Yargıda tezgâh sistemi ve yaşadıklarımız
Yayınlanan haberlerden biliyorsunuz, hükümeti “Baskıcı, özgürlükleri kısıtlayıcı, eleştiriye tahammülü olmayan” diye yerden yere vuran ve “Biz iktidar olursak özgürlük olacak, bizi dilediğiniz gibi eleştireceksiniz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2500 kişiye, Meral Akşener’in de 15 bin kişiye dava açtığı ortaya çıkmıştı. Muhalefette iken bu kadar dava açanlar, Allah göstermesin iktidar olsalar vatandaşı “Bizi eleştirdiniz” diye Kızılay meydanında idam ettirirler. 2500 kişiye dava açan birisi tahammülsüz olduğu gibi, 15 bin kişiye dava açanın ise diktatörlük özlemi içinde olduğu anlaşılmaktadır. 15 bin kişi nedir yahu? Meral Akşener 15 bin kişiyi seçim öncesi Türkiye genelinde yaptığı mitinglerin toplamında dahi bir araya getirememişti. “Gizli seçmeni var” tarifi de en çok Meral Akşener’e uygun düşüyor herhalde. Birçok ilde 500-1000 kişi aralığında miting yapan Meral Akşener’in partisinin 5 milyon üzerinde oy alması “Gizli seçmen” tarifinin en açık ispatıdır. Utanan ve gizlenmeyi tercih eden seçmenler kimler acaba?
Neyse tekrar gelelim açılan bu kadar tazminat davası konusuna… Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı davalardan “demokrat amcalığının” sahte olduğu çok net anlaşılmıştır. Fakat Meral Akşener’in özgürlükle ilgili eleştiriye tahammül nutukları ise tamamen ikiyüzlülüktür. Ayrıca 15 bin kişiye dava açılmasının bu işi artık ticarete döktüklerinin delilidir.
Meral Akşener’in bir avukatı var, dillere destan… Bu işleri onun organize ettiği herkesin dilinde. Tanımam, bilmem ama çıkan haberlerden ismini duyunca midemde bir bulantı başlıyor. 15 bin kişiye dava açan bir avukatın derdi asla hukuk değildir.
Niyetinin “uzlaşma” adı altında para koparmak ve adliyede bir çark kurup, bu çarkı döndürmek olduğu çıkan haberlerden anlaşılmıştır. Medyada haber çıkmasını geçelim, 15 bin kişiye dava açanın başka ne amacı olabilir ki?
“Meral Akşener’i eleştirdi” diye üzerinde tazminat davasının baskısını hisseden kişilerin intihara sürüklenmesi medyada yer bulduğunda adı İYİ olan ama aslında partisi kötülük saçan Meral Akşener açılan bu davaları geri çekmiş miydi?
Geçen gün eve mahkeme tebligatı geldi. Furkan Kamalak isimli Meral Akşener’in avukatı, bana da Can Ataklı üzerinden bulaşmış oldu. Can Ataklı’ya yazdığım bir yazıdan dolayı bana dava açmış… Furkan Kamalak belli ki “yolunda” ve o işini yapıyor da o yazıdan dolayı iddianame hazırlayan ve cezalandırılmamızı isteyen Cumhuriyet Savcısı Cengiz Apaydın acaba “Ruh sağlığının ciddi problemli olduğunu düşündüğüm bir gazeteci bu”, “Abuk sabuk düşünceler, ihanet tohumları, ağzı bozukluk hep onun üretimi olmaktadır” cümlelerimden nasıl bir suç bulmuştur?
Cumhuriyet Savcısı Cengiz Apaydın’a sormak lazımdır.
