23 Kasım 2024
weather
16°
Twitter
Facebook
Instagram

Kısasta hayat var

YAYINLAMA:
Kısasta hayat var

Türkiye’nin dört bir yanından toplumun derin bir şiddet sarmalına sürüklendiğini acı bir şekilde ortaya koyan haberler geliyor. Eğitim kurumlarından sokaklara, ev içlerinden kamusal alanlara kadar her yerde şiddet vakaları karşımıza çıkıyor. Taammüden insan öldürenler, sabi sübyanı gözüne kestiren tecavüzcüler, kadın ve çocuklar üzerinde şiddet gösterileri yapanlar, sokaklarda, trafikte, keyifleri öyle icap ediyor diye canlara kıyan katiller, giderek daha vahşi ve daha pervasız bir şekilde kendini gösteriyor. 

Cezaların caydırıcı olmaktan uzaklaştığı, adalet sistemine güvenin azaldığı bir iklimde, insanlar sorunlarını zorbalık usulleriyle çözmeye teşvik oluyorlar. Şiddet artık yalnızca bir eylem biçimi değil, bir çözüm yöntemi olarak da benimseniyor. Sapkınlıklar normalleşiyor, cinayetler sıradanlaşıyor, toplumun ahlaki dokusu her geçen gün daha fazla çözülüyor.

Bu derin çöküşün en acı örneklerinden birisi, Diyarbakır’da kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’dır. 21 Ağustos'ta Kuran kursuna gitmek üzere evden ayrılan Narin’den bir daha haber alınamadı. Olayın yaşandığı saatlerde bölgede görülen amca, verdiği tutarsız bilgiler ve aracında bulunan deliller nedeniyle tutuklandı. Zaman ilerledikçe Narin’in sağ salim bulunma ihtimali maalesef azalıyor​. 

8 yaşındaki bir çocuktan kim, ne ister? Onun kılına zarar vermeyi aklının ucundan kim, nasıl geçirir? Maalesef ülkemizde Narin’in başına gelen hadiselerin benzerlerinde ibret verici bir artış söz konusu. Bu da gösteriyor ki toplum içinde güç kullanma bakımından dezavantajlı insanların başına gelen trajik hadiselerde adaletin nasıl sağlanacağına dair daha köklü bir sorgulamaya ihtiyacımız vardır. 

Bir çocuğun canına kasteden birisinin, kısa süreli hapis cezasıyla özgürlüğüne kavuşması adalet duygusunu tam anlamıyla karşılar mı? Bir kadını ya da çocuğu öldüren, bir çocuğa cinsel saldırıda bulunan birisinin, birkaç yıl hapiste kaldıktan sonra elini kolunu sallayarak özgürlüğüne kavuştuğu bir senaryoda, bu kişi yeniden benzer bir suç işlemeye karşı çekingen davranır mı? Muhtemelen hayır. Çünkü işlediği korkunç suçun bedelini tam anlamıyla ödemediği, belki de sadece sembolik bir ceza aldığı bir dünyada, bu tür suçlar artık bir risk olmaktan çıkmaktadır. 

Toplumsal değerlerin çözüldüğü, cezasızlık algısının hakim olduğu bir ortamda, bu vahşi eylemler kısa vadede bir güç gösterisine, hatta sapkınca bir tatmin aracına dönüşebilmektedir. Bu durumda suç işlemek, bedelini tam anlamıyla ödemeyenler için tercih edilesi bir seçenek haline gelmektedir.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli iki sene önce yaptığı yazılı açıklamada ülkemizde artan taciz, tecavüz ve ölümlü şiddet vakalarının değerlendirmesini “Gazetelerin üçüncü sayfaları, televizyon ekranları, internet siteleri, sosyal medya platformları feci ve felaket dolu haberlerle dolup taşmaktadır. Kadına şiddetin yanı sıra çocukların güpegündüz kaçırılmaları, vahşete kurban edilmeleri, hatta cinsel istismara uğramaları maşeri vicdanı yaralarken, aynı zamanda büyük bir hüzne ve hüsrana da neden olmaktadır” ifadeleriyle yaptıktan sonra “İdam Cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir. Çocukları, kadınları, masum ve mazlumları en aşağılık yöntemlerle hedef alan canilerin, katillerin, insanlık düşmanlarının fiillerine karşılık gelen cezaların adil ve orantılı tespiti milli birlik ve dayanışma şuurunun istikbali açısından zorunluluktur” diyerek idam cezasının bazı hallerde geri getirilmesinin gerekliliğine dikkat çekmişti.

Gerçekten de idamın, yani ölüme ölümle muamele edilmesi olan kısas cezasının bu noktada yeniden gündeme gelmesinin daha etkili çözümler sunacağı açıktır. Yüce Allah, Bakara Suresi 179’uncu ayette “Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız” diye buyururken, aslında öldürme cezası olan kısastaki “hayat” bağlamına dikkat kesilmemizi istiyor. Çünkü bir insanın canına kastedecek olanın "Can alırsam, canımla öderim" bilincine sahip olması, cezasızlık algısına kurban giden nice hayatların sigortasıdır. En temel korku olan yaşam kaybı, aynı zamanda en etkili caydırıcıdır. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *