ABD'nin hedefleri belli, ayak bağı olanları ortadan kaldırıyor!
Irak ve Suriye üzerinde çok özel planlar yaparak buraların kan gölüne dönmesini sağlayan ABD, uzun yıllardır İran üzerinde de çalışmalar yapıyor. Bu durum Trump öncesi de vardı. Şimdi Trump’la artarak devam ediyor. ABD’nin başındaki kişi değişse de kanlı planları hiç değişmiyor. ABD son aylarda İran’a yönelik ilgisini arttırmıştı ve her olayı bahane ederek İran üzerinde baskı kurma çabası veriyor. Geçtiğimiz aylarda İran’da hükümetin benzine zam yapması bahanesiyle sokaklar savaş alanına dönmüştü. ABD hemen burada yine devreye girmiş ve bu olayları kışkırtmak için elinden geleni yapmıştı. ABD Başkanı Trump “Yüce İran halkı yıllardır baskı altında. Yemeğe ve özgürlüğe açlar. İnsan haklarının yanı sıra İran’ın zenginliği de yağmalanıyor. DEĞİŞİM ZAMANI GELDİ!” açıklaması yaparken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo “40 yıl süren tiranlıktan sonra gururlu İran halkı, hükümetlerinin suiistimalleri konusunda sessiz kalmıyorlar. Biz de sessiz kalmayacağız. İran halkına bir mesajım var: ABD sizi duyuyor. ABD sizi destekliyor. ABD sizin yanınızdadır.” açıklamasıyla aslında İran’da meydana gelen olayların arkasında kanlı parmağının olduğunu çok açık ediyordu. İran’ın yöneticileri de zaten bu olaylarla ilgili sürekli ABD’nin parmağını işaret etti. İran’da ne zaman sokak eylemleri, iç karışıklık olsa en çok heyecanlanan ve olayları kışkırtan ABD olmaktadır. ABD’nin İran üzerindeki her adımı, her söylemi bahane aramak üzere şekillenmektedir. Bu durum kurt-kuzu hikâyesindeki şu diyalog gibidir:
Bir gün bir kurtla bir kuzu aynı dereden su içiyorlarmış. Sonra gelmiş kurt, kuzunun karşısına dikilmiş;
- Sen benim suyumu niçin bulandırıyorsun? Kuzu hemen durumu kavramış ama hakkını aramak da istemiş;
- Ne münasebet. Ben suyun alt başındayım, sense suyun üst başında…
Kurt bu kafasına takmış bu kuzuyu yiyecek. Ama kuzunun bu haklı itirazına da uygun bir cevap vermesi lazım;
- Senin baban suyumu bulandırmıştı, demiş ve kuzuyu oracıkta yemiş.
ABD’nin İran’la ilgili tutumu aynı böyledir. Aynısını iç karışıklıklarla, darbelerle, işgallerle Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve Arap Baharını kapsayan ülkelerde yapmıştı. İran’da bir işgal, bir rejim değişikliği ABD için kolay lokma olur mu, olmaz mı bilmem ama ABD’nin Irak’ta çok planlı bir istihbarat çalışmasıyla İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi ve İran’ın Irak üzerinde hâkimiyet kurmak için organize ettiği Haşdi Şabi’nin Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’i öldürmesi, İran’a psikolojik ve stratejik olarak büyük bir darbe vurmuştur. Kasım Süleymani, İran ve Orta Doğu bölgesi için gerçekten sıradan bir isim değildi. Ülkesinde ‘İran’ın kılıcı’, Batı’da ‘Hayalet General’ ve “Kara Şövalye” olarak anılan biriydi.
Zamanında medyaya yansımıştı. 2008 baharında, bir toplantı esnasında Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Irak’taki ABD işgal güçlerinin komutanı General David Petraeus’a uzattığı cep telefonundaki mesajda şu yazıyordu:
Benim adım Kasım Süleymani. Şunu bilmelisin ki İran’ın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan politikalarını ben kontrol ederim.
Kasım Süleymani son yıllarda Irak ve Suriye’de İran adına hâkimiyet elde etme çabalarını arttırmıştı. ABD bu durumdan oldukça rahatsızdı. Bu rahatsızlık Kasım Süleymani’nin sonunu getirmiştir. Trump zaten bunu “Irak halkı, İran tarafından baskı altına alınmak ve kontrol edilmek istemiyor ama bu onların tercihi. Son 15 yıldır, İran, Irak üstünde kontrolünü arttırdı ve Irak halkı bundan memnun değil. Bu durum iyi sonuçlanmaz!” sözleriyle açık açık ifade etmiştir.
