplumlarda paylaşma ve dayanışmayı artırırken bazılarında ise tam tersi bir etkiyle sosyal kopuşa evrilebilecektir. Bu durum toplumların kriz anındaki davranışlarıyla şekillenen bir olgudur. Kriz anında dayanışmayı ön plana çıkaran toplumlar ile kriz anında içe kapanan toplumlar bu durumun belirleyicisi olacaktır.

TEMKİNLİ VE TEDBİRLİ BİR NESİL

Elbette unutulmaması gereken bir diğer husus da Kovid-19 salgınının toplumsal travmalara yol açıp açmayacağıdır. Genç kuşağın salgın neticesinde birçok can kaybına şahit olması veya yakınlarından birini kaybetmesi ölüm korkusunu tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum da salgının gelecek kuşak için daha kaygılı, temkinli veya tedbirli bir neslin yetişmesi anlamına gelmektedir. Birçok ülke sokağa çıkma yasağı ilan etti. Kimi ülkeler bunu kısmi olarak kimisi de tam gün olarak uyguladı. Avrupa ülkelerinden bazıları ise salgın yayılımının fazla olmasına rağmen sokağa çıkma yasağını insan hakkı ihlali sayılabileceği yönünde bir tartışmayı tercih etti. Ancak zorunlu olarak sokağa çıkma yasağının getirdiği bazı psikolojik etkenler de kendini gösterdi. Özellikle insanlar üzerinde psikolojik bir baskı oluşturan sokağa çıkma yasağı “yasak” oluşu sebebiyle insanlar üzerindeki baskılama dürtüsünü hızlandırdı. Bu süreç insanlarda sosyo-psikolojik kaygıların oluşmasına sebep olurken diğer taraftan da uzun bir süredir ardı ardına 3-4 gün evden çıkmayan insanların ailesine vakit ayırmasını sağladı.

Ülkemizden örnek verecek olursak; İstanbul Emniyet Müdürlüğü verilerine göre salgın sürecinde sosyal izolasyonun uygulanmaya başlamasının ardından asayiş olaylarında yaklaşık yüzde 40 azalma meydana gelirke, aile içi şiddetin ise yüzde 38,2 oranında artış gösterdiği belirlendi. Kendisini baskılayan insanlar depresyon ağırlıklı bir eğilim sergilerken, evde vakit geçirmeyi fırsata dönüştürenler bu süreci kendi lehlerine olumlamayı başardılar. Her iki insan tipi de salgın sonrası oluşabilecek toplum yapısı hakkında bizlere yol göstermektedir. Hijyen kurallarının öncelendiği salgın sürecinde aşırı titizlik hassasiyeti bulunan insanlar bu süreçte daha fazla özen göstermeye başladılar. Bu durum da onlarda kaygı seviyesinin artmasına neden oldu. Sosyal izolasyonun tavan yaptığı pandemi süreci insanların salgından sonra da izolasyon sürecini hayatının bir parçası haline getirmeye zorladı. Toplumun büyük bir kesiminin salgın sonrasında da salgın devam ediyormuş ya da her an tekrar yaşanabilirmiş dürtüsüyle uzun bir süre daha kısmi sosyal izolasyon ve sosyal mesafe kuralını devam ettireceği görülmektedir.

Bu süreçte insanların öğrendiği en önemli olgu ise değer vermekten öte kıymet bilmek oldu. Sosyal hayatın alışkanlıklarının bir anda ellerinden alınması, baktıkları ama göremedikleri hususların ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı. Kısacası özgürlüğe dair zorunlu bir sosyal deney gerçekleşti. Bu deney insanlara salgın sonrasında da sosyal hayatın tanzimi için daha titiz davranışlar sergilemesini öğretti.

SOSYAL DAYANIŞMANIN ÖNEMİ

Sosyal İzolasyon insanların evine kapanmasını öngören bir tecrit sürecidir. Türkiye izolasyon sürecini gönüllü karantina şeklinde uygulayan nadir ülkeler arasındadır. Toplumun gönüllük esasına dayanan bu kurala kısa sürede uyum sağladığını da söyleyebiliriz. Ülkemizde 65 yaş üzerine sokağa çıkma yasağı getirilmesinin sebebi ise risk grubunda bulunmalarından dolayıdır. Hakeza 20 yaş altına da sokağa çıkma yasağı getirilmesinin sebebi, virüs taşıyıcı olma ihtimalinin en yüksek olduğu grup olmalarındandır. Bu iki yaş grubunun ihtiyaçları ise güvenlik güçleri tarafından sağlanmaktadır. Kovid-19 salgınının üzerinden yaklaşık 4 ay geçmesine rağmen hem sosyal izolasyonu sağlayıp hem de aynı anda izolasyon altındaki insanlara evlerinde hizmet veren başka bir ülke yoktur. Çünkü başta Avrupa ülkeleri olmak üzere güvenlik güçleri ve sağlık personeli sadece pandeminin yaygınlaşan kısmını kontrol altına almakla meşguldür. Görünen o ki bu süreçten en az yara alarak çıkan ülke Türkiye olacaktır. Sosyal dayanışma ve yardımlaşmayı ön plana çıkaran eylem planı salgın sonrası sosyal hayata en hızlı uyum sağlayacak olan ülkenin Türkiye olmasını kolaylaştıracaktır.

YARIN DEVAM EDECEK

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
'138 bin vatandaşımız karantinada'

'138 bin vatandaşımız karantinada'