Sığınmacı turnusolü…
Adına Arap Baharı denilen gelişmelerin bölgemize ve ülkemize yansıması muhtemel sonuçları hususunda görüş ve önerilerini krizin patlak verdiği ilk andan itibaren Türk milletiyle paylaşmaya başladı.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da başlayan halk hareketlerinin her ülkenin içinde bulunduğu şartlar ve dinamiklerle yönleneceğinden hareketle şayet yaşanacaksa değişim ve dönüşüm süreçlerinin kan dökülmeden sonuçlanmasının uluslararası barış, güvenlik ve istikrar açısından büyük önem arz ettiğinin altını çizdi.
Arap Baharı adı altında gelişen hadiselerden etkilenen bölgenin istikrarının tüm dünyanın istikrarı olduğunun altını çizen bu vurgu, vuku bulan hadiselerin tek yönlü okumadığının, meselenin birçok açıdan ele alınmasının ardından değerlendirmelerde bulunulduğuna işaretti.
***
Nitekim bu vurguyu Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu merkezine alarak genişleyen krizin Suriye’ye sıçraması safhasında da yapılan açıklamalarda görmek mümkündü.
Suriye krizinin patlak verdiği ilk günlerde, Suriye’nin demokratik istikrara kavuşmasının ve normalleşmesinin önemini belirtti, Suriye merkezli mezhep temelli çatışma ve etnik anlaşmazlıkların Türkiye’ye yansıması halinde ülkemiz açısından sıkıntılı sonuçlar doğurabileceğini vurguladı.
Suriye’de krizin giderek derinleşmesi sonucu ülkemize yönelen tehditlerin arttığı günlerde, batı ucu Afrin’i ve doğu ucu Kandil’i içine alacak şekilde tesis edilecek bir güvenlik kuşağını tehlikeyi en aza indirmek amacıyla önerdi.
***
Bu önerinin, ülkemizi etkileyen Suriye merkezli göç hareketliliğine çare sunması yanında yine Suriye kriziyle birlikte karşı karşıya kaldığımız sınır güvenliği ve terör sorunu gibi tehditlere yıllar öncesinden bir strateji geliştirmesi ve çözüm barındırması açısından önem arz ettiği kuşkusuzdu.
Bu durum MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, söz konusu ülkemize yönelen tehlikeler olduğunda tehditleri herkesten önce tespit edip, çözüm stratejisi geliştirdiğine bir örnekti.
İster bölgemizde isterse dünyanın diğer ucunda gerçekleşsin, yaşanan veya yaşanması muhtemel her türlü kaos ortamı karşısında şiddetin son bulmasını sağlayacak, tarihin akışını değiştirecek tespit ve önerilerini sadece Türkiye ve Türk milletinin değil, dünyanın huzurunu önceleyen bakış açısından hareketle yaptı.
***
Suriye krizine karşın çözüm arayışları, yalnızca yapılan açıklamalar vasıtasıyla kamuoyunun dikkatini çekmekle sınırlı kalmadı, yaşanan göç krizini ülkemizin en az zararla atlatmasını sağlamak amacıyla MHP Lideri’nin öncülük ettiği çalışmalardan biri de 24 Ekim 2018 tarihinde kurulan ve üyelerini akademisyenlerin oluşturduğu “Sınır Aşan Göçler Komisyonu”ydu.
Sınır Aşan Göçler Komisyonu çalışmalarını 27 Şubat 2019 tarihinde tamamladı ve “Sınır Aşan Göçler Komisyonu Raporu” kitaplaştırılarak 9 Ağustos 2019 tarihinde göç politikalarının geliştiricisi ve uygulayıcısı hükümetle birlikte kamuoyunun bilgisine sunuldu.
Bu rapor aracılığıyla sunulan kalıcı çözüm önerilerinin arasında ülkemizde geçici koruma statüsüyle bulunan Suriyeli sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşlerinin kademe kademe sağlanması, düzensiz göçün belinin kırılması ve Geri Kabul Anlaşması’nın sonlandırılması gibi bulgular yer aldı.
***
Sınır aşan göçler konusu MHP Lideri’nin her zaman gündemindeydi.
Geçtiğimiz Salı günü partisinin grup toplantısında paylaştığı düşünceleri de her daim dile getirdiği düşünceleriydi.
O, bu konuyu hem hiç kimsenin üzerine kafa yormadığı zamanlarda hem de tüm dünyanın en büyük sorunu haline geldiği sırada gündeme taşıdı.
***
Ama gelin görün ki bu son gündeme getirişi başını Fatih Altaylı’nın çektiği bir takım zevat tarafından çarpıtılmaya çalışıldı, “Sığınmacı sorunu olduğunu anlaması için Erdoğan’ın birileriyle görüşmesi gerekiyordu” denildi.
Bu deyişle Fatih Altaylı gibi müptezeller faka bastı.
Yaptıkları yorumlar turnusol oldu, sığınmacı sorununa çözümde kimin samimi olup kimin samimi olmadığını gözler önüne serdi.