Irak’ta başlayan olaylarda çok bariz ABD’nin bahane yaratmak için klasik oyun kuruculuğu vardı. Irak’taki ABD Büyükelçiliğine saldırıldı yahut saldırılmış gibi yapıldı. Bunun üzerine ABD Başkanı Trump, twitten hemen “İran, Irak’taki ABD Büyükelçiliğine yapılan saldırıyı organize ediyor. Bundan sorumlu tutulacak.” açıklamasını yaptı.
ABD hazır kıta zaten bekliyordu. ABD Obama’dan bu yana “Irak’tan çekileceğiz” dese de, şimdi Trump bunu hem Irak hem Suriye için ifade etse de aslında her türlü bahane ile Orta Doğu bölgesini kontrol etmek, hâkimiyet kurmak için kıyamete kadar buralarda kalacaktır. ABD son olayları bahane ederek Irak’a 3 bin askerini takviye yolladı. Belli ki ABD’nin son suikastları sebebiyle Orta Doğu bölgesinde kendisi de çeşitli saldırılara maruz kalacak. İran tarihinde savaş ilanı anlamına gelen kırmızı bayrağın Cemkeran Camisi’ne çekildiğine ve İran’ın tüm üst düzey yöneticilerinin intikam yemini ettiğine göre, ABD’nin bölgede bunu yaşayacağı beklenen bir durumdur. Çünkü ABD İran’ın en önemli ismini ortadan kaldırarak bu süreci başlatan olmuştur.
ABD, Müslümanlar arasındaki mezhep çatışmalarını, İslam ülkeleri arasındaki derin kopukluk ve düşmanlıkları çok iyi kullanmaktadır. Onları birbirine düşman eden de zaten aynı ABD’dir. Bu yüzden birlik olamayan İslam âlemi içerisinde çok rahat at koşturmakta, herkesi herkese kırdırmaktadır.
ABD, Kasım Süleymani’ye terörist gözüyle bakıyor. Fakat menfaatini engelleyen terörist, menfaatlerine yarayan terörist diye olaylara baktığı bir gerçektir. ABD, Kasım Süleymani’ye suikast düzenlediği saatlerde de, terör örgütü YPG’nin başındaki Mazlum Kobani isimli teröristbaşına silah sevkiyatına devam ediyordu. Elbette Kasım Süleymani’nin Orta Doğu bölgesinde özellikle mezhep çatışmalarındaki rolü görmezden gelinemez. Ama ABD onu mazlumlara zarar verdiği için değil, kendi politikalarına ayak bağı olduğu için ortadan kaldırmıştır.
ABD aslında bir nevi Barzani’nin sözde bağımsız Kürdistan referandumunun intikamını almıştır.
Nasıl diyeceksiniz?
Hatırlarsanız Barzani 2017 yılında “bağımsızlık referandumu” yapmaya kalktığında Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’la ve Irak merkezi hükümetiyle bir dizi görüşmeler gerçekleştirmiş, bölgesel iş birliği yapmış ve ondan sonra Barzani peşmergeleri ve PKK’lı teröristler arkasına bakmadan Kerkük’ten kaçmak zorunda kalmıştı. Kerkük’te PKK-Barzani paçavralarının toplanıp, Türkmen bayraklarının asılmasını sağlayan da Irak ordusu ve İran’ın üzerindeki hâkimiyeti olan, genelde Şii yapılanması olan Haşdi Şabi güçleri olmuştu. Haşdi Şabi içinde 7 bine yakın Türkmen’in olması da bir gerçektir. Kerkük’e ve diğer Türkmen ağırlıklı kentlere girerek PKK ve Peşmergeyi kovalayan onlardı.
İran belki mezhep yakınlığından Türkmenleri Kerkük’te ve Irak’ın diğer şehirlerde sevindirse de, aynı İran’ın birçok üst düzey yöneticisi Türkiye’nin terör örgütü YPG’yi hedef alan Barış Pınarı Harekâtı’na karşı olduklarını ifade etmişti. Her ne kadar mezhep yakınlığına bağlı olarak Irak’ta Türkmenleri sevindiren duruşu olsa da, Suriye’de de ABD’nin silahla beslediği terör örgütü YPG’ye karşı yapılan operasyonda Türkiye’ye karşı çıkarak çelişkisini göstermişti.
