Virüs Çin'in değil, dünyanın meselesi oldu!
Uygur Türkleri üzerinde yaptığı zulüm, işkence ve asimilasyonların tartışıldığı bir zamanda, Çin’in başına çok büyük bir felaket geldi.
Bugün Çin’de ortaya çıkan koronavirüs (corona virüsü) tüm dünya tarafından dehşetle takip edilmektedir. Can alan virüs gün geçtikçe Çin’in birçok yerine yayıldığı gibi, dünyanın birçok yerine de sıçramış durumdadır. 18 ülkede bu virüs görülmüş ve can kaybının yaşandığı ülkeler olmuştur.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Çin'de yaklaşık 1 ay önce ortaya çıkan koronavirüs hakkında "uluslararası kamu sağlığı acil durumu" ilan ederek durumun ciddiyetini göstermiştir.
Çin’den gün geçtikçe artan dehşet görüntüleri gelmektedir. On bine yakın kişide bu vaka tespit edilmiştir. 15 bin kişide de virüs şüphesi vardır. Virüse yakalanan insanlar yolda yürürken patır patır yere düşmektedir. Çin hükümeti şu an koronavirüse yakalanmış yahut yakalandığından şüphelendiği Çin vatandaşlarının evlerini dışarıdan demirleyerek hapsetmektedir. Virüse yakalanan insanlar, hapis tutulduğu evinde ister ölsün, ister başının çaresine baksın mantığı vardır.
Kimi komplo teorileri, Çin’e bu virüsü “biyolojik saldırı” olarak bulaştıranın arka planda Çin’le ticari savaş veren ABD’nin olduğunu söylerken, kimi de bu virüsü her türlü hayvanı yiyebilen Çinlilerin doğal üretimi olarak görmektedir. Çin’deki bilim insanları ise bu virüsün yılanlardan büyükbaş hayvanlara oradan da insanlara geçtiğini açıkladılar.
Geçtiğimiz günlerde, sabaha kadar Çinlilerin katliamlar yaparak öldürüp yediği hayvanlara ait videoları izledim. İzlerken midenizin bulanmaması, kusmamanız mümkün değildir. Kedi, köpek, yılan, yarasa, fare, kaplumbağa başta olmak üzere aklınıza gelen-gelmeyen her türlü hayvanı yemektedirler. Kanalizasyondan kovalara doldurdukları insan dışkılarından da yemeklerine yağ yaptıklarına dair videoları izledim. Bu ve benzeri videoları izleyince, Çin’in yedikleri ve içtiklerinden dolayı bugüne kadar böyle bir virüse yakalanmamış olmalarının bile mucize olduğunu gördüm. Herhâlde dünyanın en iğrenç yemek kültürü Çin’dedir. İğrenç diye tanımlamak bile sanırım hafif kalır.
İster biyolojik saldırı olarak, ister yediklerinden, içtiklerinden olsun Çin’den tüm dünyayı tehdit eden bir virüs yayılmaktadır. Film sahnelerinde görebileceğimiz manzaraları koronavirüs sayesinde gerçek hayatta görmekteyiz. Yaklaşık 1 ay önce Salgın / The Crazies isminde bir film izlemiştim. Şehir sularına karışan ne olduğu belirsiz zehirli bir madde ile herkese virüs bulaşıyordu. Virüs salgın halinde kasabada yaşayanlara ulaşıyordu. Virüs bulaşmayanlar, virüs bulaşanları öldürüyordu. Ordu bile kasabayı karantina altına alıp, virüs bulaşanları teker teker öldürüyordu. Çin hükümeti, koronavirüs bulaşan kişilerin evlerini demirlerle çıkamayacak şekilde kilitleyince bu film gözümün önüne geldi.
Geçtiğimiz günlerde de Çin’deki ölümcül virüsle gündeme gelen The Flu – Grip isimli Kore yapımı bir filmi izledim. Filmde izlediklerimle bugün Çin’de izlediğimiz manzaralar adeta birebir aynıdır. Filmin konusu ise bilinmeyen bir hastalık aniden baş gösteriyor, bölgesel yıkımlara sebep oluyor. Hastalık solunum yoluyla bulaşmaktadır ve hastalığı kaptıktan 36 saat sonra ölüm gerçekleşmektedir. Salgını kontrol altına alabilmek için bireyler çaresizlik içinde mücadele etmektedir.
Bu filmleri izleyenler “film sahnelerini Çin’de gerçek hayata dönüştürmüşler” diyebilir.
Dünya, Çin’den yayılan virüsün tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye olarak geçmişte deli dana, kuş gribi, Kırım Kongo kanamalı ateşi, domuz gribi gibi virüslerle birçok vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Türkiye’de hâlâ domuz gribinden ve Kırım Kongo kanamalı ateşinden insanlarımız hayatını kaybetmeye devam ediyor.
Çin’deki kadar olmasa da Türkiye’de büyük korku yaşadığımız günleri hatırlarsanız, bugün 1.4 milyar nüfusu aşan Çin’in neler yaşadığını ve yaşayabileceğini anlayabilirsiniz. 18 ülkeye Çin merkezli koronavirüs bulaştığı ve birçok yerde ölümcül vakaların olduğu düşünülürse, Çin’le olan ticari bağ üzerinden, Çin’den gelen turistler ve Çinli çalışanlarımız üzerinden bulaşma ihtimali olan bir ülkeyiz. Türkiye pazarında Çin’den gelen milyonlarca oyuncak, elektronik ürünler, dijital malzemeler, giyim-kuşam malzemeleri satılmaktadır. Çin dünyanın en büyük karantina altına alınan bir virüs merkezi olurken, Türkiye’nin de gelen Çinlilere, getirilen ticaret malzemelerine dikkat etmesi çok önemlidir. Bazı doktorlar bulaşmaz açıklaması yapsa da önlem almayı da bırakmamalıyız.
Çin’e, Doğu Türkistan’da yaptıklarının ahı mı tuttu bilinmez. Fakat mesele sadece Çinlileri ilgilendiren mesele olmaktan çıkmış ve tüm dünyanın meselesi haline gelmiştir. Doğu Türkistan’da bile 10 kişiye koronavirüs bulaşmıştır. Yani anlayacağınız Doğu Türkistan’ın ahı tutsa bile virüs yine gelip Doğu Türkistanlı kardeşlerimize bulaşmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü alacağı önlemlerle dünyayı bu virüsten korumalı ve kurtarmalıdır.
Çin eğer komplo teorilerinin söylediği gibi “biyolojik saldırı” yaşamıyor ve yılan, yarasa çorbası gibi yiyeceklerinden bu virüsü üretiyorsa, tüm dünya Çin’i insanca yemek yemeye davet etmelidir. Çin’in Türkiye sözcüsü Doğu Perinçek bu görüşümüze katılır mı acaba?