Deprem Türkiye'nin gerçeği
Van depremi raporunu yazan mühendislerden olan Yapı Denetim ve Deprem Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Şahin İstanbul depremiyle ilgili Türkgün’e açıklamalarda bulundu. 2000 sonrası inşa edilen yapı denetimli binaların büyük oranda depreme dayanıklı olduğunu söyleyen Şahin, kaçak ve denetimsiz yapıların vatandaşlar için büyük risk taşıdığını belirtti.
1999’dan bu yana deprem olmayan İstanbul’da 5,8 şiddetinde sarsıntı yaşanması panik ve korkuya neden oldu. İstanbullular yeniden deprem gerçeğini hatırladı. İstanbul’un depreme ne kadar hazır olduğu ve alınması gereken tedbirlerle ilgili sorularımızı cevaplayan Yapı Denetim ve Deprem Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Şahin gazetemize önemli açıklamalar yaptı.
-Türkiye depreme hazır mı?
1999 depreminden sonra devletimiz çok büyük mevzuat ve yönetmelik değişikliklerine gitti, yeni yapılan bütün binaları yapı denetim sistemiyle kayıt altına almaya başladı. Bina olarak, yapı denetim olarak hazırız ama ülkemizde maalesef eski binalar ve kaçak yapılar çok fazla olduğu için genel olarak o binalarda sıkıntı yaşıyoruz. O konuda hazır değiliz. 2000 yılı öncesinde yapılan binalar için bir şey söyleyemeyeceğim ama 2000 sonrası yapılan yapı denetimli binaların büyük oranda depreme dayanıklı olduğu hususunda şüphemiz yok. Çünkü bunların hepsi mühendislerin kontrolünde ve denetiminde yapıldı. Yapı denetim firmaları artık müteahhitlerle herhangi bir pazarlığa girmiyor, denetleyecek kişiyi seçmiyor. Devlet bu konuya el atarak kanunla bağımsız bir denetim sağladı. Bunun sayesinde de nasıl kişi savcısını, hâkimini, müfettişini seçemiyorsa, yapı denetimini de seçemiyor. Devlet tarafından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan bir yazılım tarafından atanıyor bunlar. Bu da denetimin bağımsız olmasını sağlıyor, oraya giden mühendis arkadaşlar da bilgisini, birikimini, diplomasını ülke faydasına kullanmaya çalışıyor. Neticede bu kanunun asıl amacı da can ve mal güvenliğini temin etmek.
“ESKİ BİNALARIN YENİLENMESİ ŞART”
-Eski yapıların durumu ne olacak?
Eski binalarla ilgili de 6306 sayılı kentsel dönüşüm kanunu var. O kanun kapsamında ele alınmalı. İstanbul’un geneli apartman dediğimiz klasik parsel. Bu eski yapıların olduğu yerler ada bazında ele alınarak daire sayısı kadar ada bazında kentsel dönüşüm alanı oluşturulmalı. Ada bazında aldığınız zaman yeşil alanları da kazanmış olursunuz. Sadece deprem olarak düşünmeyelim en ufak bir yağmurda İstanbul’da sel oluyor ve mağduriyetler oluşuyor. Kentsel dönüşüm marifetiyle bu eski binaları yenileyebiliriz. Burada şu söyleniyor: Parası olanlar zaten yeni binalara geçiyor. Evet eski binalarda oturanlar maalesef maddi düzeyi düşük vatandaşlarımız. Devletimiz bunlara kentsel dönüşümle şöyle katkı sağlayabilir: Alan bazında kentsel dönüşüm yapılırsa mesela yüzde 10 alan artımı yapılarak, yüzde 5’ini müteahhitte yüzde 2’sini kamuya vermek şartıyla ya da başka bir oran belirlenerek bu yapılabilir. Bununla ilgili bir çalışma yapılmıştı yanlış hatırlamıyorsam 2015 veya 2016 yılında, çok da güzel bir çalışmaydı. Bu çalışma yeniden canlandırılarak ada bazında, rant elde etmeden, sadece vatandaşların sağlam binada oturması adına bir çalışma yapılabilir. Eski binaları bir şekilde yeni binalar haline getirmemiz lazım, çünkü ülkemiz maalesef ki deprem kuşağında. Dünya yılda 2 milyon kez sallanıyor, bu çok büyük bir rakam.
