Terörsüz Türkiye ile Türk Asrı’na…
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin son dönem konuşmaları kamuoyunda bir hayli yankı buldu. Devlet Bahçeli 15 Ekim 2024 tarihli konuşmasında öncelikle 2006 yılındaki konuşmalarını hatırlatarak, teröre son verilmesi, teröristlerin silahlarıyla inip devlete teslim olmaları ve adaletin vereceği cezaları çekmelerinin olması gereken olduğunu söyledi. Yine bu konuşmasında bunlar dışındaki her şeyin devletin teröre teslim olması anlamına geleceğini belirtti. Daha sonra iç cephe vurgusu yaparak iç cephenin güçlendirilmesi amacıyla “Biz elimizi yeni bir süreç için değil, kardeşlik ve kaderdaşlık için uzatırız” diyerek niyetini net bir şekilde ortaya koyduğu fikrine uygun şekilde “Türkiye’ye getirilirken, “her türlü hizmete hazırım” diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” dedi.
22 Ekim 2024 tarihli konuşmasında ise “silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise, terörü yaratan ortamın iyileştirilmesi amacıyla demokratik adımları atmaktan imtina edilmesi o ölçüde hatalıdır.” diyerek parti programında yer alan “toplumsal uzlaşma ve mutabakat ile Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesini, bütün imkân, kaynak ve kabiliyetlerini “Lider Ülke ve Süper Güç Türkiye” hedefi doğrultusunda harekete geçirmesi” hedefine vurgu yaptı. Devamında da “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” diyerek bir önceki konuşmasındaki toplumsal uzlaşma ile iç cepheyi güçlendirme hedefini tekrar işlemiş oldu.
Bu noktada görülmesi gereken şudur, Devlet Bahçeli’nin olduğu yer “Adına isterseniz kuşkonmaz deyin, yeni bir sürece ihtiyacımız var” diyen lakayt ve ajandası başka eski meclis başkanının bulunduğu yerden çok farklıdır. Devlet Bahçeli’nin olduğu yer “Türk milleti bölücü terörle yaşamaya mecbur değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bölücü terör örgütünü emelleriyle birlikte imha etmeye muktedirdir” noktasıdır.
Türkiye’nin son 100 yılına baktığınızda bölücü unsurlar Türkiye’nin her kritik virajında emperyalistlerin yedek kuvveti olarak görev aldılar. Şeyh Said isyanından Raman’a, Hoybun’dan Menemen’e, Türkiye bazen dar bir zaman aralığında bazen de PKK’da olduğu gibi zamana yayılmış şekilde bölücü terörle muhatap edildi. Sadece bir tanesine baksak, 1924’te Musul‘u yurda katmak için manevra aşamasında iken Atatürk’ün önüne Şeyh Said isyanı çıkarılmıştı.
Manevra anlarında, savaş anlarında, iç cephenin öneminin ne kadar yüksek olduğu aşikarken Sayın Devlet Bahçeli’nin adımı büyük bir adımdır. Bu adım kendi dediği gibi “Analitik, ahlaki, akli ve empatik kavrayışla” atılmıştır, pragmatiktir.
Kamuoyunda bu adımlar tartışıladururken, Devlet Bahçeli 26 Ekim 2024 tarihli Ziya Gökalp sempozyumunda yaptığı enerjisi çok yüksek konuşmasında ise “Hepimiz biriz, kardeşiz” teması ile MHP’nin ırki ve kavmi olmayan milliyetçiliğini güçlü bir şekilde vurguladı.
5 Kasım 2024 konuşması ile de siyaset iddiasındaki DEM’in pozisyonunu netleştirmesini istedi: “Teröre tolerans sıfırdır, terör örgütünün ürediği neresi varsa orası meşru hedeftir. DEM Parti de kararını derhal netleştirmeli, silahla-siyaset arasında gelgitli tutumundan uzaklaşmalı, nerede durduğunu, terörle arasına kalın duvarlar örüp örmeyeceği muammasını açıklığa kavuşturmalıdır.”
12 Kasım 2024 konuşmasında ise “Hem siyaset alanında boy gösterip hem de silahlı teröristlere sırt dayamak başı ezilmesi gereken gayri meşru ve gayri hukuki menfur bir çelişkidir. DEM’in silahtan ve terörden uzaklaşmaya yanaşmaması, azgın tahrik ve tacizlerini yaygınlaştırması, elbette Türk Ceza Kanunu gereğince ele alınmalıdır, konunun ise Kürt kardeşlerimle hiçbir ünsiyet, hususiyet ve illiyet yakınlığı yoktur” dedi.
Türkiye’nin asıl milliyetçi partisi dahi terörün bitmesi için Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle tüm gövdesini ortaya koymuşken, bundan sonra olanlara bakalım. Aslında biraz da Türkiye’nin BRICS toplantısına denk gelecek şekilde, ama Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim konuşmasının ertesi günü, terör yüzünü TUSAŞ’ta gösterdi. Bugüne kadar sesini çıkaran terör örgütü unsurlarının ve DEM’in açıklamaları ile, sesini çıkarmayan teröristbaşından oluşan duruma bakıldığında, yine yeniden, terörün tercihi, şu an için, silahtan yana olmuş görünüyor. Sonuçta şunu herkes görsün ki, Devlet Bahçeli‘nin “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışı katı bir gerçek olarak herkesin önündedir. Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat, Yeni Türkiye, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine doğru da çok büyük bir adım denenmiştir. Devamında teslim olmayanlar için silahlar mı konuşacak, yoksa terör teslim olup siyaset ve adalet mi işleyecek, bunu da hep birlikte göreceğiz. Siyaset ve adaletin işletilemediği durumda, analitik anlayış tersine döndüğünde ve devletin demir yumruğu terörün tepesine, hem sınırlar içinde hem de sınır dışında, ne olduklarını anlayamadan indiğinde de kimse şaşırmamalı, insan haklarından, hukuk devletinden, tutsaklıktan bahsetmemelidir. Samimi olan uzanan eli tutar, gerisi hıyanet içerisindedir.