20 Ocak’tan önce savaş salvosu
5 Kasım günü ABD’de gerçekleşen seçimlerde Donald Trump ikinci kez seçilerek ABD’nin 47. Başkanı oldu. 312 delege kazanan Trump 20 Ocak’ta yemin ederek göreve resmen başlayacak.
Trump’ın ABD seçimlerinden galip çıkmasının ardından dış politikada önümüzdeki süreçte neler yaşanacağı ve seçim kampanyası boyunca “yeni savaşlar çıkarmayacağım, savaşları bitireceğim” söylemlerinin ne gibi sonuçları getireceği gündemi yoğun şekilde meşgul etmiştir. Diğer yandan Trump’ın kabineye aday gösterdiği isimlerin ilan edilmesiyle beraber İran, Çin ve Rusya endeksli olarak daha agresif bir sürecin başlayacağı iddiaları da gündeme gelmeye başlamıştır. Tüm bunlarla beraber özellikle de Rusya-Ukrayna savaşının Trump sonrası hızlı bir şekilde sona ereceği dile getirilir olmuştur.
Savaşın en başından itibaren Ukrayna’ya koşulsuz destek vaadinde bulunan ABD ve AB tarafından sağlanan ekonomik ve askeri desteklere uzun menzilli balistik füzeler ile F-16 savaş uçaklarının da eklenmesi riski artırırken, lejyon birliklerin de aktif hale gelmesi buna mukabil Rusya’nın da Kuzey Kore’den asker takviyesi edinmesi, bununla beraber Çin’den temin ettiği askeri teknolojiler iki ülke arasındaki savaşa yeni bir boyut kazandırmıştır.
Önce 19 Kasım’da akabinde 21 Kasım’da Ukrayna’nın Bryansk ile Kursk bölgelerindeki Rus askeri tesislerini, Batı’dan temin ettiği ATACMS ve Storm Shadow füzeleri ile vurması Rusya tarafından çok set bir tepkiyle karşılanmış, balistik hipersonik füze Oreshnik ile Ukrayna’ya cevap vermiştir. Rus Lider Putin saldırılar sonrası yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında ise gerilimin tırmanmasından ABD’yi sorumlu tutarak savaşın uluslararası bir boyuta eriştiğini ifade etmiş ve kararlı bir şekilde karşılık vermeyi sürdüreceklerini belirtmiştir.
Diğer yandan İngiltere Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral Sir Robert Andrew Magowan “Doğu Avrupa’da Putin’le mücadeleye hazırız. Eğer İngiliz Ordusu’nun bu gece savaşması istenseydi, bu gece savaşırlardı. İngiltere, Rusya’nın Doğu Avrupa’ya yönelik herhangi bir işgaline güçlü şekilde karşılık verecektir.” açıklamasında bulunurken Rusya’nın İngiltere Büyükelçisi de İngiltere’nin artık doğrudan Ukrayna’daki savaşa dahil olduğunu ifade etmiştir.
Tüm bu tablonun malum savaşta barışa yaklaşılabileceği iddialarının gündeme gelmesi sonrası şekillenmeye başlaması dikkatlerden kaçmamıştır.
Bilindiği üzere Biden yönetimi her ne olursa olsun Ukrayna’ya destek verilmesi, Rusya’nın durdurulması yönünde politikaları takip etmiş ve hatta Rusya’yı tahrik edici eylem ve söylemlerle savaş ikliminin oluşmasında da baş aktör olmuştur.
Bu çerçeveden bakıldığında Biden yönetiminin görevini devredecekleri 20 Ocak’tan önce buradaki savaşın yayılması için çaba sarf ettiği bununla beraber de eğer şartlar geniş çaplı bir çatışmaya evrilirse Trump’ın bu süreci “mecburi” olarak sürdürmek zorunda kalacağı görülebilmektedir.