Kalkınma, milletçe olur
Memlekette servet düşmanlığı almış başını gitmiş… Sorsan özgürlük elçisi olan, diğer insanların özgürlük alanını baltalayan bir özgürlük tanımıyla sokakları inleten, sosyal medyayı sallayan insanlar, milletin hayatının ortasına koca burnunu sokuyor… Liberalizmden dem vurup komünizme doğru koşar adım ilerliyorlar… Küçükken izlenen Şirinler bugün memleketi tırmalıyor yani … Akşama kadar yatan şirin yanında, akşama kadar çabalayan şirinin aynı sofradan yemesi hak ve adalet tanımlarını mutasyona uğratmış… Oturduğu yerden ağzına lokma koyulmasını bekleyen, armut piş ağzıma düşcüler “Vay efendim bu serveti nasıl yaptı” derdine düşüyor… Öyle ki milletin sabırla, gayretle kazandığı malından pay edinen, “Çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını bunlar yiyor” diyen yüzsüzler bile var… İnsanlığı özgürlük, adalet ve birlikteliğin hakikatli tanımını unuttuğumuz gün kaybettik sanırım…
Elbette durum, en çok siyasetin sakızı haline getiriliyor. Şu dönemde tesettürlü bir zengin, milletin gözüne hançer gibi batıyor sanki… Yok efendim “Vergilerimiz bunlara gidiyor, hayat bunlara güzel, bunları biz zengin ettik…” Bu mantıksız mantıkla baktığımızda, önceki hükümet döneminde de onların taraftarları memleketin kaymağını yiyordu diyebiliriz. Nitekim sosyete ve elit geçinen kesim, bunu kanıtlayacak öğeler de sunar bize… Ama böyle ucube bir siyasi duruş, böyle ucube bir düşünce tarzı olamaz… Evet, bal tutan parmağını yalıyor bu bir gerçek, ama yapılan şuursuz eleştiriler, eleştiriden çok şu kapıya çıkıyor: “Bal kovanının başında ben olmalıydım…” Yani kimsenin kimseyi düşündüğü, adalet savunuculuğu yaptığı yok, yine aynı meseleye çatacak konu; samimiyetsizlik …
Ünlüler, YouTuberlar, saçma sapan yerden milletin aklıyla oynayarak zengin olanları kimse görmüyor… Düğünü, nişanı, hamileliği, doğum partisi ve bunun gibi uydurulmuş bir sürü zımbırtısı abartılı ve şaşalı olan insanlar hiç göze batmıyor, paylaşım ve övgü rekorları kırılıyor.. Ama bakıyoruz bu kişi tesettürlü ise sosyal medya yıkılıyor, aşağılamalar bir yana, servetinde hak aramalar da başlıyor… Yalnız şuna parantez açalım; tesettürü Allah emretti hükümet değil, her tesettürlünün hükümet yanlısı sayılması da ayrı bir mevzu tabi ki… Bekarlığa veda partilerine özel uçakla yurt dışında kutlamaya gidenlere, kına gecelerine servet döküp dört yanında dansöz çevirenlere, memleketi sel almışken koy koy yatlarıyla gezenlere helal olsun… Ama ötesi bizim vergilerimizi yiyor haram olsun … Ya da “bu nasıl zengin oldu, parayı nerden bulmuş” … Oturduğu yerden milletin emeğinden, parasından kendine pay biçip edebiyatını yapmak yerine; düşünen, gayret eden, üreten ve hakkıyla kazanan insanları eleştirmek fikir özgürlüğü mü hakikaten..? Böyle bir adalet sistemi olabilir mi..? Elbette çoğu insan doğru yoldan zengin olmuyor bu kabul, ama bu durum kimseye kimsenin serveti üzerinden Türkiye Cumhuriyeti'ne, herhangi bir siyasi tarafa veya millete saldırma hakkı da vermiyor. Yani o fikir hürriyetçilerinin, adalet sancaktarlarının, pek duyarlı duyarsız samimiyet katillerinin ağzından çıkan bu eleştiriler ancak ahmak edebiyatı yaptırıyor… Tabi millet duyarsız duyarlılığa, haksız hak arayışına alkış tutmaya hevesli olunca bu ahmak edebiyatı da popüler olmuş … Zaten millet insanlıktan çoktan çıkmış, ortaya bir konu düşsün sakız gibi çekiştirip linç edelim peşinde herkes… Eskiyi eleştirirler, bir kadının taşlanarak öldürülmesini vahşet olarak görürler ama çağdaş taşlamayı linç ederek yaptıklarının farkında değiller… Sanki zaman ilerlerken insan aklından rüşvet alıyor, insanlar her aşılan zamana bir tık eksik akılla varıyor…
Bir de intiharlar var, ölümler üzerinden siyaset yapmayı pek seven insanımız bu fırsatı asla kaçırmıyor… Neredeyse “koşun biri öldü hükümeti eleştirelim, zenginleri linçleyelim..” diye bağıracaklar, ki gören gözlere bağırıyorlar da… Evet güllük gülistanlık hayat şartları ile karşı karşıya değiliz, evet ekonomik sıkıntılar mevcut, evet hayat pahalı ve asgari ücret çok az, evet iş bulmak güç… Ama kalkınma denilen şey milletçe olur. Daha insanlık olarak memleketçe bir olunması gereken önemli konularda bile içimizdeki hainleri susturamazken, her durumda kenara geçip eleştiri yapmaktan başka bir meziyeti olmayan kaosçular varken birlik temelini gerektiren kalkınma nasıl gerçekleşecek..? Milli kalkınma için milli birliktelik şartken, kenara geçip emeksiz yemek edebiyatıyla, kavram kargaşasıyla, kandan beslenen bir zihniyetle sadece hükümetin eleştirilmesi ne kadar samimi..? Bir düşünelim, hakikaten demokrasi nedir, fikir hürriyeti nedir, özgürlük nedir, adalet nedir, kalkınma nedir, millet olabilmek nedir… biliyor muyuz..? Çalışkan Şirinlerin tembel şirinle eşit olduğu bir düzen mi adalet dedikleri, yahut milletçe kalkınma tasvirleri Şirinler köyü mü..?