Trump yükseliyor, Çin küresel hamle yapıyor
2024 yılı içerisinde dünya genelinde pek çok ülkede seçimler planlanırken bu seçimlerin sonuçları ise dünyanın içerisinde bulunduğu siyasi, askeri kriz ikliminin nereye evrileceği hususunda önemli rol oynayacaktır.
Yapılacak seçimlerle beraber iktidara gelecek isimlerin izleyecekleri politikalar ya dünyadaki şartların daha da kızışmasına, savaş gündeminin geniş coğrafyalara yayılmasına sebep olacak ya da insanlığın barış, huzur ve istikrara kavuşmasında etkili olacaktır. 60’tan fazla ülkede seçim yapılması planlanırken yaklaşan ABD seçimleri hemen her çevre tarafından yakinen takip edilmektedir.
Terör örgütleri ile çarpık ilişkiler yürüten, özellikle de Türkiye’nin güvenliğine doğrudan tehdit olan PKK/YPG’yi saha partneri olarak gören, yönetimi döneminde PKK/YPG’ye silah, mühimmat, eğitim ve lojistik desteğini zirveye çıkaran ABD Başkanı Joe Biden’ın geçtiğimiz günlerde adaylıktan çekildiği duyurulmuştur. Joe Biden’ın gidişi insanlık adına bir müjde olmuştur. Esasında eski ABD Başkanı ve halihazırda yeniden aday olan Donald Trump’ın özellikle de üçüncü dünya savaşını önleyeceği ve diğer ülkelerdeki askeri unsurları geri çekeceği yönündeki söylemlerini seçim politikası olarak belirlemesiyle ülke içerisindeki desteği yükselmiştir. Son dönemde yaşanan suikast girişiminin ardından gündeme gelen konularla da beraber Trump bu olayı kendi lehine olmak üzere iyi değerlendirmiştir.
Donald Trump’ın ABD içerisindeki desteğinin yükselmesiyle beraber Çin’in küresel hamlelerinin de arttığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Çin, 2022 yılından beri devam eden Ukrayna-Rusya savaşında tarafların eşit şartlarda barış masasında bir araya gelmesi yönünde çağrılarda bulunurken, savaşın nihayete ermesi adına da çözüm önerilerini sıkça dile getirmektedir. Öyle ki 2023 yılında Çin Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesinden “Çin'in Ukrayna Krizinde Siyasi Çözüme Dair Tutumu” başlıklı 12 maddelik bir belge yayınlayarak çözüm önerilerini dünya kamuoyuyla paylaşmıştır. Öte yandan gelinen aşamada ise geçtiğimiz Salı günü Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba Pekin’in daveti üzerine Çin’e ziyarette bulunmuştur. Kuleba ziyaret sonrası yaptığı açıklamalarında “Çinli meslektaşım, barış yanılsamasına değil, adil ve kalıcı bir barışa ihtiyacımız olduğu konusunda hemfikir olduğunu açıkça söyledi” ifadelerini kullanmıştır.
Diğer yandan Çin, Filistin-İsrail meselesi ile ilgili olarak 2013, 2017 ve 2021 yıllarında arabuluculuk teklifinde bulunmuş, 2023 yılının Haziran ayında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Pekin’de bir araya gelmiş, görüşme sonrası Şi, “iki devletli çözüm” ve “1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan ve tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını” vurgulayan 3 maddelik bir plan duyurmuştur. Bununla beraber Filistin meselesiyle ilgili olarak geride bıraktığımız hafta Filistinli gruplar Pekin’de bir araya gelmiştir. Pekin’deki toplantılara Hamas, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Fetih, İslami Cihat ve Filistin Kurtuluş Demokratik Cephesi'nin bulunduğu 14 grup katılmış iki gün süren görüşmeler sonrasında gruplar arasındaki anlaşmazlığı sona erdirebilecek bir deklarasyon imzalandığı duyurulmuştur. Anlaşmaya yaklaşıldığının belirtildiği bildiride “Ulusal gruplar, FKÖ çatısı altındaki tüm Filistin güçlerini ve gruplarını içeren kapsamlı bir Filistin ulusal birliğe ulaşma ve Birleşmiş Milletler kararlarına ve 194 sayılı karara uygun olarak, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, geri dönüş hakkını garanti altına alınması esaslarına bağlılık konusunda anlaştı.” ifadelerine yer verilmiştir.
Çin’in artan küresel hamlelerinin Trump’ın yükselişiyle eş zamanlı olarak artış göstermesi dikkatlerden kaçmamaktadır. ABD’nin, Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail’in Filistin’de uyguladığı soykırımın ortağı haline gelmesi ve diğer yandan Orta Doğu’daki şartları kızıştırıcı politikaları göz önüne alındığında dünyayı felakete sürükleme arzusu içerisinde olduğu anlaşılırken, yine dünyanın pek çok bölgesindeki varlığı da sorgulanmaya başlanmıştır. Çin’in son dönemde “kalıcı barış” iddiasıyla yaptığı küresel hamleleri ve Trump’ın da küresel barış vurgusuyla seçim kampanyası yürütmesi iyi analiz edilmelidir. Zira bilindiği üzere Trump’ın ABD Başkanlığı döneminde Çin-ABD ilişkileri rekabetten düşmanlığa dönüşmüştür.
ABD’nin liberal politikalarının geçerliliğini yitirmesiyle beraber Orta Doğu’da da istenmeyen ülke haline gelmesi Çin’e hamle fırsatı doğurmuştur. ABD’nin seçim sürecine girmesinin ardından oluşan belirsizlik de yeni bir kapı aralamıştır. Trump döneminde ABD-Çin ilişkilerinin krize dönüştüğü bilinirken gelinen aşamada Trump, hem Demokratları hem de Cumhuriyetçileri Çin’e karşı birleştirmiştir. Böylesi bir atmosferde Çin için ABD’den doğan bölgesel boşlukları doldurmak daha da önemli hale gelmiştir.