Suriye’de bir nevi ABD’nin çizgisine düşmüşlerdi. O Amerika, şimdi yakınlıklarını ve uzaklıklarını mezhep odakları ve İran’ın menfaatlerine göre dizayn etmeye çalışan Kasım Süleymani’yi ortadan kaldırarak, İran’ın bu çelişkisinin daha net görülmesini sağlamıştır.
Peki bütün bunlar nereye varacak?
Ortadaki restleşme ve Süleymani suikastı hafife alınacak ve sadece bu suikastle kalacak kadar basit değil elbette.
İşte tam da burada doğru soruyu sormak gerekiyor: ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük hedefi nedir? İsrail’in güvenliğinin tesis edilmesi ve dört parçalı sözde Kürt devletinin kurulması!
İşte bu yüzden İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü İsrail ve ABD ikilisinin hedefindedir. O yüzden bölgesel iş birliğiyle bu hedef engellenmelidir. Türkiye’de bazıları Kasım Süleymani’ye yapılan suikast sonrası adeta sevinç tamtamları çalıyor. Bir nevi ABD’nin kanlı adımlarını meşrulaştırıyor da, bu suikastlerle yol verilirse bunu Türkiye’de denemeyeceklerini kim garanti ediyor? Teröristbaşı Mazlum Kobani’ye silah yağdırıp, Kasım Süleymani’yi ortadan kaldırmak aslında dört parçalı sözde Kürdistan önündeki engelleri kaldırmaktan başka bir şey değildir.
ABD’nin bölgede attığı tüm adımlar, bunun hazırlığıdır.
Yıllardan beri zaten bunlara yatırım yapmıyorlar mı? Barzani’ye yol verdiler, her türlü desteği esirgemediler, PKK’ya Suriye’de 50 bin tırlık silah ve eğitim yardımında bulundular.
ABD gibi küresel akla sahip bir ülkenin bir çırpıda bu kadar yatırımdan vazgeçeceğini düşünmek ahmaklık olur.
Son bir örnek… Yıl 2017, eylül ayı. Barzani sözde bağımsızlık referandumu yapmak üzereyken kendisini ABD’nin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, Fransa Eski Dışişleri Bakanı ve İngiltere’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu bakanı ziyaret ettiler. Bu ziyarette Barzani’ye sözde bağımsızlık referandumunu “2 yıl erteleme” teklifinde bulundular. Şartların o zaman daha uygun olacağını ekleyerek. İşte o 2 yıllık süreç şimdi doldu. Ve ABD, bölgede yeni bir kanlı oyun daha başlattı.
Zira dört parçalı sözde yapının Irak ve Suriye ayağında şartlar olgunlaşırken, İran için yeni bir senaryo tedavüle sokulurken, Türkiye’nin de kanlı projede hedef olduğunu unutmamak lazım.
Bugünlerde AKP’den ayrılarak başka parti kuran Ahmet Davutoğlu da, Barzani’ye “referandumu ertele, dondur” çağrısı yapan bir isimken, Ali Babacan ve Abdullah Gül benzer düşüncede iken, Türkiye’deki siyasi oyunların nereye vardırılmak istendiğinden başlamak lazım… Plan belli…
Bu son olaylar karşısında en çok Türkiye’nin dikkatli olması lazımdır.
Türkiye’nin en büyük talihsizliği muhalefetinin YPG safında olması ve ABD’nin çizgisine hizmet etmesiydi. Afrin operasyonuna CHP, İP, SP, HDP ortaklaşa karşı çıkmıştı ama onlara rağmen 4600 YPG’li terörist öldürülmüştü. Türk milleti bunları unutmamalıdır.
Bir de ABD’nin bu suikastları ve gerilen ortamda Türkçü, milliyetçi maskeli tipler “ABD İran’ı işgal ederse Güney Azerbaycan Türkleri bağımsızlığını ilan eder” düşüncesiyle, ABD’nin istediği propagandaya alet olanlar vardır. Belli ki ya bölgedeki oyunların farkında değiller, ya da karanlık oyuna böyle atmosfer hazırlıyorlar.
Dört parçalı Kürdistan’ı önlemenin yolu, bölgedeki iş birliğini sağlamaktır. ABD ne zaman Türklere sahip çıkmış ki, Türklük üzerinden ona yol açmaya çalışıyorsunuz?