Ne devlet çoban, ne de millet koyun
Bir yıldır, Çin üzerinden dünyaya yayılan bir virüs salgınıyla mücadeledeyiz. Sosyal hayat bütünüyle değişti. Aktivitelerimizin mekânları evimiz oldu ve görüşmelerimiz de teknolojinin imkânlarıyla sınırlandı. Maske vazgeçilmez aksesuarımız oldu. Kısacası virüs çağ kapatıp, çağ açtı…
Virüsün Türkiye’de görülmesi ile birlikte başlayan kısıtlamalar, yer yer sıkılaşan, yer yer normalleşen, normalleşme ile zıvanadan çıkılmasıyla tekrar sıkılaşan bir seyir izledi. Şimdi uzun zamandır olan kısıtlamalar için yine bir normalleşme dönemine giriliyor. Ama bu ikinci yeni normalleşme, kontrollü bir normalleşme olacak. 2 Mart itibarı ile açıklanan kontrollü normalleşmede, iller risk durumuna göre normalleşecek, kısıtlamalar bu bazda uygulanacak. Kontrollü normalleşmenin detayları Cumhurbaşkanı tarafından Kabine Toplantısı ardından kamuoyuna bildirildi.
Peki milletin algısı ve tepkisi ne oldu?
Bir taraftan daha çok yasak gelsin deniyor, bir taraf yasaklar kalksın sıkıldık feveranı ediyor, başka bir taraf virüs yok her şey yalan türküsü tutturmuş, bir başka taraf da maske takmayın maske öldürür açıklamaları yapıyor. Yetkili olsun olmasın ekranlarda görmeye alıştığımız, her alanda her şeyi bilen bazı çokbilmişler, yetkili kişi olarak toplumun nabzına göre şerbet ikramında bulunuyor. Yani yetkililerden çok yetkisizlerin magazinvari açıklamalarını dinleyen millet bir kaosun içinde… Şimdi yeni uygulanmaya başlanan kontrollü normalleşme de kaostan yükselen seslere yeni bir nota ekledi. Kısıtlamalar kalksın diyenler, niye kalktı soruları soruyor… Kısıtlamalar artsın diyenler zaten isyanda.. Görünen o ki her koşulda bir reddetme, memnuniyetsizlik hâkim… Milletin tepkisi tutarsız çünkü kargaşa içerisinde doğruyu görüp duyamıyorlar, algı üzerine çok yönlü yoğun bir baskı var. Hâliyle neyin ne olduğunu dahi anlamadan direkt harekete geçen varlıklar hâlini aldık. Kısıtlamalar kalkınca, düşünmeden herkes kendini dışarı salmış…
Her yer tıklım tıklım, virüs kimsenin umurunda değil gibi… Bu bir yıl yaşananlar, anlatılanlar, kurallar ve kuralların gerekçeleri kimseyi düşünüp anlamaya yöneltmemiş gibi… Kısıtlamalarda ihtiyaç için belli saatler aralığında marketlerin, fırınların ve diğerlerinin açık olduğu bildirildiği hâlde, her hafta cuma günü son saat marketlerde kalabalık oluşturan insanlar, ufak bir normalleşmede de sokaklarda kalabalık oluşturuyor. Yetkililer kontrollü normalleşmenin koşulları arasında, bunu doğru değerlendirmenin de önemini vurgulamışken insanlar kalabalıklar içerisinde değerlendirmeyi tercih ediyor. Bu kontrollü normalleşme, normal koşullarda tam normalleşme için bir adım olacakken daha sıkı bir kısıtlamayı doğuracak gibi… Çünkü insanlar, kapısı açılan ahırdan fırlayan koyunlar gibi hareket ediyor. Sonra da virüs yayılımı yükselince, devlet gerekeni yapmıyor diye yaygarayı basıyorlar. *Ne devlet çoban, ne de millet koyun.*
“Ben keyfimce yaşarım, virüs artarsa devlettendir, eleştiririm” tavrı ile yaşıyorlar. Devlet uyarsa, yaptırım uygulasa da “özgürlük yok!” diye yine bir yaygara basıyorlar. Devlet gelip tek tek size akıl olacak değil, zincir vuracak da değil… Devlet kural koyar, uymak insanın iradesindedir. Her gün binlerce vaka açıklanırken içinde bulunduğumuz durumu algılayamayan ve yapılan bu normalleşmeyi kalabalıklarla karşılayanlar, iradesini pasif bırakanlardır. Bunun karşısında, içinde bulunduğumuz durumu özümseyerek kendine ve topluma saygılı bir şekilde iradeli olanlar da var elbet…
Ama bir kişinin duyarsızlığı herkes için risk oluşturur. Şu dört günlük normalleşme girişimindeki görüntüye bakıldığında, maalesef ki çok kişinin koloni hâlinde duyarsızlık sergilediğini görüyoruz. Ancak devletin koyduğu iradeye milletçe sahip çıkarsak virüs karşısında başarılı olabiliriz, bu konuda devlete muhalefet, başarıya muhalefettir.
Söze gelince insancıllığa, tabiat dostluğuna, vatanseverliğe ve İslam’a dair sobada kül bırakılmaz… Herkes bir ucundan savunur, bir slogan tutturur… Ama görüntü ile bu yükselen sesler uyumlu değil. Bugün bu virüs için tedbirli olmak, kurallara uymak, keyfi umursamazlıklardan vazgeçmek, fedakârlık yapmak, yanındaki insanı düşünmek, kalabalık oluşturmamak en büyük insancıllıktır, vatanseverliktir, milliyetçiliktir, Müslümanlıktır...
Kafeteryalarda, kahvehanelerde, sahillerde keyif için kalabalık oluşturmak, sokaklarda haklı haksız herhangi bir eylem için kalabalık oluşturmak, evlerde, camilerde ibadet için kalabalık oluşturmak aynı iradesizlikle sergilenen duyarsız tavırdır. Allah rızası için, Allah’ın bir kulunun dahi hastalığına vesile olmamaya, hakkına girmemeye özen göstermek de bir ibadet değil midir..? İslam insanın aklını kullanmasını işaret eder, Yüce Allah’ın bizlere yol gösterdiği kelamı olan Kur’an’da, birçok yerde “akletmez misiniz.” sözü geçer… Hiç akletmez misiniz..?