Zamanın hükmü ve Elçibey olmak
Tarih… Kimi şahsiyetlerin amansız öğütücüsü, kimi şahsiyetlerin heykeltıraşı… Tarih kıstasında pek az kimse vardır ki isimleri söylendiğinde gözler dolar, adlarına minnet ve özlem duyguları yarenlik eder. Yalnızca yaşadıkları ve kudret sahibi oldukları yıllarca değil, vefatlarından yıllar-yıllar sonra onlarsız geçen ilk günkü hasretle yâd edilirler. Ne mutlu onlara ki her şefkatli kalpte birer ebedi istirahatgahın sahipleridirler…
***
Yaz gecelerinde kışlık yorganlarla yatılan serin ve uzak bir köydeki sıvasız evden eski bir kasetçalar Kerkük manisi haykırırdı: “…Ben, sana derviş demem, post giyer abdal olur. Ben sana sultan demem tahttan düşer azlolur. Ben sana beyim diyerem, daim beyler bey olur.” İşte o evde, dünyevi hırsların, unvanların ve zamanın ötesinde kaya gibi duran Elçibey yaşardı. Artık cumhurbaşkanı değildi. Mevki ve makam adlı kirli tüccarların bir verip bin aldığı ticareti reddedip, bir dağ köyünün kapılarını Dünya’nın bütün pisliklerine kapatmıştı. Parası ve pulu yoktu lakin uğrunda ölmeye hazır yüzlerce insan ellerinde otomatik silahlarla köyün girişini beklerdi. Azerbaycan Türkleri, köyü o yıllarda bir dergah olarak benimsemiş, Elçibey’in yegane mülkü olan baba yadigarı evine ziyaretgah niteliği atfedilmişti. Elçibey bu ziyaretgahta, ziyaretine gelen yığın-yığın insan gruplarına Allah’ı, Türk devletçiliğini, Türk’ün tasavvuf alemini, milliyetçilik ve demokrasiyi, Nesimi’yi, Fuzuli’yi, Yesevi’yi, Bektaş Veli’yi ve daha nicelerini anlatırdı. “Hâlik’e giden yol halktan geçer.” diyerek Türk Dünyası’nın yöneticilerine izlenecek rotayı işaret ederdi.
Öyle bir adamdı…En sevdiği bayram olan Nevruz/Ergenekon Bayramı’nda ayrı bir mutlu olurdu. Köyde 3 gün boyunca kutlanan bayram şölenlerine katılır, çocuklarla bayram yumurtası tokuşturur, bayram ateşinin başında uzun uzun oturur, evinin kapısına şapka, bere vs. bırakıp kaçan çocukların şapkalarını şekerlerle doldururdu.
Ateşi izler, suyu izlerdi...Pek az yemek yer, çoğu zaman pek az uyur, pek az şeyle yetinirdi. Yaşadığı köyünde ne elektrik ne doğalgaz tesisatı düzgün çalışmıyor, sıcak su temininde çoğu zaman sorun yaşanıyordu. Bey, bir gün olsun isyan etmez, ödemiş olduğu bedellere ah etmezdi. Her zaman yapılabilecek bir şeyler olduğuna inanır, şartlardan bağımsız olarak idealleri uğrunda mücadeleye devam ederdi. O küçük Keleki Köyü’nde politikacılar, gazeteciler, diplomatlar, istihbarat mensupları misafir edilir, Azerbaycan’ın hem kuzeyinde hem de İran sınırları içerisinde kalan güney kesiminde mücadeleye aralıksız devam edilirdi.
***
1997 yılında nihayet 4 yıl 4 ay 12 gün sonra Bakü’ye döndüğünde Elçibey hala aynı şevki taşıyordu. Yıllar süren Azerbaycan Halk Cephesi Liderliği ve ardından Cumhurbaşkanlığı süreciyle Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığını temin etmiş, gözlerini Güney Azerbaycan’a çevirmişti. Güney Azerbaycan üzerine yaptığı çalışmalar ve bölge üzerindeki etkisi, Güney Azerbaycan Türkleri arasında Türklük bilincinin yayılması ve yeni bağımsızlık yanlısı liderlerin İran’da Türklük rüzgarları estirmeye başlamasıyla sonuçlanmıştı. Azerbaycan’ın güneyinin her yanından yakılan çoban ateşleri, yıllar geçtikçe meydanlara, parlamentoya, futbol tribünlerine ve ülkenin kalbine sirayet etmişti. Yurdun kuzeyinden ve güneyinden milyonlarca Türk, kendini “Azerbaycan bir olsun, istemeyen kör olsun!” nidaları atarken bulmuştu.
Vefat ettiği 22 Ağustos 2000 tarihinden 1 ay 4 gün önce Elçibey, kaleme aldığı satırlarında Türk Gençliği’ne Atatürk’ün gösterdiği hedefi tekrar gösteriyor, sessiz satırlarında zamanın hükmünü, Dünya’nın akışını ve Türk’ün varlığını birleştiriyordu:
“Genç Türk! Büyük gelecek senindir! Zamanın hükmü seni buna hazırlamaktadır. Bu hazırlık doğaldır! Bu hükmü yerine getirmek için milyonlarca Türk genci bu hedefe yürüyecektir. Bu hedefe varmak için iradenle çalışacak, Dünyevi bilimin ışığında büyük bir uygarlık tesis edip isteğine ulaşacaksın. Bütün büyük harekatlar ve yürüyüşler hedefe varmak için birer sevda olacaktır. Bunların sonucu ise büyük uygarlığın tesisi olacaktır. Bütün beşeriyet tarih boyunca yürümüş, nihai sonuç ise uygarlık yaratmak olmuştur. Türk Dünya’ya yeni bir uygarlık getirecektir. O uygarlığa ben şimdiden hoş geldin diyorum! Uğurlar olsun sana, ulu Türk!”
Türk’ü Dünya’nın kaderi olarak gören Elçibey…
Aziz ruhuna sonsuz sevgi ve dualarla…
“Onda bu feraset neredenmiş acep
Onun gücü halkta, kudreti Hak’ta
O halkın önünde eğildiğinden
Tabutu önünde eğildi halk da.”
(Bahtiyar Vahabzade)