Sözün bittiği yerdeyiz
Çocukların masumiyeti bir avuç sapkın caninin eline düşmeye başlamışsa alarm zilleri devrede demektir. Bugün çocuklarımız, bu insanlık dışı yaratıkların kirli avuçlarında parçalanıyor; bedenleri tecavüzlere, şiddete, katliamlara maruz kalıyor. Sekiz yaşındaki Narin’in köyünde organize bir kötülükle katledilmesinin ardından Ordu’da babaannesinin torununu balkondan aşağı atması, Tekirdağ’da henüz iki yaşındaki Sıla’nın cinsel istismara uğrayarak yoğun bakıma alınması, artık durmak, düşünmek, anlamak zamanının geçtiğinin habercisidir.
Bugün artık lafın bittiği yerdeyiz. Her gün yeni bir istismar, yeni bir cinayet haberiyle sarsılırken; lafla, vicdani çağrılarla bu sapıkları durduracağımızı sanmak bu canilerin ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmalarının teminatı haline geliyor.
Emniyet teşkilatımızın suçluları ergeç enselemesine karşı, ülkemizde bir cezasızlık algısı yürürlüktedir ve suç işlemeye meyledenler bedel ödemeyeceklerinin güvencesiyle hareket etmektedir. Mevzuunun içyüzünde, infial yaratan suçlara tam anlamıyla ödetilmeyen her bedelin yeni kurbanların tetikleyicisi olması vardır.
Psikologların, sosyologların, doktorların bu çürüme emarelerini tedavi etmeyi hedefleyen çözüm setleri elbette vardır ve işin doğrusunu söylemek gerekirse uzun vadede takip edilmesi gereken istikamet, bilimin rehberlik ettiği yoldur.
Eğitim de elbette şarttır, ama eğitimin tek başına bir çocuk katilini durduracağını sanmak teorik bir yanılgıdır. Bir pedofili, bir cani, bir sapığın yumuşak sözlerle yola gelmeyeceğini; “Her mevzu konuşarak çözülseydi ormanın kralı aslan değil papağan olurdu” benzetmesinden kestirmek mümkündür. Beş on yıllığına dört duvar arasına konulmakla sapkın bir tıynetin kendi kendine şifa bulmayacağını anlamak da zor değildir. Şiddetin diliyle konuşanlara, korkuyu silah olarak kullananlara, onların anladığı dilden cevap verilmediği sürece, acil müdahalesi “radikal şiddet” olan bu cerahatin durdurulması kabil olmamaktadır.
Saldırganların zulmünden korunabilme becerisine sahip olmayanları muhafaza altına alamadığımız takdirde köylerimizin, şehirlerimizin, cezasızlık hürriyetiyle yeni Narinler, yeni Sılalar arayışına giren katillerin avlanma sahası haline gelmesine kimse hayret etmemelidir.
Cezasızlık algısı, suçluları cesaretlendirirken, toplumun her köşesine zehir gibi yayılırken, şayet bu canileri durdurmak için yeterince “radikal” olunmazsa daha fazla bebek, çocuk ve masum insanın kanı sebil gibi dökülecektir. Savunmasız yavruların hayatı, bu canilerin kirli emellerine feda edilemeyecek kadar kıymetliyse çocukların canına kastedenlerin amel defterini dürecek düzenlemeler acilen ele alınmalıdır.
Bugün şiddetin, istismarın ve cinayetin hedefi olan çocuklar, yarının travmalarla büyümüş birer yetişkinleridir. Bu bireyler, hayatlarının geri kalanında topluma nasıl bir katkı sağlayabilirler? Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete ve daha birçok psikolojik sorunla başa çıkmak zorunda kalan bu çocukların, birer yetişkin olduklarında topluma güven duyabilmeleri elbette mümkün değildir.
Toplum, masumlara uzanan her eli yok etmekle yükümlüdür. Eğer bugün bu savaş verilmezse kaybedilen şey sadece çocuklar değil, insanlığın kendisi olur. Şayet bugün harekete geçilmezse, yarın her şey için çok geç olur.