Karabağ Bizimdi, Karabağ Bizimdir; Biz TURAN’ız!
Ermenistan vahşi bir soykırım ile işgal ettiği Azerbaycan topraklarını, otuz yıldır işgal altında tutuyordu. Bu işgal için yapılan anlaşmaların Azerbaycan aleyhine olmasına rağmen, işgal ile yetinmeyen Ermenistan Terör Devleti, yıllarca masumları da uykusunda vurdu. Küresel dünya tüm bunlar karşısında kör ve sağır olup bangır bangır “Türkler Ermenilere soykırım yaptı.” yalanını tekrarladı. Vatanına düşman postalı ayak basınca, gözüne uyku girmeyen Türk Milleti de, hasreti vuslata erdirecek şafağı bekledi, vazgeçmedi. Çünkü bir toprağın vatan oluşuna neslini şahit eden millet, o vatandan vazgeçmez… Azerbaycan’da Hakk’a sığınıp haklılığını savundu, haklı davasının galibiyeti için sabretti. Bu sabredişler ihlal edilen hukuk karşısında zor bir sabredişti.. Ermenistan, anlaşmaları ve ateşkesi hiçe sayarak sebepsiz yere insanlığa sığmayan arsız bir saldırganlıkla masumları hedef alıyordu… Hem vatan toprağını işgal et, hem kafana esince saldır… Bu bir devlet vasfı değil ancak teröristçe bir tavırdır. Ermenistan Kafkasya’nın göbeğine bırakılmış kuduz bir köpek gibi… Tabi köpeğin bir de sahibi var elbette ki... Türk Ellerinin tutuştuğu yere itini bağlayan Rusya… Devlet stratejisini, bir başka milletin toprakları üzerinde, o milleti asimile etmek üzerine kurmuş işgalci bir devlet olan Rusya… Hocalı’ya itini de alıp giren ve insanları vahşice katlederek “Soykırım” yapan Rusya… Rusya’nın yönetim anlayışı, zorbaca kendi topraklarını aşıp milletin ocağına kadar dayanıyor… Haliyle Ermenistan Terör Devleti söz konusu olunca, bu terörist devleti Türk toprağında üreten Rusya da doğrudan konuya dahil oluyor. Tıpkı yine olduğu gibi…
Otuz yıl sonra süregelen saldırılara sabrı taşan Azerbaycan, şafak vakti milleti uykusunda vuran Ermenistan’a Türk’ün demir yumruğunu indirdi. Bir kasırga gibi vatan toprağından gaspçıları süpürmeye başladı… Cihanın bağrında “Bu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!” yankılanıyordu sanki… Turan’ı kara parçalarının birleşmesinden ibaret sanan dar zihniyetin ufkunu yırtarak açtı Türk Milleti… Azerbaycan büyük bir öz güvenle, “olaya müdahil olan bir devlet olursa Türkiye’yi davet ederim.” diyerek biz Turan’ız dedi adeta… Ayaz İshaki’nin de dediği gibi Türk Dünyası’nın illeri bir tesbih tanesi, Türkiye de o tesbih’in imamesidir, işte Rusya’nın Avrasyacılık Stratejisinde Türkiye’yi “Günah Keçisi” olarak ifade etmesinin sebebi de bu… Yani bu günler Rusya’nın korkuları ile yüzleştiği günlerdi, ne yapacağını şaşırdı, tasmasını tuttuğu itine yüz çevirdiğini vurguladı sürekli, çünkü birlik karşısında düşman olarak durmaktan korku. İşte Türk Birliği budur! Yıllarca Avrupa Birliği kapısını tırmalayıp varını yoğunu ait olmadığımız o kapıya dökenler, asıl gücün ait olduğumuz safta durmamıza bağlı olduğunu görmeli...
27 Eylül’de taşan sabrın sonunda, meseleyi tek yol olarak kalan kılıç darbesi ile çözmek için şahlanan Türk Ordusu; 10 Kasım’da, fikirleriyle sonsuzlaşan Atatürk’ü zaferle yad ederek “Geldikleri gibi giderler.” sözünü bir kez daha gerçekleştirdi. Ermenistan Terör Devleti Türk’e karşı mağlubiyetini kabul etti ve ateşkes sağlandı. Bu ateşkeste kendini bölgenin sınıf başkanı ilan eden Rusya masaya oturdu… Paşinyan perişanyan bir halde geri çekildiğini ifade etti ama bu belki de ona gelen bir talimattı, bu kısım ilan edildiği kadar net değil. Türk askeri dur durak bilmeden işgal olunan topraklarını karış karış azad ediyordu… Ermenistan, devam etseydi de yine zafer Azerbaycan’ın olacaktı. Çünkü biz haklı davamızın mücadelesini veriyorduk; Tarih Hakk’a sığınıp haklı davası için mücadele veren Türk’ün mağlubiyetine şahit olmamıştır. Hal böyle olunca Rusya’nın barış elçiliği(!) görevini üstlenmek için itinin tasmasını çektiği ihtimali de gün gibi ortada… Burada bir parantez açmak istiyorum, milletin vatanına, canına, milliyetine, maneviyatına saldıran, işgal eden, asimile etmeye çalışan emperyalist bir devlet nasıl oluyor da barış elçisi rolünü yükleniyor..? İnsanlara özgü olan şizofreni hastalığı, insanların yönettiği devletler için de geçerli bir hastalık olabilir mi..? Yoksa dünyanın gözünü oya oya at mı koşturuyorlar, barış getireceğiz diyerek bastıkları toprağın iliklerini sömürüyorlar. İşte bu yüzden uluslararası sistemin adaleti yok, anarşik bir sistem.. Biz de bu düzensiz düzen içinde; konuştuğu ile yaptığı birbirini tutmayan, bir eliyle tokalaşıp diğer elindeki hançeri ile bağrımızı oyan devletlere karşı Türk Dünyası’nın tutuşan elleri ile bağrımıza siper oluyoruz. Karabağ için yapılan bu Türk atağı, bu anlamda çok önemli.. Belki, Rusya yeniden vatan topraklarımıza giriş yolu buldu, düşüncesi can sıkıyor olabilir. Ancak Rusya’nın bir dümen ile gelip gitmeyişi eskide kaldı… Başı boş zannettiği toprakların sahibi, Anadolu’dan Türkistan’a varan ve Kafkasya’yı saran bir birlikle vatan toprağını gözetiyor.. Yani *birliğimiz daim olduğu sürece zafer dediğimizin ardına mağlubiyet gölgesi düşmez, işgalden kurtarılan topraklarımız geri kalan topraklarımızın teminatıdır. Karabağ’da aldığımız bu zafer TURAN’nın nişanesidir, Kutlu’dur!