Türk Ordusu’nun, Irak ve Suriye’de fedakârca verdikleri terörle mücadelesini lekelemek için “O mağarada 50 kişi vardı diyorlar. Ölü diye envantere geçiriyorlar.” diyerek iftiraları atan…
“FETÖ diye bir şey yok; 15 Temmuz da darbe değil. FETÖ diye bir şey yok arkadaşlar. FETÖ’yü bunlar uydurdular. Terör örgütü falan değil, kendimizi de vatandaşı da kandırmayalım” diyerek ABD kucağındaki FETÖ’yü aklamak için cümleler kuran…
“Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım. Büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, büyük bir başka bir doğal felaket! Çok büyük sel, çok büyük yangınlar... Hani yani Avustralya’yı yakan yangın vardı ya ülkenin her tarafı neredeyse… O kadar büyük yangınlar, deprem, çok büyük can kaybına yol açacak bir sel felaketi gibi… Ama esas en korkutucu olan Türkiye’nin bir askeri başarısızlık elde etmesi” gibi sözleri söyleyerek siyasi düşmanlıktan dolayı, Türkiye’nin büyük bir felaket yaşamasını arzu eden kişinin ruh sağlığının iyi olması mümkün mü?
Yoksa Cumhuriyet Savcısı Cengiz Apaydın da mı bu düşünceleri destekliyor ki, bir kişinin ruh sağlığının boyutunun nasıl olduğunu gösteren bu düşüncelere gösterdiğim tepkiden dolayı cezalandırılmamı istiyor?
Türk yargısında ciddi tuhaflıklar ve tutarsızlıklar meydana gelmektedir. Kimin eli, kimin cebinde belli değildir. Yargı içindeki siyasi kin takipçileri ve iş takipçileri büyük adaletsizlikler yaratmaktadır.
Seçimden önce Yaşar Okuyan ile davam vardı. Yaşar Okuyan 2018 seçimleri öncesi “Bahçeli tek başına seçime girsin, barajı geçsin, Tandoğan meydanına gidip anırmayan Yaşar Okuyan şerefsizdir. O kadar net söylüyorum. Hadi anırtsın lan beni” demişti. Ben de bunun üzerine “Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan bir adam kendi partisinin oy oranı % 0,25 iken, milyonlarca oyu olan MHP için "Tandoğan'da anırma" bahsine girer mi? Ekranlarda adeta anırırcasına "Hadi anırtın lan beni" diyen bu adam, bu ülkede bakanlık ve parti genel başkanlığı yaptı. Gerisini siz düşünün! Seviyeye bak, üsluba bak, mantığına bak, girdiği iddiaya bak!” yazısını yazmıştım. Ama ne oldu biliyor musunuz? Açılan dava karşısında ilk mahkemede kazandığım bu davayı, üst mahkemede kaybettik. CHP heyeti gibi bir mahkemeye çıkarsan elbette sonuç bu oluyor.
“Tandoğan meydanında anıracağım. Anırttın lan beni” diyen Yaşar Okuyan ama bu yazıdan dolayı davayı kaybeden ben… Ne kadar ilginç değil mi?
Seçimlerden önce “Sosyal medya üzerinden beni dilediğiniz gibi eleştireceksiniz” diyen ama 2500 kişiye dava açtığı ortaya çıkan Kemal Kılıçdaroğlu da her yazıma seçimlerden önce dava açmaya başlamıştı. Onlarca sayfada haber olmuş ve hatta CHP’nin ittifak ortağı İP’in gazetesinde merhum Hasan Demir’in yazdığı bir konuyu tekrar kaynak verip “Ey Yeniçağ, Şehit Dursun Önkuzu'nun katili Kemal Kılıçdaroğlu mu?” diye yazdığım bir yazı için de dava açtı. Avukatımın yaptığı itiraz sonrası mahkeme verilen cezayı yeterli görmemiş, bu sefer cezanın iki katına çıkarılmasına karar vermiş. Başkasının yaptığı haberi, hem de şu an ittifak ortaklarının gazetesinin yaptığı haberi kaynak gösteriyorsun ama cezayı sen alıyorsun. Sözde yargı üzerinde hâkimiyet AK Parti hükümeti ve Cumhur ittifakında ama tuhaf ve yanlı kararların mağduru bizler oluyoruz.
Biz haksız yere lehimize karar değil, sadece adalet istiyoruz. Bu tuhaf yargı kararlarının muhatabı olmak istemiyoruz. Bir konuyu kıyaslamaktan, sebep-sonuç ilişkisini kavramaktan aciz, ideoloji körü olmuş hâkim ve savcıların varlığından rahatsızız.
Yeni Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç’un yargı sistemindeki tutarsızlıklara, yolunda A.Ş olanlara da bir göz atmasını temenni ediyoruz.
YILDIRAY ÇİÇEK