“İNSANLARI DOĞRU BİLGİLENDİRMEK LAZIM”
-Depremlerin bu ara sıklaşmasını neye bağlamak lazım
Yer kabuğu bir hareket halinde şu an ve her deprem bir fayı tetikliyor ve enerji açığa çıkarıyor. Deprem yarın olacak ya da 10 gün sonra olacak gibi söylemlerle kamuoyunda insanları paniğe sürükleyen yanlış bir bilgilendirme var. Bugün 5,8 şiddetinde bir deprem olmuş olabilir ama yarın 7 şiddetinde deprem olacak anlamına gelmiyor veya deprem olmayacak anlamına da gelmiyor. Bununla ilgili herhangi bir şey söyleyemezsiniz, bilimsel araştırmalar yapmak lazım ve insanları yanlış yönlendirmemek, onların duygularıyla oynamamak lazım. Mesela Japonya'yı ele alırsanız Japonya deprem açısından en riskli ülkelerden biri. Fakat orada 7.9 şiddetinde bir deprem olduğunda bile bu durum ölümle sonuçlanmıyor, kalp krizi gibi münferit olayların dışında. Biz insanları paniğe yönlendirmek yerine özellikle televizyonlara ve basına demeç veren kişiler olarak bu binaların güvenli yapılması üzerine yoğunlaşmamız lazım. Bakanlık buna çalışıyor, bakanlığa omuz vermek lazım. Bu siyaset üstü bir konu, bu konuyu istismar etmemek lazım. Bu aslında seferberlik gibi bir durum. Çünkü bu binalarda halk yaşıyor. CHP'lisi de AK Parti’lisi de MHP'lisi de..
“TOPLANMA ALANLARI MUTLAK ÖNEMDE”
-Toplanma alanlarının geçmişten bu yana giderek azaldığı ve bu durumun afet anlarında ciddi sorun oluşturacağıyla ilgili iddia ve eleştiriler var…
İstanbul'daki toplanma alanları ile bazı rakamlardan bahsediliyor. Bununla ilgili bizim elimizde net bir bilgi ve veri yok. Ama toplanma alanları şu açıdan çok önemli. Depremde herkesin toplanabileceği ve ihtiyaçlarını giderebileceği alanların mutlaka olması gerekiyor. Van depreminde biz bunu yaşadık. Van depremi raporunu yazan mühendislerden biriyim ben. Orada toplanma alanının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştı. İnsanları bir araya toplayarak bütün ihtiyaçlarını karşılamak adına önemli bir tecrübeydi. Tabii İstanbul çok hızlı gelişen bir şehir, şu an belki de Türkiye'nin beşte biri orada yaşıyor. Orada toplanma alanlarına çok ihtiyaç var. Tabii bu son birkaç yılın sorunu değil, yıllardır süregelen bir şekilde, Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi hep yapılaşma öne çıktı. Ve yapılaşmalar oluşurken de bunlar dikey yapılaşma olarak gerçekleşti. İnsan sayısı çok fazla, yollar yetersiz, bir de her tarafı beton yaptığımız için böyle bir sıkıntı içerisinde kalıyoruz. Stadyumlar, merkezi alanlar da toplanma alanı yapılabilir ama toplanma alanlarının bir özelliği de insanların bütün ihtiyaçlarını giderilebilecek alanlar olması.
- Uzmanlar yıllardan bu yana İstanbul’da büyük bir depremin gerçekleşeceğini ifade ediyor. İstanbul ne kadar sürede depreme hazır hale gelebilir?
Bu ekonomi ile alakalı, biraz parasal bir durum. Kentsel dönüşüme girdik biz 2010 yılında. Bize maliyeti o zamanki fiyatlarla 400 milyar dolayındaydı. Bizim ülkemizde 26 milyon bina stoğu var. İmar barışı çıkınca çoğu iskan alma durumuna geldi ve kaçak yapılar da daha iyi kayıt altına alınmış oldu. Tabii teknolojinin gelişmesi ile beraber inanılmaz bir yapılaşma da hız kazandı. 2000 yılından sonra İstanbul'da yapılan binaların hemen hemen çoğunda kaliteli malzemelerin kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu konu ciddi bir maliyet isteyen bir değişim, bir binayı yıkıp tekrar yerine yenisini yapmak inanılmaz bir maliyet. Mali gücünüz yeterliyse deprem fayının geçtiği alanlardan, mesela Avcılar kısmından başlayarak bir çalışma yapılabilir ama bu iyi bir ekonomik güç istiyor.
