Bozulan insan ve kötülük
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.” Sözü günümüzde toplumun içinde bulunduğu duruma hem önlem adına yol haritası veriyor, hem de finali işaret ediyor. İnsan bozulduğu vakit çaresizlik noktası başlıyor. Dünya geneline bakın, ırkı, cinsiyeti, dini, inancı, eğitimi, zenginliği, fakirliği ne olursa olsun insanın bozulduğu her yerde kötülük almış başını gidiyor. Dünyadaki savaşlar, ölümler, zulümler, toplum içinde çürümüşlükler, aile içindeki parçalanmışlıklar, cinayetler hep kötü insanların temelinde yaşanmaktadır. Kötülük ve kötülükle mücadele dünyanın yaratılışıyla başlayan, insanların büyük bir sınavıdır. Bu sınavda yenenler var, yenilenler var. Kötülüğü mücadelesiyle bitirenler, gücü yetmeyip kötülüğe esir olanlar var. Bir de kötülüğü bildiği halde görmeyenler, görmek istemeyenler var.
Görmeyen ve görmek istemeyenlerin ruh hali aynı şu basit örnekteki gibidir.
-Ahmet elma çaldı hırsız, Mehmet elma çaldı hırsız değil.
-Niye?
-Çünkü Mehmet benim arkadaşım…
Aslında bu bakış açısı toplumun en yaygın halidir. Bu bakış açısı senin, benim, onun, şunun velhasıl hepimizin ortak noktasıdır. Kötülüğe ve kötü arkadaşa çoğu zaman aslında biz yol veriyoruz.
Mesela içki içen bir başkasını yerden yere vurup eleştiriyoruz, yanımızdaki içki içinden rahatsız değiliz.
Mesela bir sahtekârlığını gördüğümüz bize uzak birini sosyal hayatta boğmaya çalışıyoruz, yanımızdaki sahtekâra her türlü yolu açıyoruz.
Mesela bir ahlaksızlığını, ihanetini, istismarını, dalkavukluğunu, yalanını gördüğümüzü taşlıyoruz, linç ediyoruz, bunu yanımızdaki bir arkadaşımız yaptığında gülüp eğleniyoruz.
Bu örnekleri uzatır gideriz. Aslında toplumun ve o toplumu oluşturan hepimizin en büyük ikiyüzlülüğü budur. Herşeyi yakınlığa, uzaklığa göre belirliyoruz. Bana uzaksa nefesini kes, bana yakınsa yol aç… Uzak olan yakınlaşırsa nefes aldırıyoruz, yakın olan uzaklaşırsa eski defterleri açarak nefes kesiyoruz.
Aslında hepimiz, bu halimizle herkese kötü arkadaşız.
Tarifi tek olan kötülükleri kişilerin yakınlığına yahut uzaklığına göre değiştirmeye çalışıyoruz. Mesela iki arkadaşız karşılıklı kötülüklerimizi idare ediyoruz ama aynı kötülüğü yapan bize uzak bir arkadaşı görünce, ikimiz birleşip ona ders vermeye çalışıyoruz.
Eğer menfaatimiz varsa davasına, topluma ihanet eden birini yolu açılsın diye pazarlarken, menfaatimiz yoksa aynı ihaneti yapan kişiyi böcek gibi eziyoruz.
Kötülük, kötü arkadaşlık böyle bir toplumda biter mi? İmâm Şâfiî Hazretleri’nin “Bir adam görünüşte ne kadar güzel ahlâklı olursa olsun, bile bile vicdansız ve kötü huylu adamları dost edinirse, ahlâksızlıkta onlarla müşterek sayılır.” sözü aslında hepimize derin bir düşünme ve yakınlığa, uzaklığa göre belirlediğimiz arkadaşlarımızla mesafemizin ölçüsünü koymaktadır. Kötü arkadaşın varsa, o senin içindeki kötülükte sıcaklığını bulmaktadır.
Hadis-i Şerif’ler içindeki “Yalnızlık, kötü arkadaştan daha hayırlıdır; sâlih bir arkadaş ise yalnızlıktan daha iyidir…” sözü anlayana çok anlamlı bir yaşam şifresi vermektedir.
Yine yüce Peygamberimizin “Bütün kötülüklerin başı, kötü arkadaştır.” şeklindeki anlamlı sözü de herkese yaşam haritası olmaktadır.
Kötü arkadaş seni her türlü kötülüğe götüren araçtır. Kötü bir arkadaşına ruhunu kaptırırsan bedenen her türlü ihanette, hainlikte, ahlaksızlıkta, vefasızlıkta yer alırsın…
Kötü arkadaşlarla sınavın genelde maddi menfaat, menfaat sağlayacak makam kavgası ve nefsini eğlendirmede ortaya çıkıyor. Makam ve sıfatlar ardındaki iş takipçileri de zaten bunun için meşhurdur. Şeytanın en hareketli olduğu, kötülüğü en çok pompaladığı alanların başı da bunlardır.
“Yaşasın kötülük” toplumda yaşam tarzı haline gelmişken, ya bu slogana katkı sağlayan ya da buna karşı mücadele eden olacaksın…
Karar senin…
İdealist yani Ülkücü insanların en büyük vazifesi de kötülükle mücadeledir. Milleti ve toplumu inandığı ülküler etrafında, her türlü kötülükten korumak onun varlık ve yaşam sebebidir.
Sadakatimizi ayakçılık…
Mücadelemizi seviyesizlik…
Fedakârlıklarımızı enayilik…
Vefamızı gereksizlik… Gören ve dünyaya sadece maddiyat gözüyle bakan, kötülüğün her türlü esiri olmuş kişilere karşı ülkülerimizi, ilkelerimizi korumak ayrı ve çok özel bir vazifedir. Belki yalnızlaşacağız ama bu türlerin kötülükleri karşısında mücadeleyi bırakmayacağız. Bozulan insan modeli her yerde, her vakit karşınıza çıkacaktır. Önemli olan onlara yenilmeden ayakta kalmak ve mücadele etmektir.