İade et ya da yargıla!
18 Haziran tarihli makaleme “Irak mahkemeleri için kirli pazarlık” başlığını atmıştım. Makalemde, bazı ülkelerin, vatandaşı olan DEAŞ militanlarının Irak’ta yargılanması ve idam edilmesi için Irak hükûmetine para verdiğinden bahsediyordum. Bu konu, o tarihlerde Bağdat’taki mahkemelerde 11 Fransız vatandaşına idam kararı verilmesiyle gündeme gelmişti. İçişleri Bakanı Soylu’nun “Biz kimsenin DEAŞ mensubunun oteli değiliz” çıkışının ardından, DEAŞ’lı teröristlerin iadesi meselesi tekrar tartışılır oldu. Bakan Soylu’nun haklı ve yerinde eleştirileri dikkate alınmalı ve bu tartışmaya önem verilmeli.
Bilindiği üzere Batı ülkeleri, kendi vatandaşlarının ülkelerine dönüşünü engellemek için bazı tartışmalı yöntemlere başvuruyor. Bunlardan en yaygın olanı ve en çok dile getirileni, vatandaşlıktan çıkartma. Bu yola tevessül eden Batı ülkeleri, DEAŞ militanı olduğu gerekçesiyle yargılanması gereken kişileri vatandaşlıktan çıkartıp, ülkelerine girişini engelliyor. Bu şekilde teröristlerden kurtulacağını sanan Avrupa ülkeleri, söz konusu teröristlerin bizzat kendi ülkelerinde yetişmiş olduğunu ve radikal örgütler için elini kana bulayabilecek zihniyette daha birçok kişinin hâlen ülkelerinde yaşadığını görememe gafletine düşmüş durumda.
Süleyman Soylu’nun, Suriye’de ele geçirilen DEAŞ militanlarının bir kısmının Avrupa ülkelerinin vatandaşları olduğunu ve bu yüzden ülkelerine iade edileceğini söylemesinin ardından Avrupa’nın bir telaşa kapılması aslında şaşırtıcı değil. Vatandaşlıktan çıkarma yoluna başvuran İngiltere ve Belçika’nın, Soylu’ya cevap veren ülkelerin başında gelmesi de anlaşılır bir durum. İngiliz Dışişleri Bakanlığının “Önceliğimiz Birleşik Krallık'ta yaşayanların güvenliğidir. IŞİD için savaşanlar veya ona destek verenler, mümkün olduğu oranda suçlarını işledikleri bölgelerde yargılanmalıdır” şeklindeki tepkisi, bir yerde “Ben vatandaşlıktan çıkarırım, siz başınızın çaresine bakın” anlamına geliyor. Belçika’nın “DEAŞ’lılar suç işledikleri yerde yargılanmalı” şeklindeki tepkisi ise, bu ülkenin de terörizmle mücadelede iş birliği yapmak bir yana dursun, kendi teröristini bile başkasının başına bela etmek istediğini gösteriyor.
“Uluslararası hukukun babası” olarak bilinen Hugo Grotius’un 17. yüzyıldaki çalışmalarına kadar eskiye dayanan ve uluslararası hukukun normlarından biri hâline gelen “iade et ya da yargıla” (aut dedere aut judicare) ilkesi, Batı’nın sorumsuz ve ilkesiz davrandığını ortaya koymaya yeterli. Zira, hiçbir suçun cezasız kalmaması gerektiği düşüncesine dayanan bu ilke uyarınca başka ülke vatandaşı olan bir zanlıyı iade etmeyen bir devletin o kişiyi yargılamak yükümlülüğü var.
Ayrıca, birçok ikili ve çok taraflı sözleşme, suçluların iadesini en önemli adlî yardımlaşma araçlarından biri hâline getirmiş durumda. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi belgeleri de özellikle terör, insanlığa karşı suç ve savaş suçu gibi suçlarda bu yükümlülüğün altını çiziyor. Buna göre örneğin, Avrupa’ya kaçan PKK üyesi teröristlerin Türkiye’ye iade edilmesi, edilmiyorsa da bulundukları yerde yargılanması gerekiyor.
Türkiye, DEAŞ üyesi olup ağır suçlar işlemiş bir Avrupa vatandaşını kendi ülkesine iade etmekle bu uluslararası yükümlülüğü yerine getirmek istiyor. Kendi vatandaşı olan DEAŞ’lıları ülkesine almazken, iade etmediği ya da yargılamadığı PKK ve FETÖ teröristlerine kol kanat geren Avrupa ülkeleri ise ikiyüzlülükte ve çifte standartta sınır tanımayacağını bir kez daha göstermiş oluyor.