“EHİL OLMAYAN KİŞİLERİN YAPTIĞI BİNALAR RİSK TAŞIYOR”
-Vatandaşların bireysel olarak alabilecekleri önlemler neler depreme karşı?
Vatandaşlarımız daire satın alırken ya da bina satın alırken iskanlı yapıları tercih etseydi ya da mühendis kontrolünde yapılmış binaları tercih etselerdi böyle sıkıntılar olmayacaktı. Maalesef eskilerden gelen belediyecilik anlayışının ciddi sıkıntılarını çekiyoruz. Derelere binalar yaptık sonuçlarını gördük, imara açılmayacak tarım alanlarını imara açtık ve doğa bunları maalesef affetmiyor. Siz doğa ile ne kadar oynarsınız doğa intikamını bir şekilde alıyor. Doğa mı insana hakim insan mı doğaya hakim, bu sorunun cevabı çok önemli. Doğa insana hakim bence. Derelere bina yaparsak, deprem fay hatlarına bina yaparsak akıbeti de maalesef böyle oluyor. Ev alırken biz öncelikle şunu yapmalıyız: Bir çamaşır makinesi ya da herhangi bir cihaz aldığımızda bunların kullanma kılavuzu var. İstanbul'da milyon dolarlık evler satılıyor hiçbirinin kılavuzu yok. Kim yaptı, nasıl yaptı, hangi malzeme kullanıldı? Bir araba alıyorsunuz mesela arabanın içerisinde bir kitapçık ile beraber kılavuzu geliyor. Her şeyini biliyorsunuz, motorunu, yük taşıma kapasitesini vesaire. İkinci el araç alırken bile vatandaş arabayı kaportasındaki boyasından en ufak çiziğine kadar detaylı incelemeden geçiriyor. Ev alırken maalesef sadece fiyatına, salonun ve mutfağın genişliğine bakıyor. Binanın sağlamlığına bakmıyor. İnsanlar satın aldıkları evlerin, binaların hiçbir şeyini bilmiyorlar. Vatandaş aslında bir kılavuza ihtiyaç duyuyor. Kılavuz olursa, bu binaları kimin yaptığı, nasıl yaptığı, hangi malzemelerin kullanıldığı her şey rahatlıkla görülebilir. Maalesef bizim ülkemizde 18 yaşını dolduran herkes müteahhit olabiliyor, ertesi gün de 18 katlı bina yapıyor. Şimdi bakanlık buna da el attı ve müteahhitlik kanunu çıkardı ama o da 3-4 ay uzatıldı. Dolayısıyla herkesin müteahhit olduğu bir yerde ehil olmayan kişilerin yaptığı binadan ne hayır bekleyebiliriz ki? Müteahhitlik meslek mi ticaret mi bunun ayrımının yapılması lazım.
NAZMİ ŞAHİN KİMDİR?
Nazmi ŞAHİN 1971 yılında Çorum‘un Alaca ilçesinde doğdu. İlköğretimini ve liseyi Ankara’da bitirdi. 1997 yılında Yakın Doğu Üniversitesi ( NEU ) İnşaat Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. 1997-1999 yılarında Lukoil firmasıyla yurt dışına giderek KOGALİM HEATLINE projesi ve NEFTBANK projelerini tamamladı ve iş bitirme belgesi aldı. 1999 yılında merkezi Ankara olan H.N.E. proje mühendislik inşaat firmasını kurup proje ve müteahhitlik sektöründe hizmet vermeye başladı. 2010 yılında Tunam Yapı Denetim şirketini kurarak yapı denetim alanında faaliyetlerde bulundu. Yurt içi ve yurt dışında bir çok projeye imza atmıştır. 2001 yılında Yapı Denetim üzerine kitap yazmıştır. İngilizce ve Rusça bilen Nazmi ŞAHİN evli ve iki çocuk babasıdır.